Olaylar ve ardındakiler.
Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bağış kampanyası temelinde Erdoğan ve Demirtaş hesaplarına yatırdığı 1000’er TL’sı üzerine her iki adayın da tavrı farklı oldu.
Takındıkları bu tavırlar özünde kendilerine ait gerçeklerin bir şekilde dışa vurumuydu.
Siyasetin finansmanı noktasında şeffaf olma gerçeği ile birlikte bir jest yapan ihsanoğlu’nun bu tavrı karşısında Selahattin Demirtaş her zamanki alçak gönüllü ve mütevazi tavrı ile teşekkürlerini sunarken, siyasi zekasının kıvraklığı ile Tayyip Erdoğan gerçeği üzerinden eleştirilerini de sunmayı ihmal etmedi.
Demirtaş, twitter aracılığıyla “Hocam zahmet etmişsiniz, teşekkür ederim, yalnız öbüründe çok var ondan, hepsini bana yatırabilirsiniz rahat olun" mesajını verdikten sonra ayrıca “koyacak yer bulamamıştır ondan iade etmiştir” şeklindeki açıklamasıyla Erdoğan’ın almış olduğu tutumu çok güzel bir şekilde teşhir etti.
Gelelim Tayyip Erdoğan’ın iade etmesi olayının ardındaki gerçeklere
Tayyip Erdoğan’ın kibirli, büyüklük güdüsüyle şekillenmiş üstenci tavrı, bu jesti kabul etmesini engelleyen kişisel özelliğidir.
Bununda ötesinde siyasetin finansmanını bugüne kadar hizmet ettiği sermaye kesimlerinin büyük ölçekteki destekleriyle sürdüren bir tarzın böylesi küçük meblağlara alışık olmadığı gerçeği ortaya çıktı.
Aynı zamanda şeffaf bir model ile siyasetin finansmanına alışık olmayan bir ruh halinin sonucuydu yaşanan.
Öyle bağışlarla falan bu işlerin olması mümkün olmadığı için, böylesi yöntemler yabancı gelmişti, böylesi yöntemler ile sürdürülmek zorunda kalınan siyasetin finansmanı konusu gündeme gelirse, sonra neler olurdu?
Bunu düşünmek bile bir kâbus olduğu için bunu çağrıştıracak bir uygulama bile psikolojilerini bozmuştu birilerinin.
Bu işin yanından bile geçilmemesi gerekirdi ve gereken yapıldı.
Hal böyle olunca tabii ki benim gibi herkes bu gerçeğe dikkat çekti ve gündeme taşıdı.
Yurt Gazetesi’nin dünkü karikatürü çok daha farklı bir bakış açısıyla oluşturulmuştu.
Karikatürde, iade sonrasında Ekmeleddin İhsanoğlu’na “abi sen yine de bir sayıver” “uyarısının yapılması Tayyip Erdoğan’ı çok kızdıracak gibi duruyor.
Bir soru da jöleli gazeteciye
‘Türkiye ateşle oynuyor da, Laçiner ne yapıyor?’ başlıklı yazım sonrasında bir dostumun önerisi oldu.
Laçiner’in dün söylediklerini bugün inkar ettiği konumunun, yani “paralel” hallerin diğer cephesindeki durumu görmek adına bu öneriyi önemsedim.
Daha evvel çeşitli seviyelerde AKP hükümetini ve Başbakanı eleştiren, daha sonra keskin bir U dönüşü yaparak başbakan başdanışmanı olan şu jöleli gazeteci vardı.
ÇOMÜ’nün daveti üzerine Çanakkale’ye gelip;yumurtalanıp, Laçiner’e övgüler düzen eskinin gazetecisi şimdinin danışmanı jöleli acaba şimdi Laçiner’in bu söyledikleri sonrasında ne düşünüyordur?
Laçiner’i ÇOMÜ’nün rektörü olmanın dışında çok önemli bir değer olarak değerlendiren jöleli gazeteci şimdide aynı şeyleri söyleyebilecek mi?
Gerçekten merak ediyorum…
Bundan böyle saat sormak yasak!
Yolsuzluk operasyonunda 700 bin TL’lik rüşvet saat aldığı iddia edilen eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a ‘saat kaç’ diye soran bir vatandaşın geleceği karartıldı.
Bir restoranda ‘saat kaç’ diye soru soran vatandaşın kimliği tespit edilerek çalıştığı işyerinden ilişkisi kesildi.
Mecliste kurulan soruşturma komisyonu çalıştırmayan, fezlekelerin savcılığa iadesini sağlayan irade öylesine rahatsız ki, en küçük bir şeye dahi tahammül edemez hale geldi.
Böyle olsa da ben yine sorayım; ‘sahi saat kaç?’
Daha yapacak çok işimiz var da …