Turgut Çamer

turgutcamer@hotmail.com

Olağanüstü BİR ANI….

1714
Değerli okurlarım, okuduğumda çok etkilendiğim bir anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum, eminim ki şimdiye dek okumamış olanlarınızda oldukça etkilenecektir.
***
           Yıl: 1931          Ay: Kasım          Yer: Ankara
            Mustafa Kemal ATATÜRK, yurtdışında Türkiye’yi olağanüstü başarıyla temsil eden pehlivan Kurtdereli’yle tanışıyor ve o günün gece yarısı kendisine bir mektup yazıyor.
            Mektubunda:
            “Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, bu mektubumla beraberdir. Pehlivan ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim”  diyor.
            Gece yarısı bu mektubu, Yaveri Salih Bozok’u görevlendirerek Zafer Oteli’nde kalmakta olan Kurtdereli’ye yolluyor. Mektubun içine de 1000 Liralık bir İş Bankası çeki koyuyor; çekin üzerini de imzalıyor ve “Kurtdere’li Mehmet Pehlivan’a 1000 T. Lira veriniz. Bu para, Aralık Ayı aylığımdan faiziyle kesilecektir”diye.
            *Kurtdereli, kısa bir süre sonra bankaya gidip çeki veriyor, 1000 Liralık ödül kendisine ödeniyor. Ama Kurtdereli bankadan gitmiyor. Niçin beklediğini soruyorlar; “çeki vermenizi bekliyorum” diyor.
            Banka Müdürü: “Parayı aldın, çek bizde kalacak. Bu işlerin usulü böyledir” diyor.
            Kurtdereli: “O halde alın bu 1000 Lirayı, benim çekimi geri verin” diyor.
            Şaşıran Banka Müdürü: “Neden?” diye sorunca,
            Kurtdereli:“Orada Mustafa Kemal’in resmi ve altında imzası vardır” diyor.
            (Atatürk’ün kendi maaşından keserek uygun gördüğü ödülü, Atatürk’ün el yazısı ve imzası bulunan o çeki ömür boyu saklayabilmek için reddediyor.)
            *KURTDERELİ, bir demecinde bu olayı şöyle yorumluyor:
            “Sultan 2. Abdülhamit’in Saltanat döneminde Avrupa’ya gitmek için vapura bindiğim zaman, Saraydan bir mabeyinci gelip dedi ki:
            “Zat-i Şahanenin selamları var, Avrupa’da güreşirken benim taç ve tahtımın şerefini koruyarak güreş yapsın buyurdular.”
            Ben de kendisine dedim ki:
            “Zat-i Şahanenin taç ve tahtının olduğu kadar, benim sırtımın da şerefi vardır!”
            *Mabeyinci bir şey demeden gitti. Kendisine söylediğimi aynen Padişaha söylemiş olacak ki, Avrupa’dan dönen pehlivanlara hediyeler ihsan verilmek adet olduğu halde, ‘dönüşümde bana hiçbir şey verilmedi’.
Fakat şu feleğin işine akıl sır erer mi?
“Bana dünyanın en büyük adamı, işte ömrümün son mükafatını verdi…”