Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Oportünizm halleri; hükümet, cemaat çatışması ve Laçiner

1692
Cemaat, hükümet çatışmasına ilişkin uzun bir dönem sessiz kalan ÇOMÜ Rektörü Prof.Sedat Laçiner sessizliğini bozdu.
Kendi blogunda yayınladığı yazılarla siyasi manevra yapmanın tüm hünerini en şekilde sergileyen Laçiner, hükümeti eleştirerek cemaat yanlısı bir tavır sergilerken, hükümetin uygulamaları noktasında kendi görüşlerine ilişkin bile özeleştiride bulunarak eleştiri boyutuna yeni bir ufuk kattı.
Bugüne kadar ÇOMÜ bünyesinde kendisi gibi düşünmeyen herkes hakkında izlemiş olduğu komplocu tarzı, cemaat hükümet ilişkilerine ilişkin görüşlerini açıklarken de kullandığını görebiliyoruz.
‘Tavşana kaç, tazıya tut ‘misali yazmış olduğu yazılarında orta yolu bulma konusunda akil insan rollerini üstlenen Laçiner’n sonuçta Cemaat yanlısı görüşleri savunduğu dikkatlerden kaçmıyor.                           
Önce şu orta yolcu tavrı ile kendisini güvenceye alma noktasındaki yaklaşımının temellerinin nasıl kurgulandığına bakalım.
Bir yazısında hükümeti eleştiri yağmuruna tuttuktan sonra şunları kaydediyor:
bu notlarda daha çok Hükümet kanadının eleştirildiğini düşünen okurlarımız olabilir. Doğrudur... Çünkü Hükümetler alt gruplara göre her zaman daha sorumlu davranmak zorundadırlar. Devlet diğer gruplara göre daha fazla yasalara riayet etmek zorundadırlar, daha az hata yapmak zorundadırlar. Ne kadar ağır saldırı altında olurlarsa olsunlar devletleri güçlü kılan, devlet yapan hukuka  olan bağlılıklarıdır...”
Laçiner ,yılların siyasetçisi mantığıyla  yapmış olduğu onca eleştiri sonrasında işte böyle bir savunma mekanizması ile   bir anlamada ‘ne şiş yansın ne kebap’ mantığının arkasına gizlenmek zorunda kalıyor.
“Hükümet-Cemaat Gerilimi: Notlar” başlıklı yazısından hükümete dönük gündeme getirdiği bazı eleştiriler de şöyle : “Özellikle devlet kanadından gelen bel altı vuruşlar insanı daha fazla rahatsız ediyor. Çünkü devlet, diğer aktörler gibi ahlaktan ve kurallardan bağımsız hareket edemez, eğer eder ise devlet olmaktan çıkar.
 
 Ne yazık ki bir maden şirketinin çalışmasına müsaade edilmemesi, muhalif bazı programların yayından kaldırılmasına çalışılması, bazı gazetelerin kamu kurumlarından objektif nedenler olmadan çıkarılması, bir bankanın hedef alınması, bir grubun her alanda boykot edilmeye çalışılması vs. hem amaçlanan sonucu doğurmadı, hem de devlet kavramına olan itimadı sarstı.
 
Bu nedenle özellikle devletin bu tür yollara tevessül etmemesi şarttır. Türkiye görüşü ve inancı ne olursa olsun herkesin ticaret yapabildiği, herkesin fikrini açıklayabildiği ve devletinden eşit muamele görebildiği bir yer olarak kalmalıdır”
 
