Ofreneion'dan Erenköy'e... (9)
ÜZERİNDE YAŞAYIP, DEĞERLERİNİN FARKINDA OLAMADIĞIMIZ YER; ERENKÖY
Bizden önce yaşayanların soludukları havanın esintisini duyumsuyor muyuz? Duyduğumuz sesler içerisinde, artık susmuş olanların yankısı yok mudur? Bizden önce yaşanmışlıkları hayal etmişliğimiz olmadı mı? Öyleyse geçmiş kuşaklarla bizimkisi arasında gizli bir anlaşma var demektir!... Bu bağ, bu anlaşma, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü gibidir. Geleceğin inşasında, geçmişin mutlaka hakkı vardır!...
19. yüzyıl, Osmanlı düzeninde çok yönlü bir değişim dönemidir... Ulusalcı akımlar, göçler, değişimin bir yönünü teşkil ederken, ekonomik, idari ve zihinsel dönüşümler de aynı sürecin diğer yönlerini oluşturuyordu. İmparatorluğun, dünya ekonomisine eklemlenmesi süreci ise 19. yüzyıl başlarıdır. Bu süreç, belli bölgelerdeki ticari merkezlerin yerlerini değiştirir veya bazılarını ön plana çıkarırken aynı zamanda şehirlerin ticari fonksiyonlarını ve sosyal yapılanışlarını da farklılaştırır. Batıyla kurulu canlı ekonomik ilişkiler, deniz ticareti ile bazı liman kentlerinin yıldızı parlar. Yeni ekonomik ilişkiler, yeni bir canlılık yaratır. Avrupa pazarına yönelik ürün yetiştiren büyük ölçekli işletmeler ve yeni zirai ürünler ortaya çıkar. Anadolu, kısa bir sürede hammadde satan, mamul madde alan bir coğrafyaya dönüşür. Yerel zanaatlara dayalı, başta dokuma tezgahları yok olur veya marjinal kalırlar.
Liman kentlerinde batılı mimari üsluplar, eğlence tarzları, konaklama mekanları, (han yerine otel) gibi, kentte zengin ve yoksulların yaşam alanlarının değişmesi, sosyal sınıfların ortaya çıkması 19. yüzyılın ürünüdür. Osmanlı`nın klasik döneminde, mahalle ve toplumsal yapılaşmada farklılık yoktur. Farklı kompartımanlardan oluşmaz. Sosyal sınıfları ayıran simgelere rastlanmaz... Osmanlı`da da 19. yüzyılda, mahalleler, ekonomik ve sosyal statülere göre yapılanmaya başlar. Tüm bu dönüşümler, 19. yüzyılda modern ve geleneksel çehre olarak iki yapılanma ortaya çıkmıştır. İşte bu dönemde, Osmanlı`da imparatorluk anlayışına göre, Osmanlı tebaası, Millet-i Hakime-Millet-i mahkume (Müslüman ve Gayrimüslimler) olarak ayrılıyorlardı. 19. yüzyılın konjonktüründe gelişmelerden en çabuk etkilenenler Millet-i Mahkumelerdi.
ERENKÖY "ÖTEKİ" GAVUR KÖY
Erenköy`ün Hıristiyan olmaktan kaynaklı "ÖTEKİ"leştirme politikaları, Erenköy`de yaşayan ve çevrede yaşayan Rumların bir arada yaşamasını, dayanışmasına, birlikte iş yapma kültürünü de güçlendiriyordu. Çevredeki Müslüman köylerin, Erenköy`ü "GAVUR KÖY" olarak tanımlamaları "ÖTEKİ" olmanın en belirgin örneğiydi...
ERENKÖY`DE OKUL VE EÐİTİM
Erenköy`de okul, Agios Georgios Kilisesi`nin kurulması ile birlikte yaşama geçirilmiştir. Bugünkünü amfi tiyatronun olduğu yer kilisedir, okul da bu kilisenin üstüne kurulmuştu. 1890 yılında, Erenköylü varlıklı Yorgo Kuimcideli`nin bağışlarıyla, eski okulun yerine, iki katlı modern bir okul yapıldı. Nüfusun artması ile diğer mahallelerde de küçük okullar yapıldı. Erenköy`de nüfusun yoğunlaşması sonucunda, okul problemini çözmek için büyük bir alanda büyük bir okul yaparak, okul sorununu kökten çözmek için projeler yapıldı. Para sorunu çözümlendi ama 1914`te Erenköylülerin bir kısmının güvenlik gerekçesiyle köyden sürülmesiyle bu okul projesi hayata geçmedi
19. yüzyılın başına kadar, okulda karma eğitim (kız ve erkek öğrenci bir arada) veriliyordu. 19. yüzyılda, "Kız" ve "Erkek Okulu" diye okullar ayrıldı. Okul öncesi eğitim kurumu olarak "ANAOKULU" mevcuttu. Okulun giderleri kilise ve okul yönetimi tarafından karşılanıyordu. Okulun birinci katında anaokulu, ikinci katında büyük çocuklar eğitim görüyordu. Anaokulu üç sınıftan oluşuyordu. Sadece anaokulu öğrenci sayısı 250`nin üzerindeydi. 1914 sürgününde Anaokulu öğrenci sayısında da düşüş oldu. Anaokulun dışında normal okul, 8 sınıftan oluşuyordu. Okulun adı da "OFRENEİON İLKOKULU" idi. 350-400 dolayında öğrencisi, 6 öğretmeni ve okulun hizmetlerini gören çalışanları vardı. Öğretmenler, eğitimlerini İstanbul`da veya Çanakkale`deki Rum Okulunda alarak mezun olurlardı. Bunların dışında Atina`da eğitim alan öğretmenler de vardı. Her sınıfın öğretmeni ayrıydı. Bütün köyün çocukları, yaşlarına göre, önce anaokulunu, sonra da ilkokulu bitirmek zorundaydı. Okulda, Yunanca dil eğitimi, tarih, fizik, matematik ve geometri dersleri verilirdi. Bütün derslerin kitapları vardı. 6. sınıftan sonra 1821 yılında yaşanan ihtilal ile ilgili dersler verilirdi. Bu bilgiler için özel bir tarih kitabı bulunuyordu. 4`üncü sınıftan itibaren bütün çocuklar, Türkçe ve Fransızca dersler alıyordu. OFRENEİON İLKOKULU`nun eğitim kalitesi, eğitim düzeyi çok iyi olduğundan, çevre köylerin zengin çocukları, Çanakkale`de ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocukları Erenköy Ofreneion İlkokulu`na geliyorlardı. Okulun zengin bir kütüphanesi vardı ve okuma yazma bilmeyen hiç kimse yoktu...
