Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Selendi kurtuldu mu!?

2172
•Onlar; hepimiz kadar “suçlu”, hepimiz kadar “kusurlu”, aykırı ve güzel insanlar; romanlar!..
Yaşamları filmlere, romanlara, şarkılara, şiirlere konu olanlar…
Hindistan’dan İspanya’ya, Kafkasya’dan Balkanlar’a, Türkiye’ye savrulan, dağılan tarihin göçmen kuşları.
Uluslaşamayan, ulus devletini kuramayan ve bütün coğrafyalara özgün izlerini taşıyan bir halk; Romanlar!..
Belki de; romanların böylesine bütün coğrafyalara yayılmış olması tarihin insanlığa bir armağanıdır. Çünkü onlar tüm dışlanmışlıklarına, ırkçı aşağılamalara, baskılara yoksulluk ve sefalete inat, eğlenmenin, dansın, şiirin, şarkının tadını ve lezzetini yaşamaya ve yaşadıkları kentlere, kasabalara yaymaya motivasyon kaynağı olmaya hep devam ettiler.
Onlar, aslında dün Selendi de ansızın gündemimize gelmediler… Hep yanımızda, içimizde ve bizimleydiler…
O utanç verici, o hayasız saldırı ile yaşadıkları kasabadan(Selendi’den) zorla göç ettirilince keşfetmedik onları. Merak ediyoruz;korkularını ve yoksulluklarını sırtlarına yükleyip kovduğumuz, kovulan bu insanlar için hukuk ne anlama gelebilirdi? Adaleti, evi taşlanıp yakılan çocuklar nasıl tanımlayabilirdi ve tanımlayacaklardı…
Hukuk kimin içindi, adalet kime gerekliydi!..
Azınlık olanın, güçsüz olanın, zayıf olanın, farklı olanın, çaresiz kalanın ve hatta karşı olanın, canını, malını, evini-barkını, çocuğunu-yaşlısını korumayan, bir hukuki bir adalet gerçek anlamında olabilir miydi!?
Selendili romanların maruz kaldığı, postmodern bir tehcir  midir, yoksa bir akıl vicdan ve ahlak tutulması mı!?
Bir avuç insanı taşlayan el-eller, linç etmek isteyen kol-kollar, göçe zorlayan akıl ve vicdan o akşam sofrasında huzurla lokmasını yutabildi mi!?
Çocuklarının gözlerine bakabildi mi!?
Rahat ve deliksiz bir uyku uyuyabildi mi!?
Selendi şimdi kurtuldu mu!?
Yoksa geleceğe ait bir prangayı bir kasabanın ayaklarına zincirledi mi!?
Selendi bir yanını kendi elleriyle yoksun ve felçli bıraktığını, yoksullaştığını, gülümseyişini kaybettiğini anlayabilecek mi!?
Farklılıklarına tahammül edemeyen toplumlar; çoraklaşmaya, bereketsizleşmeye, tek tipleşmeye mahkum olduklarını anlayabilecekler mi!?
Farklılıklarından korkan, ürken tedirgin olan toplumlar, sosyal renk körlüğünden kurtulamayacaklarını, hastalıklı bir duruma, ilişkiye, kültüre kendi elleri ile tutsak kılındıklarını kavrayabilecekler mi.
Biz, Çanakkale’nin en eskileri olan romanlarla birlikte iç içe yaşamaktan büyük bir haz keyif ve mutluluk duyduğumuzu anlıyoruz ve bunu ifade ediyoruz.
Biliyoruz ki; romanlar, fevzipaşalılar, Çanakkale’nin bir rengi farklı ve güzel sesi, özgünlükleriyle hep bu şehrin kimliğini ve kültürünü renklendirmeye devam edecekler…
Barış içinde, karşılıklı etkileşim içinde, sonsuza kadar hep birlikte yaşamanın hazzını paylaşacağız…