Salgın Hastalıklar: Troia, Öncesi ve Sonrası - Fecri Polat
Homeros'un İlyada destanından önce salgın hastalıklar ile ilgili en önemli bilgiyi MÖ 2000'lerde yazılmış olan Gılgameş destanından öğreniyoruz.
Bu destanda yer alan şu sözlerden anlaşılıyor ki veba, insanlığın başına gelecek en büyük belalardandır:
“Ey tanrıların büyük üstadı, ey yiğit Enlil! Ah, nasıl olur da sen koru koruna tufan yaptın? Onun suçunu suçluya yüklet kelepçesini gevşet ki etini kesmesin. Yine kelepçesini çek ki daha gevşek olmasın. Senin yaptığın bu tufan yerine, bir aslan kalkıp insanları azaltsa daha iyiydi! Senin yaptığın bu tufan yerine, bir kurt kalkıp insanları azaltsaydı da iyiydi! Senin yaptığın bu tufan yerine, veba tanrısı kalkıp insanları bulaşsaydı daha iyiydi! …”
Aynı bela Troia’nın üzerine savaşa gelen Akhaların da başına gelmiştir. Akhalar, Anadolu yakasında yer alan yerleşimleri yıkıp talan etmek-tedirler. Akhilleus, Edremit Ovası (Thebe) kentler-ini talan ederken, Apollon Smintheus Tapınağı rahibi olan Khryses’in kızı Khryse’yi tutsak eder ve onu Başkomutan Agamemnon’a verir. Khryses, Akhalara gelir ve Agamemnon’a kurtulmalık ver-erek kızını geri ister. Fakat Agamemnon ona ha-karet eder ve kovar. Rahip bu durumdan sonra Apollon’a yalvarır ve yardım ister. Bu duruma kızan Tanrı Apollon, orduya salgın hastalık yayar. Akhilleus’un Agamemnon’a ne olup bittiğini sorması üzerine, Bilici Kalkhas durumu anlatır:
“Halk toplanıp gelince bir araya
ayağıtez Akhilleus kalktı, dedi ki:
“Atreusoğlu, birazdan geri döneceğiz, herhal,
yurdumuza gideceğiz, kurtarırsak ölümden canımızı;
bak yiyor Akhaları, bir olmuş savaşla salgın.
Gel bir duacıya, bir biliciye başvuralım,
ya da bir düş yorumcusuna, bilirsin Zeus getirir düşü.
O söylesin, Phoibos Apollon’un bu büyük öfkesi neden?
Adak mı adamadık, yüzlük kurbanlar mı kesmedik?
Uzaklaştırması için başımızdan şu salgını
koyunlar, lekesiz keçilerin razı mı yağ dumanlarına?”
…..
Kalkhas söz aldı, düşüne taşına dedi ki:
….
“Yok yok, ne adak için kızdı o,
ne de yüz sığırlık kurbana.
Saygısızlık etti Agamemnon duacıya da ondan.
Kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını.
Çok acılar çektirdi okçu tanrı bu yüzden size,
bundan böyle de çektireceği var.
Vermezse kurtulmalık almadan, pazarlıksız,
oynak gözlü kızı sevgili babasına Agamemnon,
kurban etmezse bir de yüz kutsal sığır Khryse’ye,
bu kötü salgından Danaoları kurtaramaz o,
bunlar olursa tanrı yola gelir, yatışır.” (Homeros, İlyada, I: 60-100)
Akhaların baskısına karşı gelemeyen ve vebanın orduyu yok edeceğinden korkan Agamemnon kızını geri verir ve bunun üzerine Khryses tekrar Apollon’a yalvarır ve salgın hastalık Akhaları terk eder.
“kaldırdı Khryses ellerini, yüksek sesle yakardı:
“Ey Khryse’yi, kutsal Killa’yı koruyan, gümüş yaylı,
Tenedos’un güçlü kralı, dinle beni!
Yakarmalarımı nasıl dinlediysen bundan önce,
Akhaların ordusuna yumruğunu nasıl indirdiysen, beni sayıp,
şimdi de tezelden yerine getir şu dileğimi:
Uzaklaştır amansız salgını Danaolardan.”
Böyle yakardı, Phoibos Apollon da dinledi onu.” (Homeros, İlyada, I: 450-460)
Orduları, kentleri ve büyük kıtaları etkileyen benzer salgınlar tarih boyunca devam etmiştir. MÖ 431 yılında Atinalılar ile Spartalılar arasında yaşanan Peleponnes savaşları sırasında da Atinalılar arasında iki yıl süren bir veba salgını ortaya çıkmış ve halkın üçte biri bu salgından kırılmıştır.
