Cüneyt Özkurnaz

cuneyt66@gmail.com

ÖNCELİK GÜVENLİK...

seni sevmek değil bu... bu yaşama sevinci...

2986

Hafta başında gazetemize göz atarken, oldukça sevindiğim bir haber gördüm. Aynı konuda ulusal televizyon kanallarından birinin haberlerinde de kentimizin adının geçmesi heyecanlandırmıştı. Kentimiz, pandemiye karşı aşılanma oranında ülke ortalamasının üstünde bir seviyeye, Muğla`dan sonra ikinciliğe ulaşmış. Hemşehrilerimin sorumluluk bilinci içinde, bulaş riskini en az düzeye indirme konusunda üzerine düşeni yapmaya çalışması gerçekten gurur duymamı sağladı. Keşke bu sorumluluk duygusuna ülkece sahip olsak da bu belayı çok uzatmadan, canımızı daha fazla yakmadan başımızdan savabilsek. Bireyler olarak bu noktada biz üzerimize düşeni ne kadar yapsak da aslolan devletin alınan önlemler konusunda daha ciddi ve daha tutarlı bir strateji izlemesi, sonuca kolay ve kısa yoldan ulaşmamızın en önemli etmeni. Salgın sürecinin en başındaki virüs tipinden çok daha farklı bir varyant musallat olmuş durumda. Özellikle Rusya`da ciddi boyutlara ulaştığı yönünde bilgiler yer alıyor basınımızda. Ancak, biraz olsun döviz girdisi sağlayabilmek, salgın sürecinde daha da sarsılan ekonomimize az da olsa soluk aldırabilmek hesabıyla sınır giriş kapılarımız maşallah yol geçen hanına dönmüş halde. Neredeyse hiçbir ülkeden gelen uçuş ve girişlere kısıtlama kalmadı gibi. Oysa bizden diğer ülkelere gidebilmek hiç de kolay değil. Ekonomi tamam da diğer ülke vatandaşlarından halkımıza taşınabilecek virüsler ne olacak, bizde insan sağlığına verilen önem daha mı düşük diğer ülkelere göre? Bir de Afganistan`dan kaçak yollarla ve ülkemize toplu halde girenlerin fotoğraflarını gördükçe irkiliyorum. Ayrıca arada onca ülke varken, neden onca yolu yürüyerek ülkemize geldikleri konusunda çok farklı ve düşündürücü yorumlar da mevcut. Yetkililerin bu noktada daha ciddi önlemler alması gerekiyor, salgında kesin sonuç alıncaya kadar önem arz eden husus gelir değil, insan sağlığı ve hayatı olmalıdır. Ne yazık ki, devlet tarafından çeşitli kaygılarla yetersiz önlemlerin alınıyor olması, gördüğüm kadarıyla halkımızda da bir rahatlamaya, boş vermişliğe yol açmış. Maske, mesafe hak getire. Gerçi bu noktada bir bıkkınlık söz konusu, çok uzadı. Zamanında gerektiği şekilde alınmayan önlemlerle sürecin uzadıkça uzaması bunun temel nedeni. Ya da Ortadoğulu komşularımızdan bulaşmış kaderci, teslimiyetçi anlayışın dışa vurumu belki de. Sebep ne olursa olsun, bir an önce sağlıklı günlerde eski coşkulu hayatımıza kavuşmamız için devletiyle, bireyiyle herkes üzerine düşeni yapmak durumunda.

