Aslında barış isteyenlerin değil savaş isteyenlerin yargılanması gerekiyor. Bir kaç ‘büyük’devletin çıkarları doğrultusunda organize edilmeye çalışılan savaşa karşı durmak, her şeyden önce insanlık onurudur. Ortadoğu’daki halkların üzerinde uzun yıllardır süren savaş olgusu, emekçi halklara zulüm, savaş baronlarına zevk sefa olagelmiştir.
“Bu gelen savaş ilk değil.
Çok savaş oldu bundan önce.
Bittiği gün en son savaş
Bir yanda yenilenler vardı gene,
Bir yanda yenenler vardı.
Yenilenlerin yanında
Kırılıyordu halk açlıktan.
Yenenlerin yanında
Halk açlıktan kırılıyordu”derken şair bundan açıkça bahsetmişti.
Barışta ayak direyenler değil, savaşı kışkırtanlar, savaştan beslenenlerin yargılanması gerekir.
Irak’ı kan gölüne çeviren, Irak halkını param parça eden ABD yargılanmalı
Yıllardır Filistin halkına kan kusturan, insanları katleden İsrail’in yargılanması gerekir
Suriye ile Türkiye savaşına kapı aralayan savaş tezkeresine ‘evet’ diyenler yargılanmalı
Savaşa karşı olan, ‘evlatlarımız kardeş kanı dökmesin’ diyen analar değil.
Ve daha niceleri var yargılanması gereken, ama biz barışı yargıladık yine…
***
Tabi aslında bu açılan davanın bir eleştirisi, asıl önemli olan başka bir olay vardı bugün; yargılananlar yargılanmayanlar tarafından desteklendi, mahkeme bitimine kadar. Daha önce oldu mu? Bilmiyorum. Olduysa da böylesi olduğunu sanmıyorum, en azından görmedim.
Çok güzeldi. Türküler söylendi, halaylar çekildi, içeride yargılanmasına rağmen dışarıda barışın sloganları vardı.
Dışarıdakiler içeride yargılananlara “yalnız değilsiniz” mesajı verirken, “bizi de yargılayın, çünkü biz de barış istiyoruz”dendi bir taraftan da.
Gerçekten tek kelime ile harika oldu. Adına da “barış nöbeti” dendi ki; Herkesin severek, gururla, onurla tutmayı isteyeceği bir nöbetti.
Bu bir gelenek olmalı, gelenekselleştirilmeli bence. Her hak arama mücadelesine karşı başlatılan göz altılarda bu yapılmalı, yargılamalarda bu. İnatçı olmak böyle bir şey galiba. Barış isteyenlerin yargılandığı binanın dışında inatla barış istemek, savaşa karşı durmak böyle bir şeymiş.
Çok da güzelmiş.
Düşünenler, örgütleyenlere, katılanlara, küçücük bile olsa destek verenlere HELAL OLSUN…
Daha çok yapılmalı bundan. Her seferinde, inatla, içerdekilere dışarıdan ses verilmeli. Onların içerideki solukları dışarıdaki çığlıklarla birleştirilmeli.
Ve sesimizi sadece bina içindekilere değil, Kazdağları’nda kendi öz vatanlarına yabancılaştırılmak istenenlere de göndermeliyiz. İlle de binanın içinde tutsak olunmuyor, bazen kendi evinde, memleketinde, dağında da tutsak olunuyor.
Kafamızı Kazdağları’na doğru da aynı coşkuyla, aynı heyecan ve inatla dikmeli, tek tek seslerimizi uğultuya dönüştürerek göndermeliyiz…