Cüneyt Özkurnaz

cuneyt66@gmail.com

ORTAYA KARIŞIK...

2963
ellerinden öperim sevdiğim,
en emekçi yerinden,
avuç içlerinden...
güzel kılan hayatı,
çiçeklere renk,
dağlara şekil veren,
nehirlere yollar, 
gökyüzüne kuşlar çizen ellerinden...
alnının çatısından sevdiğim,
gözlerinin ışığından öperim...

Aslında ben güzel şeyler yazmak istiyorum; ruhunuza dokunacak, içinizi ısıtacak, en yoğun ortamlarda bile olsanız sizi alıp, kısacık da olsa nefes almanıza katkı sunacak şeylerden söz etmek istiyorum. Söz gelimi, en kaliteli şarap markaları ve yanlarında ne tür peynirler yenmesi gerektiği gibi önerilerde bulunmak ne hoş olurdu. Sevdiğinizin elinden tutup, ilk fırsatta tatile kaçacağınız yerleri, üzerinizdeki gerilimi atacağınız mekanları, etkinlik ortamlarını anlatabilseydim. En güzel aromalı kahveyi nerede içeceğinizi de bilmezsiniz şimdi siz; ah keşke bu konularda ahkam kesebilsem, havamı atabilseydim. Hangi lüks arabayı, neden tercih etmeniz gerektiğinden söz etsem nasıl olurdu acaba? Ya da kolunuzda olması gereken, dünyada sayılı üretilen pahalı saatlerden.
 
Ama olmuyor işte, felek koymuyor. Hadi felek demeyelim de ahval ve şerait buna müsait değil. Ayrıca benim bu konulardaki bilgim ve deneyimim de yeterli değil. Sıradan bir araba kullanmaktayım, giysilerim özenle seçilmiş olsa da pahalı markalardan değil asla, saatlerim de öyle. Gücümün yettiği yerlerde tatile erişebilirim ancak, gücüm de emekli maaşıyla nereye yeter bu topraklarda, varın siz hesaplayın. Çadır bile hayallerde kalıyor çoğuna.
 
Yurdum insanı ay sonunu nasıl getireceğini, bütçesini nasıl denkleştireceğini hesap ederken, gel de aşktan meşkten söz et. Sevdiğinin elinden tutup da yollara düşmenin keyfini yaz bakalım kolaysa. Sağlıklı gıdalara erişebilen, gece çocuklarını huzurla, tok olarak uyutabilen insanların sayısının nüfusa oranı gitgide düşerken, gel de sevdiğinle karşılıklı içilen kahvenin lezzetinden bahset. Gel de ülkemde sudan sebeplerle ve üstelik seviyoruz diyerek, birileri öldürürken kadınları, sen sevdiğinle el ele yürüyüp, gözlerinin içine bakarak, keyifle şarkılar söyle. 
 
Daha öyle çok şey var ki insanı alıkoyan güzelliklerden. Yolsuzlukları, kayırmaları, duyarsızlığı... Hangi birini saymalı. Kısacası yaşanası bir zaman, yaşanası bir ortam değil bu devran. Ne yapmalı o zaman? Hayatı yaşanmaz kılan ne varsa savaşmalı. Uyanmalı, uyandırmalı. Topla, tüfekle bir savaş değil adını andığım. Aymazlıkla, duyarsızlıkla, umarsızlıkla bir savaş. Gaflet içindeyiz, dalalet içindeyiz. Hatta güzel ve aydınlık bir geleceğe karşı hıyanet içindeyiz bile denebilir. Bir avuç savaşçı var elbet; ama duyulmuyor sesleri, duymuyoruz. Bir uyanabilsek, açabilsek gözlerimizi bizi alıkoyan şeyleri göreceğiz. Tek tek, birey olarak uyanmak yetmiyor işte; toplum olarak uyanmalı. 
 
O zaman nasıl da keyifli gelecek sevgiliye söylenen ezgiler, nasıl lezzet verecek karşılıklı içilen kahveler. Güneş doğdu doğacak. Ne yapmalı? Uyanmalı... Umutlanmalı...