Özel günlerin, gerçeklerin gizlenmesi yolunda evrilmesi
Gerek ulusal gereksel evrensel ölçüde bazı olayların referans alınarak belirlendiği özel günler günümüzde Truva atı rolü oynamaya başladı.
İçinde bulunduğumuz tarihe bağlı olarak “20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü” ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle çevremizde atılan nutuklara, verilen demeçlere şöyle bir bakmak olayı kavramak açısından yeterli.
Öyle demeçler veriliyor, öyle nutuklar atılıyor ki; bu ülkede yaşamamış olsanız; çocuk hakları için de, kadına karşı şiddete karşı da bu ülkede duyarlık mükemmeldir demeniz işten bile değil.
Peki gerçek böyle mi?
Kadın ve çocuk gibi pozitif ayrımcılığın yapılması noktasındaki kesimler için bile önemli bir mağduriyet ve haklarının yok sayıldığı politikaların hakim olduğu günümüzde bu günler göstermelik olmaktan öteye geçmediği gibi aynı zamanda istismar edilerek bu alanda verilmesi gerekli mücadele böylesi günlere sığdırılarak boğulmaktadır.
Şatafatlı nutuk atanları bu konulara ilişkin verilen mücadeleler de nedense hiç aramızda göremiyoruz.
Günümüzde hak mücadelelerini boğmanın yolu onu belli formatlara hapsetmekten geçmektedir.
Bu özel günlerle sınırlanan bir bilincin yaygınlaşması ile başlayıp biraz daha reformist karakter için de bazı simgeler üzerinden kurgulanan bir mücadele ile sürdürülmektedir.
Günde ortalama 3 kadının öldürüldüğü günümüzde kadına yönelik şiddete karşı mücadele bir güne sığdırılabilir mi?
24 Kasım günü güzel güzel nutuk çekenler 25 Aralık sabahı dilerini yutuyorlar.
Hadi dilinizi yuttunuz, eliniz kolunuz ayaklarınız var.
Bugüne kadar kadına yönelik şiddete karşı duyarlı kadınların gösterdiği tepkilerde nerelerdeydiniz!
Dünya Çocuk Hakları Günü’nde ise ülkemizde çocukların durumu şöyle:
2014 yılında çocuk işçi sayısı 893 bini buluyor. Üstelik çocuk işçilerin yüzde 20`si zorunlu eğitime devam edemiyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenli Meclisi`nin (İSİG) raporunda çocukların çalışma nedenleri, "Ailelerin yoksulluğu, köyden kente göç, eğitime ulaşamama, 4+4+4 eğitim sistemi ve sermayeleştirme süreci ile birlikte kapitalizmin duyduğu ucuz emek gücü ihtiyacı" olarak sıralanıyor. Çarpıcı olan ise İSİG verilerine göre, 2014 yılının ilk 9 ayında 42 çocuğun çalışırken yaşamını kaybetmesi.
Çalışma koşullarının güvencesiz olması sigorta hakkından yoksun bırakılmaları, her türlü angarya ve ucuz işgücü olarak katmerli bir şekilde sömürülmeleri gerçekleri de içinde bulundukları çarpıcı özellikler.
Bu koşularda çocuk haklarını savunmak 20 Kasım günü şatafatlı demeçler vermek değildir.
Ülkemizde haklar mücadelesi, demokrasi mücadelesinin bir parçası olmak zorunda, yani sistemi hedeflemek durumunda.
İşte tamda bu noktada bu mücadeleyi boğmak adına belirli günlere hapseden Truva atı rolünü üstlenmiş anlayışları mahkûm etmek, içimizde çeşitli kılıklarla var olan böylesi organizasyonları ve kişileri ayıklamak önemli bir görev haline gelmiştir.
Bu mücadele de basın olarak biz nasıl bir pozisyon almalıyız?
Basın, haklar mücadelesinin destekleyicisi olmalı bu mücadelenin büyütülmesine katkı sunmalıdır.
İşte günümüzde gazetecilik bu kriterle yapılmalıdır.
Sizlerin yanında olan, hak mücadelenizi destekleyen, mağdurdan yana olan gazetelere sizler de destek verin.
Dayanışma büyüsün, halklar ve emek kazansın.