Özgür Kazdağları, özgür yaşam
Çanakkale Çevre Platformu hafta sonu önemli bir etkinliğe imza attı. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Her geçen gün gelişen çevre bilinci ve sorumluğu; panele katılımın yoğunluğu ve katılımcıların istekli ve coşkulu yapısı ile kendisini gösteriyor idi.
Panelin bütünlüklü içeriği ile; katılımcıların faydalandığı ve tatmin oldukları bir panel olarak organizasyonun başarılı olması beni mutlu etti.
Panelistlerin her biri kendi alanlarında önemli katkılar sundular.
EGEÇEP dönem sözcüsü Ertuğrul Barka; çevre mücadelesinin kapitalist sistemi hedefleyen emek ve demokrasi mücadelesi ile birlikte ele alınmasının önemine yaptığı vurgu ile Kazdağlarındaki mücadelenin son derece çetin ve zorlu olacağının işaretlerini veriyor idi.
Yaşam savunucuları böyle bir sürece şimdiden hazırlanıyorlar.
Panel sonrasında katılımcıların görüşleri çetin bir mücadele için her türlü özverinin hayata geçirileceği noktasında idi.
Yaşam savucuları açısından bu durum ileri bir adım olarak moral verici bir gelişmedir.
Gazeteci, Yazar Özer Akdemir’in gazetecilik tanıklığı ile son yıllardaki çevre mücadelesi ve çevre sorunları, maden çalışmalarının yaşamımızı nasıl tehdit ettiğine dair belgesel niteliğindeki paylaşımlarının son derece faydalı olduğuna inanıyorum.
Çevre mücadelesinin bilimsel desteğinin önemli isimlerinden Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngör Hocanın da son zamanlardaki Kazdağlarındaki gelişmelere bağlı olarak yaşanılabilecek olumsuzluklara ilişkin uyarıları ile bir kez daha sarsıldık ve dikkatlerimiz bir kez daha yaşanılabilecek felakete kilitlendi.
Özet olarak panel, yaşamın savunulması geleceğimize sahip çıkmak adına; öğretici ve başarılı bir çalışma oldu.
Çanakkale Çevre Platformu böylesi çalışmalarını daha da geliştirerek hedefine doğru adım adım yeni mesafeler kat ediyor .
“Kazdağlarının havasına suyuna toprağına siyanür bulaştırmayacağız” diyen Çevre Platformuna destek vermek bir yurttaşlık görevidir.
Muhabbetiniz eksik olmasın.
Bizim Kadir ile Firuze arasında bir muhabbet bir muhabbet sorma gitsin…
Kıskanmadım desem yalan olur; Firuze benimle yazışmak istemediğini “delikanlı” gibi belirttiği için alınmadım işin doğrusu.
Kimdir bu Firuze diye sormayın; kendisini tanımam.
Ama her fırsatta Firuze, beni anmaktan geri durmaz, gazetem hakkında ileri geri yazmaktan, hatta Çanakkale basını hakkında ahkam kesmekten vazgeçmez.
Ama bizler Firuze’yi tanımayız.
Eh artık Kadir ile başlayan bu muhabbet vesile olur da, kendisi ile tanışma fırsatını buluruz.
Kendisi gazetemize bir uğrasa da bir kahvemizi içse ya da biz kendisini ziyaret edip,”entelektüel” üretiminden ötürü kendisini bir tebrik etsek!
Ne de olsa Firuze bu kent için önemli şeyler yazıyor.
Yazdıkları da bize çok yabancı gelmiyor, bir yerlerden tanıdığımız laflar.
Hem Kadir`e yazdığı mektubunda “Neredesin Firuze “ konusunu çok algılayamadığını düşünüyorum.
Böylece kendisine bunu aktarma fırsatını da bulmuş olurum.
Neyse; Firuze pek benimle yazışmayı istemediğinden kendisine daha fazla rahatsızlık vermeyelim.
Ama düşüncelerinin karbon kopyasını kentin önemli bir kişisinden sürekli duyduğum için ;bu sanallık ile bir yere varma imkanımızın olmadığını ayrıca belirtmek isterim.
Hüseyin Şakir Oktay, nezdinde ÇTSO’nun kürsü sınavı…
“Paran kadar” kavramı artık yaşamımızın her alanında önemli bir kriter oldu.
‘Paran kadar sağlık’ , ‘paran kadar eğitim’, ’paran kadar askerlik’den sonra ÇTSO tarafından literatüre şimdi ‘paran kadar kürsü özgürlüğü’ girdi.
Neden mi?
Geçen ayki meclis toplantısında Meclis Üyesi Hüseyin Şakir Oktay ÇOMÜ’yü eleştiren bir konuşma yapınca ÇOMÜ tarafından topa tutuldu.
ÇOMÜ’nün Oktay nezdindeki eleştirileri gerçekten çok talihsiz açıklamalardı.
Oktay, ‘sen ÇOMÜ için ne yaptın ki eleştiriyorsun’ mantığı ile mantıksız bir saldırıya uğradı.
Bu ayki toplantıda da Hüseyin Şakir Oktay ÇOMU’nün mantıksız saldırıları karşısında ÇTSO yönetimin sessiz kalmasını dile getirdi.
Üyesine sahip çıkmayarak; ‘paran kadar konuşabilirsin’ mealindeki açıklamalara karşı tavırsız kalan ÇTSO yönetimi ‘kürsü özgürlüğü’ kavramına yeni bir boyut getirmiş oldu, böylece.
Bunun adına da ‘paran kadar kürsü özgürlüğü’ diyorum, Hüseyin Şakir Oktay’ın desteklenmesi gerektiğinin altını bir kez daha çiziyorum.
Kürsü özgürlüğünü, sadece isteyenin istediği gibi konuşması olarak algılamak, kişilerin düşündükleri nedeniyle uğrayacağı saldırılara karşı tavırsız kalmak, düşüncelerinden dolayı cezaevlerine atılan binlerce insanın karşılaştığı sözde demokrasinin bir başka versiyonu olsa gerek.