Cüneyt Özkurnaz

cuneyt66@gmail.com

REYTİNGİMİZ DÜŞMESİN...

ah cancağızım, söyle ne bu, hangi kavmin bedduası... düşüyor oğullarımız düşüyor kızlarımız yaralı hep kalanımız... bu tanıdık coğrafyada hangi adımı atsak yanlış, hangi yola gitsek yalnız, ademden bugüne bir kadim kavgadayız...

2750
Gitgide izleyicisini yitiren dizi filmleri bilirsiniz. Organize suç örgütü lideri/üyesi Sedat Peker, büyük gürültüler kopararak gündeme düşen videolarının yarattığı heyecan ve beklentilerden sonra, mücbir sebepler yüzünden Twitter mecrasında sıkışıp kalmasıyla, eski izleyici/takipçi kitlesinin büyük bölümünü yitirdi gibi. Elbette, sosyal medyanın bu kanalını kullanan sayısının daha sınırlı olması, ana akım medyanın iddiaları görmezden, duymazdan gelmesi, iddiaların yeterince görsellerle desteklenememesi (S.P.`nin ses tonlamaları, mimikleri ve kadraja giren kripto emareler), muhalif medyanın toplumun her kesimine ulaşamaması, adli makamlar tarafından konunun üstüne pek gidilememesi gibi nedenlerle iddialar gündeminden düştü düşecek. Hasılı, başka bir ülkede olsa, bağımsız yargı tarafından mutlaka araştırma, soruşturma konusu olacak, haklılığı tespit edilirse sistemi baştan aşağı sarsacak, bakanları, hükümetleri al aşağı edecek iddialar ülkemizde pek karşılık bulmadı. Yürek yemiş birkaç gazeteci dışında, muhalif kesimin sesi alt perdelerden, belli belirsiz duyuluyor. Sorumlu makamları harekete geçmeye zorlayacak en önemli unsur, toplumsal duyarlık. S. P. bayramın 3. günü bu durumdan dem vurarak, yine bir tweet bombardımanı yaptı ama millet tatil rehavetinde pek ayamadı. Böyle giderse, bu iddialar da toplum olarak unuttuğumuz pek çok şey gibi halının altına süpürülüp gidecek. Nasılsa balık hafızalı bir toplumuz, çok geçmeden unuturuz.
İktidar bloğunca dillendirilmiyor ama erken bir seçimin emareleri iyiden iyiye ortaya çıkmaya başladı. Kim ne derse desin, gerek Diyarbakır ziyareti gerekse diğer uzlaşma kokulu söylemleri ile Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından HDP`ye zeytin dalı uzatılmış durumda. HDP yöneticilerinin de uzatılan zeytin dalını geri çevirdikleri söylenemez. Muhalefet bloğunda ise erken seçime davetle birlikte, bu yönde gözle görülür bir hareketlilik var. Bu noktada iktidar ittifakına ömür biçecek ve seçim tarihini belirleyecek asıl unsur, MHP`nin tutumudur. Sanırım "Biji Serok Erdoğan" sloganlarının, parti içi durum değerlendirmelerinde ve tavır belirlenmesinde bir karşılığı olacaktır.
Bütün boyutlarıyla iyice irdelenmeden yürürlüğe konulursa, önümüzdeki süreçte başımızı epey ağrıtacak, önemli gördüğüm konulardan biri de askerimizin Afganistan cehennemine gönderilmesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın, KKTC`de katıldığı Kıbrıs Barış Harekatı`nın yıldönümü nedeniyle düzenlenen törendeki konuşmasında, dikkat çekici ve bir o kadar üzerinde etraflıca düşünmeyi gerektiren ayrıntılar bulunmakta. KKTC`ye de yavru Külliye müjdesi değil söz ettiğim; eğer ABD maddi, lojistik ve diplomatik destek verirse, Kabil Havaalanı`nı işletmeye devam etmek ve korumak konusundaki sözleri. Anlayacağımız dilde "ABD aleti