Olmaz olsun böyle feldspad.
Kurşunlu köyünde yaşanılan bir köyü hiçe sayan maden ocağı faciası, hepimizin gündeminde.
Bu konuya dikkat çekmek, maden ocağının çalışmalarının durdurulmasını sağlamak için yaşamını riske atarak açlık grevine başlayan Bülent Özüren dün rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı.
İnsan yaşamını hiçe sayarak feldspad madenin çıkarılması konusundaki bu denli ısrar bu sistemin iğrenç yüzünü bir kez daha ortaya koyuyor.
Eğer bu ülke Kurşunlu köyünün 100 metre yakınındaki feldspad madenine kalmışsa batsın bu ülke.
İnsan yaşamını hiçe sayan sistemin vicdanları yok olmuş yöneticileri olmak istemeyen duyarlı insanların şimdi sorumluluk alma zamanı gelmiştir.
Aksi durumda yaşanılacak acı; büyük bir travmaya neden olacak, buna sebep olanlar her zaman lanetle anılacaktır.
Kurşunlu Köyü bir bütün olarak köylerinin 100 metre yakınındaki maden ocağına karşı olmasına rağmen bu talebin görülmemesi ülkemizdeki demokrasinin hastalıklı yapısının göstergesidir.
Kişi haklarından bireysel Özgürlüklerden dem vurarak türban konusunu istismar edenler, şimdi her uygulamada bu konudaki samimiyetsizliklerini ortaya koyuyorlar.
Kendi dünya görüşleri dışındaki yaşam tarzını yok sayan anlayışları gün geçtikçe daha görünür ve hissedilir bir şekilde ortaya çıkmaya başladı.
Özelikle eğitim alanındaki gerici uygulamalar ile gündeme gelen bu çağdışı yaklaşımlar anayasal hakların rafa kaldırıldığı hukukun yerine kendi görüşlerinin belirleyici olduğu bir uygulama alanına doğru hızla evriliyor.
Çanakkale’de bile örneğini gördüğümüz kız ve erkek öğrencilerin yatakhanelerine farklı merdivenlerden çıkmak adına yangın merdivenlerini kullanımına açan kafalar yemekhanede kız ve erkek öğrencilerin ayrı saatlerde yemek yemelerine kadar işi götürerek en son üniversite öğrencilerinin evlerde kiminle birlikte kalacağına karar verme hakkını kendilerinde görerek, toplumsal huzuru yok edecek ihbar mekanizmasını işleterek bu gerici anlayışlarını yaşama geçirmek adına seferber oldular.
18 yaşını tamamlamış seçme hakkını kazanmış,artık kendi yaşamına ilişkin karar verebilecek bu gençlerin yaşamlarına yapılan bu müdahale her yönü ile insan hakkı ihlali demektir.
Kendilerinin muhafazakar demokrat dünya görüşüne sahip olduklarını söyleyerek bu konuda valileri göreve çağıran, insanları ihbar etmeye davet eden, gerekirse yasal düzenleme yaparız diyerek kendi düşünceleri dışındaki yaşam tarzlarını yok sayan bir anlayışın temsilcisi olan bir başbakan kendisinin dile getirdiği gibi 75 milyonun başbakanı olamaz.
Özellikle ihbar mekanizmasının teşviki ile sürdürülen ahlak polisi uygulamaları ile toplumu dizayn etmeye çalışanlar çok tehlikeli bir yolun başlangıcında olduğunu unutmasınlar.
Günümüzde insanlar kendi yaşam tarzlarına, iradelerine müdahale edilmesini istemedikleri gibi aynı zamanda kendi tercihlerinin de dikkate alınarak gerekenlerin yapılması için duyarlı davranmaktadır.
Bunun en güzel örneği Gezi direnişi olmuştur; bu konuyu geçen gün Birgün Gazetesi attığı manşet ile çok güzel ifade etmiş;“Erdoğan’ın gezisi geldi”
İşte böylesi uygulamalar ve girişimler toplumun diğer kesimlerini ve kurumlarını da yakından etkilemektedir.
Bu keyfiyet , diktatörce yaklaşımlar bir çok konuda aynı saçmalıkla kendisini göstermektedir.
Daha dün ÇOMÜ’de rektörlük binası önünde kitap okuyan öğretim üyeleri için açılan soruşturma eylemine tanık olduk.
Ya birde kızlı erkekli okusalardı ne olurdu acaba?
Gerçi Firuze de ordaydı ama, gerçek kimliği ile orda olduğundan kızlı erkekli algılanmadı.
Aman hocalar dikkat; bundan sonra sorun bakalım nerde kitap okunur üniversite sınırlarında.