Planlasak ne olur?
Geçen hafta sonu çevre düzeni planı bilgilendirme toplantısı yapıldı.
Bu plan çalışmasının ne şekilde hazırlandığından, katılımcılık ve en geniş kesimlerin görüş ve taleplerinin bu plana nasıl yansıdığı gerçeğinden ayrı olarak Karabiga’da kurulmaya çalışılan Termik santral gerçeği ile birlikte bu planların ne kadar düzenleyici olacağı gerçeği ayrıca önem kazanmıştır.
Karabiga’da hukuk tanımayan termik santral yatırımcılarının hukuku yok sayarak arkadan dolanma taktiklerinin nasıl işletildiğini gazetemizden takip etmişsinizdir.
Santralın kurulacağı alan, özel orman alanı olmaktan bir komisyon değişikliği ile yapılan yeni bir çalışma sonrasında 2B statüsüne sokularak kitabına uydurulabiliyorsa; çevre düzeni planlarının sağlıklı gelişme için tek başına geçerli olacağını söylemek biraz zor.
Çevre düzeni planı çalışması çok kısa bir zamana kadar Çanakkale’nin çeşitli dinamiklerinin haberi olmadan sürdürülen bir çalışma olarak sürdürüldü.
Son toplantıda bu konuya ilişkin nasıl bir gelişim sağlandı kesin olarak bilgi sahibi olmama rağmen; bu konuda çeşitli kurumların temsil edilmediğine bilgilendirilmediklerine dair tepkiler söz konusu.
Önümüzdeki yılın sonunda bitirilmesi hedeflenen bu çalışma, şu anki performansı itibarıyla bir yasak savma görünümü vermekte.
Vali Ahmet Çınar’ın “Bizim bir hastalığımız var. Biz önce yapar sonra düşünürüz. Ya da önce yaparız, sonra planlar uygularız” değerlendirmesi ile bu konudaki kaygılar biraz daha hissedilir olmaya başladı.
Oldu bittiye getirilmeden, özellikle çevresel değerlerin korunması, kent vizyonuna uygun bir çevresel gelişim planının yapılması geleceğimizin teminatı olacağından bu konuda ilgili çevrelerin daha duyarlı olmaları bu süreci takip ederek müdahil olmaları sağlanmalıdır.
Dün yapılan ÇTSO meclis toplantısında Çanakkale turizm çeşitlemesi boyutunda; bugüne kadar hiç gündem olmayan bir inanç turizmi kavramıyla karşılaştık.
Çanakkale’nin inanç turizmi noktasında potansiyeli konusunda bugüne kadar hiçbir çalışma yapılmamışken bugün bu kavramın gündeme alınması oldukça manidar.
İnsanların devamlı ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin dışına, dini inançlarını gerçekleştirmek inanç çekim merkezlerini görmek amacıyla yaptıkları turistik amaçlı gezilerin turizm olgusu içerisinde değerlendirilmesi İnanç Turizmi olarak tanımlanmaktadır.
Eğer Gelibolu Tarihi Milli Parkını içeren turizm hareketi, inanç turizmi kavramı içersinde ele alınıyorsa orada biraz düşünmek gerekir.
Bir siyasal proje olan bu yaklaşıma ÇTSO’nun alet olması son derece yakışıksız olur.
Bildiğiniz gibi AKP her 18 Mart’ta olduğu gibi Çanakkale savaşlarını gerçek değerinden soyutlayarak, siyasal olarak nemalanma anlamında başka bir boyuta taşımakta, dini değerler üzerinden bir kurgu ile bir çekim merkezine dönüştürerek kafasının arkasındaki bir planın adımlarını atmaya çalışmaktadır.
Durup dururken inanç turizmi kavramının Çanakkale için gündem yapılmasının ardından iyi kokular gelmemektedir.
Çanakkale’nin turizm değerleri bellidir.
Tarih kültür, doğa turizmine ilave olarak sağlık ve kongre turizmi hedefleri ile belirlenmiş bir turizm anlayışı genel kabul görmüş bir yaklaşım iken; ÇTSO bu değerlendirmesi ile siyasallaşan bir hedefin ortağı olmamalıdır.
Çanakkale halkı bunu takip edecektir.
Diğer bir konuda Çarşı Caddesi projesinin içine düştüğü çözümsüzlük konusudur.
Son olarak da ÇTSO tarafından yapılan açıklamada belirlenen pilot bölgede yapılacak çalışma için çalışmalar başlandığında duvarların belirlenen proje için uygun olmadığı gibi bir gerçekle karşılaşıldığı bildirildi.
ÇTSO gibi bir kurumun bu ayrıntıları düşünmeden son dakika sürprizlerine kurban olması olumsuz bir deneyimdir.
Göstermelik bir yaklaşımla böylesi bir projeye yaklaşıldığına ihtimal bile vermek doğru olmaz, fakat alınacak dersler olduğu da ayrı bir gerçektir.
Sonuçta yaşadıklarımızın gösterdiği gibi ‘planlasak ne olur?’ sorusu; çok anlamlı bir soru olarak aynı zamanda önemli bir sorunumuzdur.