sermet@canakkaleolay.com
Ocak ayı gazeteciler açısından anlamlı bir ay. Metin Göktepe, Hrant Dink, Uğur Mumcu gibi değerli gazetecilerimizi bu ay içersinde kaybettik, gazetecileri susturarak emellerine ulaşmak isteyen gizli güçlerin alçakça saldırıları sonrasında. Yine ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak kutladığımız günümüz, bu aya özel bir önem kazandırıyor. Ayrıca yılın ilk ayı olması itibarıyla yeni umutların, yeni başlangıçların ilk adımı olarak ayrı bir heyecan oluşturmakta. Benim için birde, annemi kaybetmenin getirdiği ayrı bir anlam boyutuna ulaştı, bu yıl Ocak ayı…
Metin Göktepe, Hrant Dink, Uğur Mumcu gibi değerli gazetecilerimizi kaybettiğimiz ülkemizin siyasi koşullarının, bugünkü pratiği aynı şekilde; basın üzerindeki baskıların yoğunlaştığı koşullarda sürmektedir.
’Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ tarafından yapılan değerlendirmelerde, ülkemiz basın özgürlüğü sıralamasında 178 ülke arasında 138.sırada.
Eylül 2010 itibarıyla 6’sı hükümlü 44’ü tutuklu gazeteci cezaevinde.
Medya kuruluşları ve gazeteciler hakkında açılmış dava sayısı 1200’ü geçmiş durumda.
Basın yasası, ceza yasası ve terörle mücadele yasasındaki anti demokratik, özgürlük tanımayan maddeler ile ülkemizde basın özgürlüğü ciddi bir tehlike altında.
Özgürlüklerin bu kapsamda yok edildiği koşullar birde gazetecilerin iş güvenliği, ekonomik ve sosyal hakları ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller ile birleşince, basın kuruluşları karanlıklara gömülmüş durumda.
Bu gelişmelere bağlı olarak ülkenin genelde özgürlük sorunu ciddi kaygılar oluşturmaktadır..
Bu koşullarda ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ çok daha fazla anlam kazanmıştır.
Basının içinde bulunduğu bu koşulları görmezden gelerek, sahte iyi niyet dileklerine ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ kurban edilemez.
Bunun için gazeteci arkadaşlara önemli görevler düşmektedir.
Basın özgürlüğünün savunulması, basın çalışanlarının çalışma koşullarının önündeki olumsuzlukların giderilmesi, örgütlenme özgürlüğünün güvenceye alındığı şartlar için seferber olmak hayatiyet kazanmıştır.
Toplumda bazı kesimlerin basın çalışanları üzerinden oynayacakları sahte dostluk rollerine inanmamak gerekir
Her fırsatta basın çalışanlarını hedef ilan ederek, özgürlükçü olunamaz.
Basın tarihi içersinde 70’e yakın gazetecinin çeşitli tertipler ile yok edildiği ülkemiz pratiği, sistemden etkilenen tüm emekçiler ile birlikte gazetecilere de önemli sorumluluklar yüklemektedir.
Basın özgürlüğü, demokratik işleyiş ve diğer koşulların iyileştirilmesi konusunda, basın çalışanları toplumun diğer mağdur kesimleri ile işbirliği içersinde ortak bir mücadelenin zeminini yaratmalıdır.
Bu gerçekleri görmeden, gazetecilik ilkeleri yaşama geçirilemez.
Aksi durumda bugün olduğu gibi ciddi bir itibar kaybı yaşanır.
İlkelerimiz ile onurlu, toplumun çıkarlarını ön planda tutan başarılı bir gazetecilik için örgütlü olmak, dik duruş sergilemek, olmaz ise olmazlar arasındadır.
İlkeli gazetecilik, aynı zamanda demokratik bilincin içselleştirilmesi olgusunun gelişimi ile yakından ilgilidir.
Kimse kimsenin görüşünü savunmak zorunda değildir.
Fakat bir başkasının görüşünü ifade etmesini savunmak durumundayız.
Doğru ve başarılı gazetecilik ancak özgür ortamlarda yerine getirilebilir.
Bunun için basın kurumları kendi iç işleyişlerinde ifade özgürlüğünü engelleyici roller üstlenemezler.
Bu şekilde davranan basın kurumları, kendi temellerine dinamit koyduklarını elbet bir gün anlarlar, ama artık çok geç kalınmış olabilir.
‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ değerlerimizin daha da güçlendiği bir araç olarak ele alınmalıdır.
Klasik, bürokratik ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ yaklaşımları ile oluşturulan, anlamsızlıklardan kaçınarak, bizi bir adım daha ileriye götürecek, bu kapsamda birlikteliklerimiz ile güçleneceğimiz süreçleri yaratmak dileğiyle tüm çalışan arkadaşlarımın gününü kutlarım.
Sermet ATADİNÇ