Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Sağlıklı düşünün, gerçekleri görün...

1950
Bazı gelişmeler vardır, üzerinde iyi düşündüğünüz zaman arka planı dahil, tüp çıplaklığı ile gerçeği kavrama imkanına sahip olursunuz. Aktaracağım bazı olaylar bazında hepinizi düşünmeye davet ediyorum.
 
Kendi kriterleriniz ile yapacağınız analizler ile ulaşacağınız sonuçlar kentimizin ortak menfaatleri ve özellik ile geleceği açısından çok önemli gerçeklere referans olacaktır.
 
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan CHP Milletvekili Serdar Soydan’ın kendisine yönelttiği Çanakkale ziyaretinde madenci firmalar ile yapmış olduğu özel toplantı ve geldiği özel uçağın kimin tarafından tedarik edildiğine dair soruya, soru ile ilgisi olmayan bir cevap vermeyi tercih etti.
 
Böylesi bir tercihte bulunmasının nedenlerini şimdi herkes düşünecek.
 
Yıllardır madenci şirketlerin hükümet güçleri ile kapalı kapılar ardında gizli pazarlıklar yaparak bugünlere geldiğimiz hepimizin malumu.
 
Böyle bir pazarlığın Çanakkale’de olması bazıları tarafından şansızlık olarak açıklansa da Kazdağları’nın yok edilmesi üzerine kurgulanan tezgahlar boyutu ile bizler için öğretici olmuştur.
 
Özel uçağın tahsisi, işin bonusu olsun diyerek geçelim.
 
Sizler düşünürken ben de araya yorumlar koyayım.
 
Kazdağları’nda altıncıların vereceği tahribatlara karşı durarak suyumuza, toprağımıza, havamıza bitkilerimize, doğadaki tüm canlılara sahip çıkmak için vereceğimiz mücadele zorlu bir mücadeledir.
Kapalı kapılar ardında bazı tezgahların yapıldığı ortamlarda bizlerin en temel insani haklarımız için vereceğimiz mücadelenin zorlu olacağını hiçbir zaman unutmayalım.
 
Faaliyetleri gibi, ilişkilerinin de kirli olduğu altıncı filoya karşı hepimize düşen görevler vardır. Özellik ile içimizdeki, bu tezgahın parçası olanları iyi tanıyalım.
 
Kırmızı görmüş boğalar gibi.
Son günlerde bilim adamlığı dışında yaratmış olduğu polemikler ile gündeme gelen bir akademisyen Çanakkalelilere yapmış olduğu hakaretlerden sonra mağdur edebiyatı ile ortada dolaşırken, her ne hikmetse kendisinin öne sürdüğü fikirlere karşı olan herkese karşı bir saldırı içersinde.
 
Mağdur edebiyatı altında mütecaviz tavrı ile dikkat çeken polemik hoca, işte bu tavrı nedeniyle her seferinde Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’dan hak ettiği cevabı alıyor.
 
Bakın şimdide hedefine Mimarlar Odası’nıı ve Çanakkale sivil toplumunun yakından tanıdığı bir mimarı koydu.
 
Neydi sorun?
 
Mağdur edebiyatı altında mütecaviz tavırları ile ortada dolanan bu akademisyen Çanakkale Belediyesi’nin yeni hizmet binası ve kültür merkezi projesine ilişkin son derece dar bir bakış açısı ile yaptığı eleştiriye karşı Mimarlar Odası bu projeyi doğru ve başarılı bulduklarını belirten bir açıklama yapmışlardı.
 
Vay sen misin bu açıklamayı yapan!
 
Hemen mağdur maskesini bir yana bırakan polemik hoca, gerçek kimliğine bürünmüş, kendisine verilen rolün gereği olarak tahammülsüzleşerek bu kurum ve kişiyi siyasal tercihleri temelinde tavır almak ile suçlayan bir tavır içersine girmiştir.
 
Bu hocanın genlerinde bir “yaftalama” geni olsa gerek ki; kim kendisi dışında bir şey söylese hemen bu özelliği ile devreye giriyor.
 
Neymiş “meslek odaları geri kalmış ülkelerde siyasi hareketlerin yan kolu gibi çalışırlarmış”!
 
Bu konuyu ayrı bir şekilde değerlendirmek üzere şimdilik geçiyorum.
 
Aynı düşünsel sistematiğin ürünü olarak Rektör Laçiner’in bir televizyon kanalında basın için yapmış olduğu bir tespite dikkatiniz çekmek istiyorum.
 
Laçiner Türkiye’deki basın kuruluşlarının teröre destek veren kuruluşlar olduğunu hatta dünya üzerinde teröre bu kadar destek veren basın kuruluşlarının bulunduğu bir başka ülke bulunmadığını belirtti.
 
Bu düşünceler zaten gazetecileri cezaevlerine atan zihniyetin temel mantığı. Bu zihniyetin ürünü olarak 100’e yakın gazeteci bugün cezaevlerine doldurulmuş durumda. Bu gerçek sadece ülke içersindeki gazetecilerin dillendirdiği bir gerçek olmayıp, uluslararası basın kuruluşlarına kadar çok geniş bir cephede tepki gösterilen bir gerçek olmasına rağmen, Laçiner’in bu değerlendirmesi son derece talihsiz bir değerlendirme olmuştur.
 
Fakat bunu da anlayabiliyorum. Demokrasi ve özgürlükleri, insan haklarını, barışı savunmanın itibarsızlaştırılması adına ülkemizde yapılan klasik yöntem; ‘terörü savunma yaftalaması’ şeklinde olmaktadır.
 