Bir başka yazısında Laçiner AKP hükümetini çeşitli konularda eleştirmeyi sürdürüyor
Dış politikadan, Gezi mücadelesine kadar bir çok önemli konuda AKP politikalarına dayanak teşkil eden görüşleri mahkum eden Laçiner bakın neler yazıyor:” Tüm bunları söylerken çeşitli vesilelerle İsrail-Türkiye ilişkilerindeki bozulmanın ülkemize belli maliyetleri olacağını söylemiş biri olduğumu biliyorum.
İki ülke ilişkileri Davos Krizi (One Minute) ve Mavi Marmara ile birlikte dip yapmıştır. İsrail gibi şerrinden korkulan bir ülkeye karşı Türkiye bence haddinden fazla ileri gitmiştir. Bana sorarsanız böyle davranarak iyi yapmamıştır. Söz konusu girişimlerin hiçbirisi Filistin meselesinde işleri kolaylaştırmamış, İsrail’in azgınlığını dizginleyememiştir.
Özellikle Suriye ve Mısır olaylarında birbirine hiç benzemez ülkeler Türkiye ile sorun yaşamakta benzeşmişlerdir. Türkiye Arap Baharı sürecinde İsrail, Suriye, İran, Suudi Arabistan, Mısır, Irak vb. birbirine pek de benzemeyen bir çok ülke ile ciddi sorunlar yaşamaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak Türkiye bölgede hem güç kaybetmiştir, hem de pek çok olumsuz dış etkiye açık hale gelmiştir. Reyhanlı Saldırısı bu etkilerden sadece biridir. Örneğin İran Anadolu topraklarında çok etkili bir güç haline gelmiştir, İsrail’in ise husumeti artarak sürmüştür. Hizbullah gibi devlet dışı silahlı aktörler dahi Türkiye’nin karşısındaki blokta yer almıştır. Suriye nedeniyle pek çok ülkeyi kaybeden Türkiye, Mısır olayları nedeniyle Suudi Arabistan ve Mısır’ın yeni yönetimiyle ters kutuplara düşmüştür.
Doğrusunu isterseniz, böylesine çok cepheli bir tablo sadece Türkiye için değil, büyük devletler için de kabulü zor bir haldir. Başka bir deyişle, Türkiye son yıllarda dış tehlikelere ve müdahalelere çok açık bir hale gelmişti”.
Özelikle gezi mücadelesi ile başlayıp 17 Aralık operasyonu ile devam eden AKP’nin, gelişmeleri dış güçlere bağlayan yaklaşımına ilişkinde Laçiner “Dertleri ve hataları nedeniyle sadece şeytanı suçlayan bir dindarın başı dertten ve günahlardan kurtulmaz şüphesiz. Bu analojide olduğu gibi sorunları nedeniyle sadece dış güçleri veya tanımlanamaz karanlık güçleri suçlayan bir ülke de günahları nedeniyle suçu şeytana atan bir dindara benzetilebilir” değerlendirmesi yaparak açıklamalarını şöyle sürdürdü:” Nitekim olayların dış bağlantılarını en çok yazan yorumculardan biri de ben oldum. Ancak olayları sadece dış dinamiklere bağlamak, iç aktörleri iradesiz saymak büyük bir yanılgı olur.
Gezi Olaylarını doğuran güçlü iç nedenler vardır. Dışarıdan olayların güçlendirilmesi ve hızlandırılması yönünde bir etki olmasaydı da olaylar belli bir seviyeye ulaşabilirdi. Burada aranması gereken idari hatalardır. Çadırların yıkılması, iletişim eksikliği, krizin yönetiminde gözlenen karmaşa, gerekli yasal güvenlik önlemlerinin zamanında alınmamış olması, suçlular ile protestocuların arasında iyi bir ayrımın yapılmaması, belli bir kesimin çaresiz ve temsilcisiz kaldığı hissine sürüklenmesi vs. hatalardan sadece bazılarıdır. Bu kadar yoğun bir hatalar zincirinin olduğu yerde dış veya iç karanlık mihrak aramaya ne gerek vardır. Siz bu kadar açık verirseniz elbette birileri bunu kullanır”.
AKP’nin demokrasi anlayışına ilişkin değerlendirmelerini de “Ne yazık ki bazıları Hükümetin Gezi Olaylarından güçlenerek çıktığı, AK Parti’nin oylarının arttığı, safların sıklaştığı sonucunu dahi çıkarabilmiştir. Çeşitli defalar ifade ettiğimiz üzere, bir hükümet ülkeyi aldığı oylardan çok oyunu alamadığı insanların onun iktidarına rıza göstermesiyle yönetir. Halkın % 1’i bile sokaklara inse o ülke idare edilemez” açıklamaları ile eleştiren Laçiner yazısının sonunda yine bildik orta yolcu oportünist tutumuna dönüveriyor ;“Belli ki içeride ve dışarıda birileri Cemaat ile Parti’yi kavga ettirebilmek ve birbirlerini kırdırmak için gerçek sorunlardan yararlanmışlardır ve iki tarafı da birbirlerine karşı kışkırtmışlardır”
“Ne şiş yansın, ne kebap” halleri böyle sürüp gidiyor.
AKP Belediye Başkan Adayı Mehmet Daniş ve AKP İl Başkanını Muzaffer Kutlu’nun rektörü ziyareti sonrasında, tetikçi ,yandaş özel amaçlı organize   internet sitesinin
“Düşman çatlattılar” başlığı ile yaptığı haberin kurgusunun altındaki gerçeği şimdi daha iyi anlayabiliyorsunuz herhalde.
“Tavşana kaç, tazıya tut “