Seçkin Sağlam

ssboreas17@gmail.com

Önemli değersizler, değerli önemsizler

2106
Hem ülke genelinde hem de Çanakkale’de önemli bir süreçten geçiyoruz. Radikal değişimler yaşanıyor, yaşatılmaya çalışılıyor, insanlar da bir şekilde bu süreçlere müdahil olmaya çalışılıyor. Uzatmayacağım ama bu süreçte bir ayrıntı dikkat çekiyor; Yaşanan bunca önemli gelişme, renkleri de tarafları da açıkça ortaya çıkarıyor.
 
Kürt meselesinde, “çözüm süreci”, ya da adına her ne denirse; 30 yıldır süren savaş ortamında önemli bir aşamaya gelinmesini sağladı. En azından silahların sustuğu bir sürecin hep birlikte tanıklığını yapıyoruz. Silahlar susuyor, silahlı unsurlar sınır dışına çekiliyor, demokratik mücadele zemininin, demokratik siyaset zemininin önü açılıyor.
 
Sürecin başlama ve işleyiş şekli eleştirilebilir, ancak süreci “AKP’nin politikasıdır” ya da “AKP-PKK anlaşmasıdır” şeklinde yorumlayarak, cepheden karşı çıkmak, her şeyden önce 30 yıldır süren çatışma ortamının devam etmesine hizmet etmekten öteye geçmiyor. MHP-İP çizgisinin kökünden karşı çıktığı sürece, CHP’nin stratejik hatası, kimi sosyalistlerin “Bu sorunu devrim çözer” ya da “Bekleyip-görelimcilik” yaklaşımları aslında benzer bir amaca hizmet ediyor; “Sorun çözülmesin”
 
Bundan 6 ay öncesine kadar “ilerici-demokrat” olarak görülen kimi sendika, dernek ya da gençlik örgütlerinin, süreci “baltalamaya” dönük eleştirilerinin anlamsızlığı, ideolojik temeldeki ırkçı kimliklerinin dışa vurumu olarak görülebilir. Geçtiğimiz günlerde gazetemizin sorularını yanıtlayan gazeteci Celal Başlangıç’ın şu tespitleri önemlidir; “Kağıtlar yeniden karılacak ve sol için de sosyalistler için de sendikalar için de yeniden bir inşa süreci başlayacak. Sosyal demokratların da bazı sosyalistlerin de böylesi bir barış sürecine hiçbir hazırlıkları yok. Bu ayak sürümenin, sürece karşı çıkmanın da bir nedeni, bu ezberin bozulmasından doğan korkudur. Ciddi, soldan gelen sınıfsal hareketin başlaması, kurtuluş meselesinin silahlı olarak gündemden inmesiyle mümkün olabilir. Bu Türkiye’nin önünde özellikle demokrasi güçlerine, sosyalistlere yeni bir mücadele alanı açıyor. 12 Eylül’de başlayan ve giderek etkisizleşen sol-sosyalist anlayışı, sendikal hareketleri yeniden inşa etme sürecidir. Bu süreci de Kürt emekçileri ile Türk emekçileri birlikte öreceklerdir.”
 
Bu durum, sendika, siyasi parti ve derneklerin de tarafını şöyle ya da böyle belli etmesine neden oluyor.  Şu kabul edilebilir; toplumsal barış halen sağlanmadı. 30 yıllık savaşın sonrasında oluşacak barışın da 3-5 günde sağlanamayacağı açık. Ancak, silahların susması, hem barışın toplumsallaştırılmasında hem de ulusal mücadelenin bir şekilde çözülmesinin ardından yaşanacak özgürlükler hareketi ve sınıf hareketinin güçlenmesine yol açacaktır. Burada bizlere düşen görev ise bu çözüm aşamasının bir parçası haline gelerek, süreci AKP’nin inisiyatifine bırakmamak olmalıdır. Süreç halkların katılımı, demokrasi güçlerinin, sosyal demokrat ya da sosyalistlerin müdahalesi ile güçlenmelidir.
 