Gelelim polemik hocaya; belediye hizmet binasını eleştirmek adına gerekçe olarak savunduğu konular o kadar dar bir bakışın ifadesi ki insan bazen şaşkına dönüyor.
 
Kentin trafik sorununa vurgu yaparak getirdiği eleştiri son derece dar ve lokal bir bakış açısı.
Bir bilim insanı üreteceği çözümler için makro boyutta düşünmelidir.
 
Oraya o bina yapılmaz ise Çanakkale’nin trafik sorunu çözülecek midir?
 
Hayır.
 
Bu kentin trafik sorunu konusunda makro çözüm üretmekten ziyade, sadece mahkum etme amacıyla, propagandadan öte gitmeyen böyle yaklaşımlarda bulunulunca çok doğal olarak beraberinde bazı tepkiler de oluşuyor.
 
Kentin trafik sorununun bütünlüklü çözümü kentin belirli bölümlerinde trafiğin tamamen yasaklanması ve bu bölgelerde hafif raylı sistemler ile ulaşım alt yapısının yaratılması dışında hiçbir çözüm yoktur.
Devlet hastanesinin taşınıyor olması da a bu konudaki şartların daha uygun hale gelmesine imkan sağlayacak bir gelişmedir.
 
Çanakkale Belediyesi’nin mevcut yerinde yeniden bina yapılmaması Çanakkale trafiğine çözüm olacak bir tedbir değildir.
 
Lokal bir bakış açısı ile sadece polemik yaratmak için gündem oluşturan polemik hoca aynı zamanda şu ruh hali içersinde;
Biliyorsunuz bu kişi, kendisi gibi düşünmeyen Çanakkalelileri “tembel, gelişmenin karşısında, sabahlara kadar içki içen, işlerini savsaklayan, aylak aylak dolaşan, gazetelerde barlarda, sokaklarda gürültü çıkaran kişiler olarak gören, depreme dayanıksız evlerde oturan, daracık ve kirli sokaklardan geçen bu kişilerin arabalarının lüks, kıyafetlerinin ise her daim baloluk olduğunu söyleyerek, çocuk yapma sorunlu olarak yaftalamış Çanakkalelilerin yoğun tepkisine maruz kalmıştı.
 
O günden sonra mağdur edebiyatının arkasına gizlenerek her fırsatta Çanakkale Belediyesine saldırdı.
 
Bu saldırılarını görüş açıkladığını iddia ederek, bunun bir akademisyen olarak sorumluluğu olduğunu söyleyerek yapıyordu.
 
Fakat son belediye binası tartışmasında yakayı ele verdi.
 
Gerçekten bir bilim adamı sorumluğu ile konuya yaklaşsa itiraz nedenleri konusunda daha analitik veriler ile hareket eder, uzman insanların görüşlerine öncelik verme konusunda bir yaklaşım içersinde olurdu.
 
Bizim polemik hocanın beş parmağında on marifet misali her konuda uzman.
 
Şehir plancılığından tut, mimariye peyzajdan ekonomiye kadar maşallah bir koltukta on karpuz.
Bu arada hukukçu kimliğini de unutmayalım.
Bir hukuk kitabının yazarları arasında kendisi de bulunmaktadır.
 
Böyle de olunca kendi düşüncelerinin dışında bir görüş ortaya çıkınca hemen onu yok etme girişimine yönelmektedir.
 
Mimarlar Odası bir açıklama mı yaptı, sen misin açıklama yapan; sen zaten siyasi davranıyorsun yaftalaması…
 
Bilim insanları tabii ki ilgi alanlarındaki görüşlerini kamuoyu ile paylaşacaklardır.
 
Bu onların topluma karşı sorumluğudur.
 
Fakat polemik hocanın yaptığı bu değildir, görüşlerini açıklamıştır, kendisi gibi düşünmeyen bir meslek odası da bu konuda düşüncelerini açıklamıştır.
 
Bu gelişme karşısında ,bir bilim insanından beklenen; daha uygun zeminlerde daha aydınlatıcı çalışmalarda bulunarak bu konuyu bir polemik düzeyinde ele almadan sorumlu davranmak olması gerekirken, polemik hoca Mimarlar Odası’nı siyasileşmekle suçlamıştır. .
 
İş üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek olunca ortaya da böyle bir tablo çıkmaktadır.
 
Gelelim bu saldırı cephesinin propaganda ayağına.
 
Hocaları böyle yaparsa öğrencileri neler yapmaz ki hemen kurdukları paravan sitelerde başladılar saldırılara.
 
Bu sitelerin saldırı amaçlı olduğu o kadar belirgin ki; ne sahipleri ne sorumluları belli.
 
Çarpıtmak temel davranış biçimleri olmuş.
 
Olayları yaşandıkları koşullardan soyutlayarak savcı ve hakim rolünü bir arada üstelenerek kişi ve kurumları mahkum eden bir o kadar da kişilik haklarına saygısızca hareket eden bu siteler her gün aynı yöntemler ile sürdürdükleri bir yayın politikası içersindeler.
 
Bu çarpıtma haberlere birde aynı kaynaklardan çıkan provokatif yorumlar eklenince ortaya tam bir kontra gazetecilik örneği çıkmakta.
 
Son olarak yaşanılan Çanakkale’de son yılların en şiddetli yağmurundan sonra bulanıklaşan sular ile ilgili, gerçekleri görmezden gelerek altın bulmuşçasına “belediye başkanın çaresizliği” başlığı ile bu haberi vermek ne kadar iyi niyetli bir yaklaşımdır?
 
Böyle olunca da ortaya bir provokasyon çabası çıkmaktadır ki; Çanakkale’nin duyarlı kesimlerini bu provokasyonların içersine çekemeyeceklerdir.