Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Ödül mü?

1570
Bir süre önce yazlığının önündeki, köylülerin yıllar önce diktiği fıstık çamlarını kesmekle gündeme gelen Prof.Dr. Bülent Gündüz’ün Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcılığına atanması  bir çok yorumu da beraberinde getirdi.
Bu konuda en çok yapılan yorumlar arasında “ödülün böylesi “diyenlerden tutun, “ÇOMÜ’deki ağaçlar bundan sonra ağlayacak” diyenlere kadar özellikle çevre hassasiyetinin etkileri ön plandaydı.
Evet hayat devam ediyor, bunları da yaşayacakmışız demek ki!
Ancak bir bilim insanının bu tavrı ve sonrasındaki yeni görevi hafızalarımızda kalıcı bir iz bırakacak ve yaşadığımız birçok skandala ek olarak hafızalarımızı meşgul edecektir.
Ne yapalım, hayırlı olsun diyelim.
Söz çevre hassasiyetinden açılmışken geçenlerde yapılan, doğa turizmi master plan çalışmaları ile ilgili yapılan toplantıdan biraz bahsetmek gerekecek.
Öncelikle bu plan çalışması, katılımcılık açısından önemli bir zaaf taşımaktadır.
Konunun esas aktörleri olarak bu çalışmada olması gerekli birçok unsur bu çalışmanın dışında bırakılmıştır.
Bazılarına da son dakikada haber verilerek adet yerini bulsun mantığı çalıştırılmıştır.
Özelikle sivil katılımın desteklenmesi ve bu potansiyelin kendisini ifade etmesi noktasında ciddi zaaflar vardır.
Hal böyle olunca,yangından mal kaçırırcasına başlatılan bu master plan çalışması  doğa turizminin Çanakkale ‘de gelişimi açısından kayda değer bir  katkı sağlayamayacaktır.
Bu konunun yetkililer tarafından göz önünde bulundurulması son derece önemlidir.
Doğa turizmi master plan çalışmasında en temel özelliklerinden biri olan ; çevremizi tehdit eden maden ve enerji yatırımlarına karşı olmak durumu es geçilmiştir
Zaten bu yönü ile master plan çalışması sakat doğmuş olup, doğa turizmine katkı sunacak bir çalışmaya dönüştürülmesi için Kazdağlarındaki maden üretimi ve Biga Yarım adasındaki termik santraller konusu masaya yatırılmalıdır.
Bütün turizmcilerin üzerinde birleştikleri bir gerçek vardır.
Çevresel değerlerin tahrip edildiği koşullarda turizm  olmaz.
Hiçbir turist altın madenciliği ile doğası, suyu, toprağı kirletilmiş bir bölgeyi tercih etmez.
İşte bundan ötürü bu çalışmanın aynı zamanda bir  çevre koruma planı olarak  kapsamlandırılması  ihmal edilmemelidir.
Süreci bu yönü ile önümüzdeki günlerde takip edeceğiz.
Ramazan ayındayız.
Yine halkımızın bazı duygularını istismar etmek temelinde iftar yemekleri organizasyonlarına önümüzdeki günlerde tanıklık edeceğiz.
Fakat bu sene bir farklı gelişme yaşanmakta.
Gezi parkı mücadelesi ile ortaya çıkan halkın tüm farklılıklarına rağmen bir olma duygusu, taleplerine sahip çıkma, kendileri olma,iradeleri üzerindeki her türlü ipotek ve baskıyı ret etme, yok sayılmalarına karşı durma kültürü iftar sofralarında da bir farklılık yarattı.
Çeşitli sponsorlar  vasıtasıyla siyasal partilerin  verdiği iftar programları ile siyasal vesayet girişimlerine karşı halk ,”yeryüzü sofraları”  adı altında kendi sofralarını kurdu.
Her türlü düşünceden insan, oruç tutanından tutmayanına kadar herkes evlerinden getirdiği yiyeceklerle çok daha zengin bolluk içindeki anlamlı sofralarda bir araya geldiler.
Dayanışma,bir olma,kendi değerleri ile bir arada olma durumu yine bazılarını korkutmuş olmalıydı ki; yeryüzü sofralarının önü tomalar ile kesildi.
Evet bir şeyler değişiyor;bazı duyguları istismar etmek için iftar sofraları da artık etkili olamayacak.
Halk yeryüzü sofralarında birleşiyor…