MS 940-963 yılları arasında İhşidiler zamanında beş kez yaşanan salgın hastalıklar yüzünden halkı ve ordusu kırılan İhşidiler, Fatimi devletine teslim olmak zorunda kalmışlardır.
MS 964 ve 969 yıllarında Bizans’ın Tarsus ve Antakya kuşatmaları sırasında orduyu kıran salgınlar, MS 1096 yılında Ortadoğu’ya gelen Haçlı ordusunu da kırmıştır. Bu dönemde beş yüz bin askerle gelen Haçlıların yaklaşık yüz bin askeri gene bu salgın hastalıklar yüzünden kırılmıştır. Bunu takip eden diğer Haçlı Seferleri sırasında da bu salgınlar devam etmiştir.
MS 1256 yılında Moğol ordusunda baş gösteren salgınlar ve Akkoyunlu devletinin üst üste iki kez Trabzon Rum İmparatorluğu’na saldırması sonucu 1348’de kentte çıkan salgınlar insanların büyük bir çoğunluğunu kırmıştır.
Karadeniz liman kentlerinden biri olan Caffa kenti 1346 yılında Moğol Tatarları tarafından kuşatılmış ve üç yıl süren kuşatma sonucu kent alınamamıştır. Bunun üzerine vebadan ölenlerin kadavraları ve vebalı pire taşıyan fareler mancınıklarla kalenin içine atılmış ve kalede salgın başlamıştır. Kaleyi koruyan Cenevizlilerin İtalya’ya kaçması üzerine İtalya ve Avrupa’ya yayılan salgın çok sayıda insanı kırmıştır. Düşman tarafa salgın bulaştırma stratejisi birçok savaşta izlenmiştir. Onbeşinci yüzyılda yaklaşık yirmi beş milyon insanın ölümü ile sonuçlanan kara veba salgını sırasında da düşman mevzilerine ceset ve dışkı atıldığı bilinmektedir. Aynı şekilde İsveç ordusuna karşı savaşan Ruslar da vebadan ölenlerin cesetlerini karşı tarafın ordusuna atmışlardır.
Osmanlı Dönemi’nde de salgın hastalıklar orduyu birçok kez etkilemiştir. Fatih Sultan Mehmet de 1476 yılında Boğdan seferinden salgın nedeniyle geri dönmüştür. Yüzyirmi bin kişilik bir orduyla Kanuni Sultan Süleyman üzerine savaşa gelen Macar İmparatoru’nun da geri dönmesinin sebebi salgınlardır. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa 1672 yılında çıktığı seferde ordusuyla birlikte Yunanistan’ın İskefe Kalesi yakınında vebaya yakalanmış ve onsekiz bin asker vebadan ölmüştür.
Salgın hastalığın gücünü bütün bu olaylardan görmek mümkündür. Bu örnekleri çoğaltmak ve günümüze kadar getirmek de mümkündür. Ulaşım hızlandıkça günümüzde bütün dünyayı etkisi altına alan Corona Virüsü’nde olduğu gibi salgınların yayılımı da hızlanmıştır. Fakat şunu da iyi biliyoruz ki tarihin her döneminde ortaya çıkan salgın hastalıklar karşısında yöneticiler kadar doktorlar ve hekimler de her zaman çaresiz kalmışlardır. Bu tür durumlarda karantina her zaman tek çare olarak görülmüş ve yayılmasının önüne ancak bu şekilde geçilmiştir. Karantinanın önemini gösteren ve tarih boyunca uygulandığını gösteren şu iki sözle bitirmek isterim. Hz. Muhammed “veba olan yere girmeyin, veba olan yerden de çıkmayın” derken, Hipokrat, cito longe fugas et tarde redeas (çok çabuk uzağa git ve çok geç geri dön) demektedir.
Son dönemde yayılan Corona Virüsü yukarıda verilen örneklerin bazılarında olduğu gibi bir silah olarak mı kullanılıyor şu an için bilinmiyor. Ama gösterdi ki insanoğlu salgın hastalıklar karşısında tarihin her döneminde olduğu gibi çaresizlik içinde…
Tek çare ise devletlerin vatandaşlarını maddi ve manevi açıdan desteklemesi ve evde kalmalarını sağlamasıdır.