Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Sermaye komplo peşinde!

7 Haziran'da halkların demokrasi barış ve özgürlüklerden yana tavrı, HDP'nin barajları yıkarak 80 milletvekili ile mecliste var olması, sermayenin psikolojisini fena halde bozdu. Diktatör heveslisi ise yaşadığı şoktan çıktı mı, tartışılır… Birde buna sanayinin temel sektörlerinden metal ve otomotiv iş kolundaki işçilerin çeşitli işyerlerindeki daha iyi iş ve yaşam koşulları için verdikleri mücadele eklenince sermayeyi aldı bir telaş!.. Sermaye ve sermayenin çıkarları temelinde hareket edenler bugünlerde çeşitli komplolar ile halkların demokrasi ve barış ilgisini gözden düşürmek için tam bir seferberlik başlatmış durumdalar.

1020

 Sermayenin bu çabası demokrasi ve özgürlük mücadelesinin örgütlerini meşru olmayan, yasa dışı örgütler gibi göstererek haklarında düzmece davalar açarak gözden düşürme çabasıyla sürmektedir.

Bu yöntem tarihin her döneminde, özellikle darbe dönemlerinde sermeyenin temel argümanlarından biri olmuştur.

Bugünde halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesine ve örgütlerine duyduğu ilgi, sermayeyi tıpkı darbe dönemlerindeki gibi, bazı komplo girişimlerine götürmektedir.

Bu girişimin bir örneği olarak; Halkların Demokratik Kongresi(HDK)  hakkında yasadışı örgüt suçlamasıyla açılan dava gösterilebilir.

 Halkların Demokratik Kongresi(HDK) programındaki ifade ile “halklarımıza ve ezilenlere yöneltilmiş tüm baskı ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, barış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye’yi kurmak üzere” bir araya gelen, sendika, siyasi parti, dernek ve yayınların yanı sıra bireylerin yer aldığı, her yönüyle yasal ve meşru demokratik bir toplumsal inisiyatiftir.

Sermayenin, HDK rahatsızlığının altındaki gerçek bu inisiyatifin aynı zamanda 7 Haziran seçimlerinden başarı ile çıkmış Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP)oluşumuna temel teşkil eden bir irade olmasındandır.

4 yıl önce Roboski’de sivil halkın üzerine bombalar yağdırarak 34 vatandaşımızın ölümüne neden olanlar bugün hala Roboski halkı üzerindeki baskılarını sürdürmektedirler.

Son olarak Şırnak halkının %85 oyuyla seçilen Roboski katliamında onlarca yakınını kaybeden HDP milletvekili Ferhat Encü’ye yapılan fiziki ve silahlı saldırı uygulamasıyla bu saldırıların sistematik uygulamalar olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

İçlerinde HDP milletvekilinin de bulunduğu Roboski halkı üzerinde sürdürülen bu baskılar aynı zamanda bir başka gerçeği de ortaya çıkarmıştır.

Halkın iradesiyle seçilmiş bir milletvekilinin fiziki ve silahlı bir saldırıya maruz kalması TBMM’nin temsil niteliğini tartışılır hale getirmiştir.

Halkın temsilcilerinin, devlet güçleri tarafından yok sayıldığı baskı altına alındığı siyasal iklimin rüzgarları son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir risk taşımaktadır.

Halkın iradesi yok sayılıyorsa; yeni diktatörlükler, savaş ve şiddet potansiyeli var demektir, nitekim bugünkü koşullar tam da böyledir.

Stratejik alanlarda sürdürülen politikalar bu içeriktedir.

İşçi sınıfının daha iyi iş ve yaşam koşulları için sürdürdüğü mücadele karşısında patronlar da aynı yöntemlerle işçi sınıfının mücadelesini engellemek için çaba göstermektedirler.

İşten atmalarla başlayan, polis baskısı ile süren aynı zamanda işbirlikçi sendikacıların teslimiyetleri ile taçlandırılan saldırılar, sermayenin daha çok kar elde etmesi için yapılmaktadır.

Sermaye ile emek arasındaki temel bir çelişki olarak bu mücadele hep varlığını sürdürecektir.

Bu sınıfsal çelişki aynı zamanda toplumsal sistemlerin gelişimini belirleyecek bir çelişkidir.

Toplumsal sistemin dinamiklerinin önemli bir hareketlenme içersinde olduğu belirgin bir şekilde gözlenmektedir.

Özellikle 7 Haziran seçim sonuçları daha da bir hareketlenme yaratmıştır.

Bu gelişmeler iyi analiz edilirse, gelecek dönem hedeflerinin doğru bir şekilde belirlenmesine bağlı olarak emek güçlerinin birlik ve dayanışması ülkemizi yıllardır yaşadığımız acılar ve olumsuzluklardan arınmak noktasında yeni bir fırsat yaratabilir.

Bunun için ilk elden işçilerin daha iyi iş ve yaşam koşuları için talepleri ülke gündemine taşınmalı, özelikle Renault işçilerinin mücadelesiyle başlayan ardından TOFAŞ, Türk Traktör, Mako, Arçelik LG, Serapool ve irili-ufaklı birçok diğer metal-otomotiv işletmelerindeki grev, direniş ve çeşitli diğer biçimlerle sürdürülen işçi eylemleri için duyarlılık yaratılmalıdır.

Patronların, bu mücadelenin deneyimlerinin öğretici olmasını engellemek adına yoğun bir şekilde sürdürdüğü işten çıkarmalara karşı en yaygın şekilde sınıf tepkisinin örgütlenmesi emek mücadelesinin birinci görevi olmalıdır.

Koalisyon tartışmaları ve polemikleri sadece bir tiyatrodur.

Emek ve demokrasi güçlerinin gündemi yeni bir yaşam hazırlıkları olmalıdır.