Ofreneion'dan Erenköy'e... (2)
Homeros'un Kahramanı Hektor-
İLYADA...
Ofreneion (Boğazın alnı) ERENKÖY`ün genel görünümü... Tepede Hektor`un tümülüsü... Tepeden denize kadar inen bölümde Ofreneion Kenti ve antik kentin tam ortasından geçen yarma; Bu yarma antik kenti ikiye bölmüştür. Erenköy Viyadüğü yapılmıştır.
Milattan önce 1200`lerde olduğu kabul edilen Troia Savaşı`ndan 500 yıl sonra biçimlendirilmiş yazılı hale getirilmiştir.
Yazılı destan oluncaya kadar geçen zamanda, Anadolulu Halk Ozanları, içlerinde canlı kitaplık gibi her yeri gezmişler. Troia Savaşı`nı anlatmışlardır.
Bu anlatımlar, kuşaklar boyu devam ederek hep diri tutulmuştur.
Homeros, bu söylenceleri, milattan önce 7`inci yüzyılda biçimlendirerek "İLYADA" Destanını yaratmıştır. Yazdığı destanla, TROİA canlı, sıcak ve taze kalmıştır. 3000 yıl sonra, destanın yaprakları arasından insanlığa sunulmuştur.
Milattan önce, 8`inci yüzyılda, yaşadığı kabul edilen Homeros, İzmirli gözleri görmeyen bir halk ozanıdır. Gezgincidir. Değişik kentlere, saraylara, halkların etkinliklerinde İLYADA`yı okumuştur.
İLYADA, 10 yıl süren Troia Savaşları`nın son 51 gününü anlatır. Ancak, destanı, savaşlardan çok, Akhilleus ile Hektor`un mücadelesine odaklanır.
Akhilleus`u bu savaşta öne çıkarmasındaki amaç; Akha`ların egemenliğine giren Batı Anadolu kentlerinin içinde yaşamasıdır. İLYADA`yı bu halka okuması, onları memnun etmesi, yaşamını devam ettirmesidir.
Akhilleus ve Hektor`un karakter yapılarına baktığımızda, Akhilleus`u savaşçı, Hektor`u kahraman olarak ortaya çıkarmaktadır. Sevgisi hep Anadolulu Hektor`dan yana olmuştur.
İlyada`nın iki kahramanı, Akhilleus ile Hektor arasında nasıl bir karşılaştırma yapıyor.
"yıkıcı güç, kana bulanmış güç... Acımasızdır Akhilleus"
"Akhilleus`un gücünün ruhsal nedeni buradadır. Tutkulara; şan ve şöhretin ve nefretin biriktirip beslediği tutkulara duyarlı biri." "Hiçbir zaman dingin olmayan ruhu, tutkunun ardı arkası eksilmeyen fırtınalar devşirip patlattığı geniş bir gök gibidir."
"Tutku, kendine özgü, yıkıcı ve bozguncu eylemle erdem duygusunu yok eder. Onu en insanlık dışı bir acımasızlığa yöneltir. Akhilleus... Yaşamını, yoğunluğunu, süresine yeğleyecek kadar sever onu."
Homeros`un İlyadası`ndaki tiplemelerin arasında en beğendiği kişi Hektor`dur. Hektor`a karşı olan sevgisini gizleyemez.
"Hektor`un yiğitliği... Doğanın değil aklın yiğitliğidir. Akhilleus`un tutkusu, savaştan hoşlanabilir; Hektor ise savaştan nefret eder." "Akhilleus`un yiğit olmak için düşünmeye gereksinimi yoktur. Hektor, akıl ve fikir ediminde yiğittir."
"Hektor`un her eylemi Troia`nin kurtuluşuna yöneliktir. Akhilleus ne kadar toplumsal duyguları önemsemezse, Hektor o kadar şehrine, toplumuna, babasına bağlıdır." Savaş Hektor`un hem yurtsever, hem de uygar olmasını engellemez. Onun yurtseverliği düşmana karşı kin içermez. Onda; insanları birleştiren şeyin onları ayıran şeye baskın olabileceği duygusu çok açıktır.
"Akhilleus tutkunun kendisini içine kapattığı özelin dışına çıkmazken, Hektor evrensel içinde devinir. Hektor`un ülkesine gösterdiği ve çoktan insan topluluğuna da yayılmış gibi görünen, sıcak sevgi, daha diri ve daha derin bir temele dayanır. Hektor bir kadın ve bir çocuğun aşkında kök salmıştır."