Kaldı ki bu süreci, sadece AKP’nin bir oyunu ya da AKP’nin, ABD destekli bir hareketi olarak görmek, bu güne kadar ortaya konan mücadeleyi, süren çatışma ortamını ve ölümleri önemsizleştirir. Bu süreci AKP gibi büyük oranda “edilgen” bir partinin organize edemeyeceği bilinerek, sürecin, barış, demokrasi ve özgürlük gibi meyvelerini de AKP’ye bırakmamak gerekir.
 
Burası çözüm aşamasında olan Kürt meselesindeki ayrışmalara ilişkindi. “Peki, Çanakkale’de renkler, taraflar nasıl oluşuyor?” derseniz, kısaca onu da değerlendirmek gerekir.
 
Birincisi, Öncelikle Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant’ın “Çanakkale’nin en önemli sorunu; çevre katliamlarıdır” tespitinden hareket edersek -ki bence son derece haklıdır-  Kentte ciddi ayrışmalara götürecek bir süreçtir.
 
İkincisi, ÇOMÜ’nün başta Rektörü Sedat Laçiner ve açık isimleri ile yazı yazan hocaları, müstear siteler ve bu sitelerde kalem oynatan müstear yazarları dikkate alarak söyleyebileceğimiz; ÇOMÜ’nün siyasallaşması da ciddi ayrışmalara neden oluyor/olmaya da devam edecek.  
 
Üçüncüsü ise bunların dışında AKP’nin, Çanakkale’ye yönelik yatırımsızlığı ya da yatırımlarının verimsizliği, kent içinde bazı dengelerin değişmesini sağlamaya yönelik yeni planlara yöneltiyor. Mesela “Rozetli gazetecilik” gibi, daha önce AKP’ye yönelik “en sert” eleştiri yazıları, haberleri kaleme alanların, bugün iktidar yalakalığına ve tetikçiliğine soyunmaları gibi.
 
Kişiler üzerinden eleştiri yapmayacağım, herkes toplumda hak ettiği saygınlıkta yaşar. Ve kim nasıl yok olursa, o şekilde hatırlanır.
 
Tüm bu gelişmeler hem siyasiler, hem dernek, hem sendikalar hem de gazeteciler açısından tarafların netleşmesi ile kendini gösteriyor. Kimi gazeteler sayfalarını altın madencilerine ve üniversiteye açarak, onların politikalarını halka empoze ederek, onların SESİ olarak politika geliştiriyor, kimi bu süreçte saf değiştirerek. Ama bilinen bir şey var tüm bu toz bulutu kalktığında herkes tüm çıplaklığı ile ortada kalacak.
 
Çanakkale’de üniversite, çevre sorunları ve AKP’deki gelişmelerle yeniden şekillendirilmeye çalışılan, sosyal, ekonomik ve siyasi yaşam, önümüzdeki süreçte ayrışmaları daha da sıklaştıracağa, tarafları daha net belli edeceğe benziyor.
 
“Bekleyip göreceğiz” diye yazıyı sonlandırmak isterdim -ki genelde de böyle olur- ancak beklemek yerine bu ayrışmaları daha net ortaya koymanın, tarafların daha net açıklanmasını sağlamanın kaçınılmazlığı ile karşı karşıyayız. Buradan hareketle Çevre Platformu’nun “Son uyarı” başlığı ile siyasilere, kurum ve kişilere yönelik “Tarafınızı belli edin” çağrısı ve tarafı Çanakkale olmayanların açıklanacağı uyarısı anlamlıdır.
 
“Taraf olmayanlar bertaraf olur” sözü de önümüzdeki yerel seçimin belirleyicisi olacak gibi görünüyor.
 
Tüm bu gelişmelerin, kentlisi olmaktan doğan, doğal müdahili olarak BEKLEYİP GÖRECEĞİZ  :-)
 
Herkese iyi haftalar…