Pazar günü Assos-Kadırga Koyu`nda sahilde şezlonga oturmuş, sözde güneşe hiç çıkmadığım halde, farkında olmadan kızarmış domates kıvamına gelirken, komşu şemsiyenin altında oturan bir kadının telefon görüşmesine kulak misafiri oldum istemsizce. Anladım ki aradığı Jandarma. Halkın yüzdüğü bir kesimde elinde zıpkın ile birisinin denize girdiği ve bu yüzden tedirgin olduğunu belirterek, müdahale edilmesini istedi. Gerçekten de o sırada herkes sudan çıkmış idi ve kıyıya yakın bir şekilde bir adamın gözlük, şnorkel, palet ve elinde zıpkınla yüzdüğünü gördüm. Saate baktığımda 18.15 civarı idi. Jandarmanın gelmesini bekledim. Bekledim. Bekledim. Jandarma Mobil Karakol aracını gördüğümde 1 saatten fazla zaman geçmiş idi ve o sırada ne adam kalmıştı ortada ne zıpkın. Yaşanabilecek olumsuzluklara karşın daha etkin ve hızlı önlemler gerekiyor. Bu noktada aslında devletin kurumunu da doğrudan suçlamak gibi bir niyetim yok, fakat, o şeritte yaz mevsiminde özellikle hafta sonu bir yoğunluk yaşanmakta ve insanların kendini güven içinde hissetmesi oldukça önemli. Yoksa birileri bir şekilde kendi hükümlerini yürürlüğe koyuvermekte beis görmüyor, deyim yerindeyse boşluk gördüğü yere çöküyor bir şekilde. En azından sorumsuzca davranmak konusunda sakınca görmüyor. Sadece orası değil, bu ülkenin her karışında güven duygusu içinde yaşamalı insanımız.
Güvenlik demişken, yine gazetemizin hafta başındaki Eren Aşnaz tarafından keleme alınan ve manşet olan bir haber daha ilgimi çekti; Eceabat-Çanakkale arası mesafenin uzunluğundan dolayı karşı yakaya geçecek araçların kasıtlı olarak Kilitbahir iskelesine yönlendirildiği; büyük arabalı vapurların bu iskeleye yanaşabilmesi için mevcut iskelenin altının oyularak derinleştirme çalışması yapıldığı ve iskelenin altının kum torbaları ile takviye edildiği yazıyordu. Bu durumun iskelenin çökme tehlikesini de beraberinde getirdiği, çatlamalar oluştuğu, can ve mal güvenliği konusunda oluşabilecek riskleri önlemek için, durumun yeniden ve ivedilikle gözden geçirilmesi gerektiği CHP Eceabat ilçe başkanı Metin Övün tarafından dile getirilmişti. Hafızalarda hala tazedir, bu ülke çok eski olmayan tarihlerde bir tren faciası yaşamıştı; sorumluların konuyla ilgileneceğini umuyorum.
Geçen haftaki yazımda değinmiştim; bazı siyasi parti liderlerinin seçimlerde yenilgiye uğramaları halinde bu sonuçları kabul etmeyeceklerini ve iktidarın muhalefete devri noktasında direnileceği şeklinde yorumlanan beyanları olmuştu. Bunun üstüne organize suç örgütü lideri Sedat Peker`in 15 Temmuz sonrası halka dağıtılan ve akibeti belli olmayan silahlar ile ilgili paylaşımları kamuoyunda endişelere yol açtı. Yetkililerin, ilgili kurumlar aracılığı ile bu hususu araştırıp, kamuoyunu rahatlatacak açıklamalar yapmalarına ihtiyaç duyulduğu ortada.
Çözüm sürecinde ikinci perde şeklinde yorumlar, değerlendirmeler gelmeye başladı güzide basımızın yüce kalemlerinden. Açılsın perde deyince olmuyor işte; mesele öyle düğüm düğüm ki, İskender`in kılıcı değil ancak ve ancak -gerçekten - bir ortak akıl süreci çözüm konusunda ilerlemeye katkı sunabilir. Fakat muhalefetin tümden red edildiği mevcut konjonktürde bu çok zor. Bu bağlamda yazılacak çok şey var da şimdilik bu kadar deyip, yutkunalım. BÜ rektörü Melih Bulu`nun tepeden inme, geldiği gibi gidişini kesinlikle bir seçim yatırımı olarak yorumluyorum. Seçimin tarihi şimdilik belirsiz olsa da 2023 bence en son ihtimal. 
Sporun dostluk, barış unsuru olduğunu söylemekten dilimizde tüy bitti. Milli takımlar nezdindeki müsabakalarda taraftarımızın bir kısmının da olsa ortaya koyduğu rahatsız edici görüntüleri eleştirmiştim anımsarsınız. Eleştirdiğimiz şeylere rahmet okutacak bir çirkinlik haberi Yunanistan`dan geldi. Hem de bakanlık düzeyinde uluslararası bir rezalet. Önce Çanakkalespor sonra Fenerbahçe taraftarı olsam da, ezeli ve çok değerli rakibimiz Galatasaray`a Olympiakos ile hazırlık maçı için gittikleri Yunanistan`da havaalanında reva görülen muamele, toplum olarak hepimizi incitti. Hem sportif hem de diplomatik olarak tanımlanabilecek bu rezillik konusunda gereken cevabın en kısa zamanda verilmesini bekliyoruz. Spor demişken; Euro 2020 İtalya`nın güzel ve cesur bir oyun anlayışı içinde kupayı kaldırması ile sonuçlandı. İstediler, hak ettiler ve başardılar. Bize düşen kutlamak ve kendimizi geliştirmek adına nasıl başardıklarını irdelemek.
Haftada bir yazınca konular birikiyor; önem sırasına göre yazayım diyorum ama kafamda tasarladığım şekilde olmuyor işte. Bazen unutulanlar, atlananlar, gündemden hızlıca düşen konular ya da ben yazımı gönderdikten sonra gündeme balıklama dalanlar oluyor. Henüz acemiliğim var üstelik yerim dar (oynamasını bilmeyen gelin misali), bu haftalık bu kadar. Haftaya görüşmek üzere. Sağlıkla, umutla, sevinçlerle.