edevatı, harçlığımızı verir ve mahallenin diğer efelerine karşı azıcık yanımızda durup, şahsıma destek verirse, evelallah biz bu işi hallederiz" minvalindeki söylem aklımı karıştıran. Bir diğer sıkıntılı ifade de "Taliban`ın dini anlayışı ile ters düşmediğimiz, bir sıkıntımız olmadığı ve aynı dine mensup olmamız sayesinde, onlarla kolayca iletişim kurabileceğimiz olmuş. Bana göre açıklamaların en sorunlu kısmı bu; çünkü, Taliban`ın İslam anlayışı ile ülkemiz insanının genelinin anladığı İslam bambaşka, taban tabana zıt. Ayrıca Taliban sözcüsü de askerimizin Afganistan`a girişine izin vermeyecekleri şeklinde beyanda bulundu. Gerçi bu coğrafyada da aynı şekilde hüküm kurmak isteyenler var. Fakat, öyle bir şeriat devleti anlayışı bizim ruhumuza da dokumuza da çağımıza da uymaz. Yine KKTC ile ilgili söylemler arasında yerleşime kapalı Maraş`ın bir bölümün açılması yer almaktaydı. Ancak bu uluslararası platformda destek bulamadı. Kıbrıs sorunu bir bütün olarak çözüme kavuşmadan, böyle bir adım gereksiz olacak, olayı daha da içinden çıkılmaz bir duruma sokacaktır. 
Afganistan demişken, her gün fotoğraflarla, görüntülerle kanıtlanmış bir şekilde yüzlerce, binlerce Afganlının (burada dikkat çeken nokta, kaçarak gelenlerin içinde kadınların ve çocukların olmaması, tamamının eli ekmek, gereğinde silah tutacak, yetişkin erkekler olmaları) çatışmalar ve Taliban baskısı nedeniyle ülkelerinden kaçarak, ülkemiz sınırlarından rahatça geçip, Anadolu`nun batı sınırlarına kadar dayanması, daha önce de yazdığım gibi akıllara birçok soru getirmekte. Ülkemize izinsiz giren başka ülke vatandaşlarının, neredeyse bin kilometre öteye, deyim yerindeyse elini, kolunu sallayarak yolculuk yapmasının nasıl açıklanabilir? Açıklamadan daha öncelikli olan ise, gerekli tedbirlerin zaman geçmeden alınması. Bu durum güvenliğimiz açısından da risktir. Bu düşüncem kesinlikle ırkçılık olarak algılanmamalı. Sınırlar bir ülkenin namusudur desem, abartı olmaz. Yunanistan`ın kimi zaman insanlık dramına yol açan tutumuna özellikle Kuzey Ege`de (Çanakkale-İzmir arası sahil şeridi) sıklıkla tanık oluyoruz. Bu şekilde insanlık dışı tutum elbette onaylanamaz, ama bu gariban göçmenlerin sırtından para kazanan umut tacirlerine uygulanacak ağır yaptırımlar, sınırları koruyan askerimizin de elini rahatlatacak, kamuoyunun kaygılarını da azaltacaktır. Konunun üzerinde hassasiyetle durulması ve önlemlerin devamlılığı önem arz etmektedir.
Unuttuklarımız arasında pandemi tedbirleri de var. Ege`de bir koyda, mütevazı bir tatil yaptım bayram öncesi. Oralarda da maskeyi pek kullanan yok, Çanakkale`ye döndüğümde kordonda turlarken de aynı duruma tanık oldum. Tesislere, iş yerlerine girişte dezenfektanlar asılı, ama gören yok. Pandemide vaka ve vefat sayılarında yine bir artış söz konusu. Hatta, okulların öngörülen tarihte açılması bile tehlikede o haberlere göre. Güneş bütün ihtişamı ile yüzünü gösterip, kavurucu sıcaklar yakarken elbette tatil, fırsatı olan herkesin hakkı. Fakat, kimse bir başkasının sağlığı için tehdit oluşturmamalı. Aman dikkat diyelim, kurallara dikkat edelim. Sağlıkla, umutla...