"Akhilleus ve Hektor; yalynızca iki insan karakterinin değil, insan evriminin iki döneminin de karşılığıdır."
Birçok toplum ozanının, nesnellikten uzak, propagandacılıktan öte gitmeyen söylemlerinden farklı olarak, İlyada`da durum bunun ötesindedir. Farklı iki karakterin varlığı, Doğu ile Batının ilk büyük karşılaştırmasından doğmuş gibidir. Akhilleus tiplemesi ile betimlenen batı; askeri, sert, acımasız, kindar, hırçın, kaba, erkek söylemli. Hektor tiplemesi ile betimlenen Anadolu; aile içi yumuşak, ilişkileri ve sevgiyi birinci derecede önemli bulan, kadınla erkeğin eşit tutulduğu, etiğe ve bilgeliğe önem veren, barıştan yana olan kavramlarla sonuçlandırmıştır.
Azra Erhat, onu Anadolu`nun ilk ulusal kahramanı olarak kabul eder. Nitekim Antik Çağ ve Roma dönemi sikkelerinde bir kahraman olarak Hektor tasvirleri yer alır. Konusunu destandaki anlatımlardan alan bu tasvirler, genellikle vazo resimlerinin üzerinde günümüze kadar gelmiştir.
Hektor tümülüsünden sahile kadar uzanan kentin, sahil kıyılarında yer alan seramik fırınının ağzı...
Akha ve Troia orduları karşı karşıya geldiğinde Agamemnon`un kardeşi Menelaos, Paris`le karşı karşıya geldiğinde Paris, Menelaos`un önünden kaçar. Onu gören ağabeyi Hektor, Paris`e şöyle seslenir;
"Seni alçak, seni çapkın, seni ırz düşmanı seni! Hiç doğmasaydın keşke, ya da kalaydın ölümüne dek evlenmeden, çok isterdim bunun böyle olmasını, hem de çok da iyi olurda hani, ne baş belası kesilirdin o zaman ne de yüz karası olurdu başkalarına... Amma da hoşlanacak gür saçlı Akha`lar güzelliğine bakıp, soylu bir öncü saydıkları adamı görünce aslında tabansız, korkak, kof olduğunu. Böyleyken, yoldaşlarını toplayıp, enginleri aşan gemilerle nasıl açıldın denize nasıl karıştın? Yaban ellere? Nasıl kaçırdın taa uzak ülkelerden? Kargı salan erlerin gelini, güzel yüzlü kadını; baş belası yaptın onu babana, halkımıza, ilimize, sevindirdin düşmanlarının hepsini, rezil kepaze ettin kendini... Ares`in sevdiği Menelaos`a karşı koyamıyorsun ha! Onunla bir boy ölçüp de gör bak, genç karısını kaçırdığın adam ne adam. Sen toza toprağa bulandığın zaman göreceksin, hiçbir işe yaramayacak, ne yüzünün ne saçının güzelliği, çalgı çalmadaki ustalığın, ne de Afrodit`in armağanları bütün, ne çekingen insanlarmış şu Troialılar, öyle olmasaydılar, senin ettiklerine karşı çoktan bir tek yerin kalmazdı taşlanmadık."
Paris ağabeyinin bu azarlayıcı sözleri karşısında, Menelaos`la dövüşeceğini söyler... Hektor, Paris`in bu kararı karşısında Akha`lara seslenir;
"Troialılar, Akhalılar, dinleyin beni. Bu dövüşün ödülü, tüm hazinelerdir. Galip gelen hakça, kadını ve hazineleri alıp yurduna götürsün."
Bu teke tek mücadeleden Menelaos galip çıkar, ama bu arada savaş alanından kaybolmuştur. Menelaos verilen sözün tutulmasını ister, ama bu söz yerine getirilmez ve savaş başlamış olur. Likyalı komutan Sarpedon, Hektor`u saldırı içen teşvik eder. Troialılar Akha`lara saldırırlar, Akha ordusunu durdurur.