1800`LERİN BAŞINDAN 1910`A KADAR ERENKÖY
Dünyada sanayi devriminin gerçekleşmesi, yeni düşünce sistemlerinin ortaya çıkması, dünyanın yeniden şekillenmesi, Osmanlı`nın bu yeniliklerden bir şey kapmaya çalışması, Erenköy`ü olumlu etkilemiştir. Avrupa zorlamalarıyla, Osmanlı`da azınlıklara demokratik hakların verilmesi, Osmanlı`daki azınlıkların manevra alanlarını genişletmiştir. Kaliteli bir eğitim ile birlikte, Türkçe, Yunanca ve Fransızca dillerini bilmeleri, Erenköy`de yaşayanlara büyük avantajlar sağlıyordu. Kendi okullarını kuruyorlar ve anadillerinde eğitim yapıyorlardı. Bildikleri dil ve eğitimli olmaları sebebiyle, Osmanlı bürokrasisinde de işyerine kolaylıkla halledebiliyorlardı. En önemlisi ise Erenköy`den yurt dışına, başta Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Güney Afrika ve Mısır gibi ülkelere çok sayıda işçi olarak çalışmaya gitmeleriydi. Bu gidenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar çoktu. İstanbul ve İzmir, Erenköy`ün ticaret bağlarının gelişmiş olduğu yerlerdi. Dış ülkelerde çalışan Erenköylü Rumlar, köylerine sermaye birikimi ile dönüyorlardı. Bu durum, Erenköy ekonomisine katkının yanında zenginlik de getiriyordu. Bilgi, deneyim gibi, Erenköy`ün her türlü gelişimine katkı sağlıyordu. Yeni evler, yeni iş yerleri ve yeni yollar ile bölgede en büyük ticaret merkezi olmuştu...
EKONOMİ
Tarıma dayalı bir ekonomi vardı. En temel ürün olan zeytin, üzüm, pamuk, arpa, buğday, hayvancılık, halıcılık, odunculuk, balıkçılık önemli ekonomik etkinliklerdi. Çok önemli, ciddi gelir kaynaklarından biri de, doğada kendiliğinden yetişen, bakım istemeyen, Palamut ağacının kozalaklarıydı. Bunlar toplanır, kozalağın içindeki pelit çıkarılır, kozalağı da güneşte kurutulurdu. Palamut ağacının, "Pelit" denen meyvesi, hayvanlara yem olarak yedirilir, kozalak ise tüccara veya aracılara satılırdı. Dokuma boyası sanayinde bu kozalaklar, kumaş boyasının hammaddesi olarak kullanılıyordu. Sentetik ve kimyevi boyalar çıkana kadar Palamut kozalağı, kumaş boyasının temel hammaddesiydi. Ciddi gelir getiren bir üründü. Bunlar, büyük "Mağaza" denen depolarda depolanır, ya doğrudan yurt dışına ya da İzmir limanından yurtdışına gemilerle satılırdı. Bu gelir kaynağının dışında, her mahallede gıda maddesi satan dükkanlar ve araç gereç satan mağazalar bulunurdu. Her pazar günü, köyün en büyük meydanı "DUBAN" Meydanı`nda pazar kurulurdu. Burası, önemli, ticaret merkezi konumuna gelmişti. Çevredeki Türk köyleri de bu pazara gelir, hayvan, tereyağı, odun, kömür gibi ürünler satarlardı. Takas yapılan ürünler de oluyordu. Yakıt olarak gazyağı ile çalışan iki tane un fabrikası, çevre köylerin de ihtiyacını karşılıyordu. Köy kadınları mahalle fırınlarında, imece usulüyle, nüfusuna göre bir hafta yetecek kadar ekmek yaparlardı. "PAZAR" alışverişi için çevre köylerden gelenler, köy fırınından, sadece pazar günleri çıkarılan "PAZATİTİ" (Pazardan), "PAZARİTİ" (Pazar Ekmeği) ekmeğini alıyordu. 3-5 yumurta karşılığı, 3-5 kişinin duyacağı kadar balık alınabiliyordu. Kadınlar "PAZAR"dan, genelde yün satın alırlardı ve bu yünü işleyerek, battaniye, havlu, çarşaf, kazak, çorap gibi ihtiyaçlarını üretirlerdi. Bu yünlerden, kökboyaları ile boyanıp çok güzel halılar da dokunuyordu...
ERENKÖY`ÜN YÖNETİM VE ÖRGÜTLENMESİ
Köyün idari yapısı tamamen Osmanlı`nın elinde olsa da, köyde ciddi bir sosyal örgütlenme vardı ve bu örgütlü yapılar sayesinde, köyün gelişimi bir düzen ve sistem içerisinde oluyordu...