Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Salih Yıldız’ın sözlerine kulak verelim

1773
ÇASİAD Yönetim Kurulu Başkanı Salih Yıldız gazetemize yaptığı açıklamalarda inşaat sektörünün denetlenmesi gibi önemli bir gerçeğin altını çizdi. Bu tespit çok yönlü bir tespit olup, değişik alanlardaki disiplinleri kapsayacak bir süreçtir.
 
Ben, konunun depremsellik gerçeğine bağlı olan boyutu üzerinde durmak istiyorum.
 
Yaşadığımız acılar sonrasında tecrübe ile sabit olan bir gerçek var önümüzde; deprem değil, çürük binalar öldürüyor. Van depreminde, Gölcük depreminde bu gerçeği yaşadık. Böylesi bir gerçek ile yüz yüze olmamıza rağmen bu konuda hala gerekli düzenlemelerin yapılmamış olması gerçekten çok acı.
Yıldız’ın da işaret ettiği gibi bu konuda hala bazı düzenlemelere gereksinim var.
 
Öncelik ile bu alanda faaliyet gösterenlerin bir düzen ve disiplin altına alınması gerekmektedir. Yapı denetim yasası bu konuda yetersiz kalmıştır. Bu işi yapanların gerekli disiplinden yoksun olarak sürdürdükleri çalışma koşulları denetim firmalarının da fonksiyonlarını bir şekilde etkisizleştirebilmektedir.
 
1 Temmuz’ dan itibaren geçerli olacak ticaret kanunu kapsamında yapılan düzenlemelerdeki ayrıntıları okudukça son derece önemli olan bu konuda neden düzenlemeler yapılmaz, anlaşılması zor bir durum. Kira depozitosunun düzenlenmesinden, otoparklardaki araçların zarar görmesi konusundaki düzenlemelere kadar birçok ayrıntının düzenlendiği koşullarda inşaat yapım işini üstlenen meslek sahipleri için hiçbir disiplinin olması gerçekten çok garip.
Öyle anlaşılıyor ki bu sektör düzensizlik ve kuralsızlık ile üzerinden nemalanmaktadır.
Belki de kuralsızlık ve düzensizliğin korunduğu tek sektördür.
Bu konuda örgütlü olan müteahhitlerin girişimleri de ne yazık ki sonuç vermemektedir.
 
İşin özüne ilişkin alt yapının bu boyutta olduğu koşullarda depreme hazırlık ülkemizin ağır sorunlarından biridir. Çıkarılan kentsel dönüşüm yasası itibarıyla mevcut binaların depreme dayanıklı olmasının kontrol edilmesi konusunda getirilen düzenleme; işin özünün atlandığı koşullarda ne kadar faydalı olabilecektir, tartışmalıdır.
 
Yine kapılarımızı sonuna kadar açık bırakıp, hırsıza karşı önlem alalım diyen bir anlayış ile karşı karşıyayız.
 
ÇTSO organ seçimleri üzerine…
2013 Şubat ayında Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’nda yönetim ve diğer organ seçimleri yapılacak. Yaklaşık 5 bin üyesi olan ÇTSO, çok uzun yıllardır katılımcılık anlamında sorunları olan bir kurumdur. Bu gerçek, başkanın şu veya bu olmasından farklı bir durumdur. 5 bin üyesi olan bir meslek örgütünün gerek meslek komitelerinin çalışması, gerekse üyelerinin ÇTSO çalışmalarına katılımı konusundaki performans; uzun yıllardır üyelerinin ÇTSO çalışmalarına ilgi göstermediği bir atmosferde sürüp gelmiştir.
 
ÇTSO çalışmalarının en kitlesel olduğu zamanlar düzenlenen yemekler ve kahvaltılar olmuştur. ÇTSO yönetimine talip olacak adayların, üyelerini faaliyetin içersine çekmeden başarılı olma şansı yoktur.
Bu konuda izlenecek yol haritası olmayan adayların, acilen bu konuda neler yapması gerektiğini çalışmalarını hatırlatırım.
 
2005 yılında Niyazi Önen’in karşısında aday olan İlhami Tezcan katılımcılık konusuna özel vurgu yaparak birlikte yönetme ilkesi ile o güne kadar bu konunun önemsenmediği ÇTSO’da bir heyecan yaratmıştı. 2005 yılındaki seçimlerde Niyazi Önen’se başka bir gerçekliğe işaret ederek yönetimin gençleştirilmesi ve daha ilgili olabilecek ve yeni bir heyecan ile görev yapacak yeni bir yönetim stratejisi ile seçimlere girdi. Stratejik yaklaşımların dışında biraz da Kale Grubu’nun prestij mücadelesine dönüştüğü seçimlerden İlhami Tezcan ve ekibi başarılı çıktı. 2005 yılından bugüne ÇTSO, profesyonel yöneticilerin yönetiminde çalışmalarını sürdürdü.
 
Şimdi yeni seçimin arifesindeyiz. Artık yeni sorumluluk alacakların ortaya çıkma zamanı gelmiştir.
Bu işi kulislerden arınmış, hedefleri ve stratejisini oluşturmuş, çalışmalarını hem üyeleri hem de kamuoyu önünde şeffaf bir şekilde sürdüren adayların başarılı olacağını düşünüyorum.
 
Bu süreçte, yıllardır tartışılan ve ÇTSO üyelerinin karar vererek tercihte bulunacağı; ‘profesyoneller mi yoksa bizzat iş dünyasının kendi temsilcileri mi’ arasındaki tercih, seçimin kaderini belirleyecektir.