Hektor savaş alanından Troia`ya gelmiştir. Orada karısı, Andromakhe`yi aramaktadır. Önce annesi Hekabe ile karşılaşır ve ona tanrılara kurban kesmek için tapınağa gitmesini söyler. Ardından Paris`in evine gider, evde oturan Paris`i görünce onu azarlar, bu arada Helen ile karşılaşır. Bütün bu olanlara karşın ona kibarca davranır. Helen`in oturması için yaptığı çağrıya şöyle karşılık verir;
"Oturtma beni Helene, beni çok sevsen de dinlemem seni... Troialılara yardım etmemi ister yüreğim. Onlar benim yokluğumdan yakınmadalar, davransın ir parça dürt sen şu adamı, kentten çıkmadan yetişsin bana, ben gidip göreceğim evdekileri, sevgili karımı göreceğim, yavrumu, bir tanemi... Bir daha ya dönerim ya dönmem."
Hektor bu sözleri ile adeta yazgısını bilmektedir. Daha sonra evine gider ama evde kimse yoktur. Hizmetçilerden karısının tapınağa gittiğini öğrenir. Karısı, Andromakhe`yi Batı Kapısında bulur. Aralarındaki veda konuşmaları insanın içini burkar. Andromakhe, ona çok duygusal bir şekilde; "Kalede kal, beni dul, yavrumu yetim koyma" diye yalvarınca, Hektor şöyle cevap verir;
"Bende düşünüyorum bunları karıcığım, ama savaştan çekilirsem bir korkak gibi Troia erkeklerinden utanırım. Bakamam kadınların yüzüne, içimden de gelmez, ne yapayım? Ün kazandırmak için hem babama hem kendime, öğrenmişim atılgan olmayı, Troialılarla en önde dövüşmeyi öğrenmişim, kafama yüreğime koymuşum ben şunu, elbet bir gün yok olacak kutsal Troia, Priamos ve onun iyi kargı kullanan halkı, o vakit ne Troialıların acısı umurumda olacak, ne Hekabe`nin ne de kral Priamos`un acısı ne de kardeşlerimin acısı umurumda olacak. Benim üzüntüm sensin, asıl tunç zırhlı Akhalılardan biri olacak hür gününü götürecek seni göz yaşları içinde düşünüyorum. O zaman çekeceğim acıyı, bu yüzden arkada kalacak gözüm. Köleliğe sürüklenirken, çığlığını duymaktansa dağlar gibi toprak örtsün beni daha iyi."
Sonra oğlu Astyanaks`ı sevmek istedi. Ama çocuk babasının başındaki tolgadan korkup ağlamaya başladı. Bunun üzerine tolgasını çıkardı, oğlunu kucağına aldı ve tanrılara oğlunun babası gibi güçlü ve mert olması ve Troia`da hüküm sürmesi için dua etti. Oğlunu, karısının ellerine bırakarak veda etti, savaş alanına döndü. Savaş son hızıyla devam ediyordu, Hektor`u gören Akha`lar gerilemeye başladılar.
Bu arada zor durumda kalan Akha`ların durumunu kabullenmeyen Patroklos, Akhilleus`un kıyafetlerini giyerek alacakaranlıkta savaş alanına girer. Likyalı kahraman Sarpedon`u öldürür. Sarpedon`u öldüren, Akhilleus`un kıyafetlerini giymiş olan Patroklos, Hektor tarafından Akhilleus diye öldürülür.
Hektor`un veda sahnesi
Patroklos`un ölümü, Hektor`u Akhilleus ile karşı karşıya getirir. Büyük öfkeye kapılan Akhilleus, Troia Kapısına doğru önüne geleni biçerek ilerliyordu. Troialılar, surların içine sığınmış bütün yalvarmalarına rağmen Hektor, kaleye girmemiş, Akhilleusla yüz yüze kalmıştı. Troia`nın en yiğit evladı, Akhilleus`a yenilir, sonuç ölümdür.
Troia`dan bu manzarayı seyredenlerin hıçkırıkları, göklere yükseliyordu. Akhilleus Hektor`un ölüsünü soyar, ayaklarından arabanın arkasına bağlayarak şehrin etrafında dolaştırır. Sonra çadırına götürür.
Hektor`un babası Priamos, gece karanlığında, Akhilleus`un yanına giderek, yalvarır. Oğlunun cenaze töreni için 11 gün izin alır. 11 gün savaş olmaz. Hektor`a layık cenaze töreni düzenlenir. Yakılarak külleri Ofreneion`a kendi adıyla anılan "Hektor`un Kutsal Koruluğuna", ebediyen saklamak üzere ağıtlarla gömülür...
Ofreneion-Erenköy, bir bütün olarak, Hektor`a sahip çıkmakta ve sahip çıkacaktır...