sermet@canakkaleolay.com
Cuma sabahı depremle sarsılıp güne başladıktan sonra, hafta sonu savaş naraları ve provalarıyla çok daha fazla sarsıntılı geçti. Bu sarsıntı barışın tesisiyle engelleyebileceğimiz bir sarsıntı olmasına rağmen, şimdi savaş ve şiddetten nemalananlar halklara kan, gözyaşı ve acıdan başka bir şey vermeyecek olan savaş için kaos planlarını devreye soktular. Meşruluğunu yitirmiş AKP hükümetinin bu planı neden gündeme aldığını doğru analiz edersek, alınacak tavrı da doğru belirlemiş oluruz.
Hepimizin kafasına bazen “keşke”ler takılır ya, işte tüm kurgu bu “keşke”ler üzerinden tasarlanmaktadır.
7 Haziran’da Türkiye halklarının kırmızı kartını gören AKP,özellikle Tayyip Erdoğan tarafından gündeme taşınan erken seçim için taktik, bu “keşke” üzerinden kurgulanmaktadır.
Savaş ve şiddet politikalarını devreye sokarak halkın algısını “keşke” Tayip Erdoğan başkan olsaydı da bu savaş ve şiddet hallerini yaşamasaydık şeklinde geliştirilmek istenen algı yeni bir seçimde AKP tarafından dayanak noktası yapılmak istenmektedir.
Tabiî ki bu taktiğin ilk bakıştaki basitliğinin ve sığlığının altında çok daha derin ve ayrıntılı bazı gelişmelerin olduğunu da unutmayalım.
Bunu kavrayabilmek açısından Suruç’da 32 gencimizin katledilmesinden sonraki gelişmeleri iyi analiz etmeliyiz.
Düne kadar IŞİD’çi çetelerle işbirliği içinde olduğu açıkça belli olan AKP göstermelik olarak IŞİD’e karşı almış olduğu tavır bu konudaki sıkışmışlığının yanında ABD ile bölgede yeni bir planın parçası olarak var olma taktiğinin de parçasıdır.
Bu yeni politik tavır, bölgede özellikle Rojava bölgesindeki halkın özgürlük ve demokrasi kazanımlarının yok edilmesine dönük yeni bir oyun planıyla yeni bir sürece dönüştürülebilir!
IŞİD’e karşı göstermelik olarak geliştirilen tavır, demokrasi ve barış güçlerine karşı köklü bir tavır ile sürdürülmüştür.
Muhalif basın susturulmuş,demokrasi ve emek mücadelesinin önemli bir bileşeni olan Eğitim- Sen Genel Merkezi hukuksuz bir şekilde basılmış , siyaseten muhalif olan kesimlere dönük operasyonlar düzenlenmiş, yüzlerce kişi göz altına alınmıştır.
Savaşa karşı barışı savunan demokrasi ve barış güçlerinin demokratik ve barışçı eylemeleri en sert bir şekilde engellenmeye çalışılmış, ülke bir anda 12 Eylül askeri darbesinin uygulamalarını aratmayacak bir hale sokulurken diğer yandan sınır aşırı askeri operasyonlarla ülkemiz savaşın sıcaklığını daha yakından hissetmeye başlamıştır.
Savaş ve şiddet politikalarına karşı barışın savunulması adına barışın dilini ve siyasetini gerçek çözüm olarak Türkiye’nin gündemine almak isteyen barış taraftarlarının oluşturduğu bloğun barış mitingi yasaklanmıştır.
Böylesi bir yaklaşım ve tavır ancak savaş isteyenlerin tavrı olabilir.
Çünkü savaşa karşı, barışın dilini ve siyasetini hakim kılmak savaşa karşı en etkin mücadele yöntemidir.
Kurşuna karşı kurşun politikası yerine barışın savulması için, hakim kılınmaya çalışılan bu anlayış savaştan nemalanları en çok rahatsız eden bir yaklaşımdır.
Halkların barış taleplerinin görünür olması, her türlü şiddet politikasına karşı duracak bir irade ile politik alandaki kazanımlar bu ülkede barışı sağlayacak yegâne yöntemdir.
Şiddet ile çatışma ile bu konuda hiçbir gelişme sağlanamayacağını 40 yıllık deneyim göstermiştir.
Hala özellikle Kürt özgürlük hareketi karşısında intikam yeminleri eşliğinde şiddet imha politikalarıyla hareket eden kesimler yaratılmak istenen çatışma ve savaş ortamının figüranlığını yaptıklarını artık görmelidirler.
Aynı şekilde Kürt özgürlük hareketi de şimdi önemli bir sınavla karşı karşıyadır.
Geliştirilmek istenen savaş durumuna karşı, en büyük mücadelesini savaşmayarak şiddetten uzak durarak vermelidir.
Özellikle HDP’nin barış demokrasi ve adalet alanındaki politik kazanımlarıyla yaratılacak yeni bir yaşam mücadelesine destek olmak; Kürt hareketinin bu yönüyle yaratacağı yeni algının desteğiyle güçlenecek ve barış kazanacaktır.
Savaşa karşı durmanın yolu; emekten, barıştan, özgürlüklerden, adaletten yana tüm kesimlerin bir araya gelerek oluşturacakları demokratik halk cephesinin siyasi direnişidir.
Unutmayın ki; ülkemizi savaşa doğru hızla götüren AKP hükümeti meşru bir hükümet değildir.
Yine unutmayın ki;bu savaşta hayatını kaybedecekler yoksul halk çocukları olacaktır.
Gelecek cenazelerin hiç biri villalardan ,rezidanslardan çıkmayacak yine yoksul halkın gecekondularına ateş düşecektir.
Emperyalizm,sermaye, faşizm ve gericiliğin halklara acı gözyaşı ve ölümlerden başka bir şey vermeyecek olan savaş girişimlerine karşı şimdi barışı savunmak zamanıdır.