Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Objektif olmak…

2955
Objektif olmak kavramı yaşamımızın birçok alanında karşı karşıya olduğumuz önemli bir ölçüttür. Objektif olmak, bir meziyet ve yetenek değildir. Gerçeklerden yana olan, mantıklı, popülizmden uzak, düşüncel yapısının arka planında başka hesapları olmayan her kimse objektif kriterler ile yaşam pratiğine katkı sunabilir.
 
Karşılaştığımız birçok olayda yaşama geçen eylemsellik ne yazık ki bu doğrultuda gelişmemektedir. Durum böyle olunca bir takım gerçekleşmelerin analizi ve arka planının ortaya çıkarılması, yaşamın yorumlanması için gerekli hale gelmiştir.
 
Son günlerdeki bazı olayları objektif olma kriteri bazında analiz ettiğimizde bakın neler ile karşılaşmaktayız.
 
ÇTSO’nun davetlisi olarak kentimize gelen İstanbul basını temsilcilerinden Funda Özkan’ın kentimiz ile ilgili değerlendirmeleri çeşitli tartışmalara yol açtı.
Özkan değerlendirmelerini sürdürerek, eleştirilerine yanıt veren Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’a cevap niteliğinde yazmış olduğu yazıda ne yazık ki, objektif olma konumundan uzaklaştı.
Funda Özkan garip bir ruh hali ile, Başkan Ülgür Gökhan’ın eleştirileri karşısında “turizm sezonunda, caddelerdeki döşenmeyi bekleyen `granit balyaları` pek hoş duruyor.”değerlendirmesinde bulundu.
Gerçekten bu kadar duygusal, gerçeklerden kopuk, yaşamın kendisi ile çelişen bir değerlendirmede bulunmak için kendisine kılavuzluk yapanın karga olması gerekir.
 
Biz böylesi kılavuzluk yapanları bu kentte çok iyi biliyoruz.
Onlar felaket tellalı olarak her zaman objektif olmayan kriterlerin esiri olmuşlardır.
Çöp sorununu gündem yapmak için, çöp toplama saatinden 5-10 dakika öncesindeki  durumu bahane etmişler, kentin yeniden restore edilmesi ile oluşacak güzellikleri karalamak için kent için şantiye yakıştırmışlarını yapmışlar, özet ile objektif olmayan ne kadar kriter var ise sadece karalama amacıyla bunların ardına gizlenmişlerdir.
 
Anlaşılan o ki; bu kafadaki insanlarımız şimdi yeni etki alanları yaratma çabası içersindeler.
 
Mantıklı olmak ve objektiflik…
Geçen hafta Disk Genel-İş Çanakkale Yönetimi AKP’yi ziyaret ederek; torba yasa ile, özellikle belediye çalışanlarının iş güvenliğini olumsuz etkileyecek, başka kurumlara sürgün edilmesinin yolunu açan, aynı zamanda güvencesizliği ve esnek çalışma koşullarını dayatacak işçi düşmanı uygulamalar karşısında AKP’den yardım istemesi karşısında hayrete düştüm.
 
Tüm çalışanların onca tepkisine rağmen bu yasanın mimarı olan AKP’den böyle bir şey istemek nasıl bir mantık?
Adının başında “devrimci” gibi bir kavram olan bir federasyona bağlı bir sendika nasıl olur da emek mücadelesinin sağı solu olmaz diyerek işçi, emekçi düşmanlığı tescillenmiş bir siyasi partiden yardım isteyecek bir konuma düşebilir.
 
Şunu bir kez daha hatırlamalıyız ki; emek mücadelesinin bizzat kendisi, sınıf gerçeğinden kaynaklanır.
İşçiler kendi sınıflarının ve bu anlamda kendi geleceklerinin savunulması için kendilerini sömürü ve her türlü baskıya maruz bırakan kapitalist sistemin temsilcilerine karşı mücadele gerçeği ile hareket etmek zorundadırlar. Emeğin mücadelesinin özü budur.
 
AKP gibi emek düşmanı politikaları kendisine rehber almış bir partiden işçiler için beklenti yaratmakta, işçileri bekleyen bir başka tehlikedir.
 
Siyasette objektiflik
Sadık Can CHP’nin sıkı bir taraftarı olarak bilinir.
Fakat kişisel bazı beklentiler söz konusu olunca sıkılık, mıkılık kalmıyor.
Partisini Ergenekon partisi olmak ile suçlayan rektör için aniden bir manevra ile yanlış anlaşıldığını ifade ederek siyasette objektif olma noktasında farklı bir örnek yaratmıştır.
CHP 13 gün sonra yemin ederek “kriz” diye ifade edilen durumun aşılması noktasında “objektif” olduğunu iddia etmektedir.
Gerekir ise 4 yıl yemin etmeyiz diyen CHP, AKP ile yapmış olduğu protokol ile eylemlerine neden olan durumun aşılması noktasında nasıl bir gelişme sağladı?
Değişen ne oldu?
Mutabakat metnindeki hangi ifadenin CHP`nin "yemin etmeme eylemini" sona erdirmesini sağladığını anlayamadım.
Zira CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, çözüm için bir yasa tasarısı hazırlayacaklarını açıklamış ve iktidarın da adım atması gerektiğini belirtmişti.
Bu durumda hangi şartın yerine getirildiği konusu ne kadar objektif bir yaklaşım, doğrusu bilemiyorum.
Sadece şunu söylemek istiyorum; Mustafa Balbay ve Mehmet  Haberal’ın isimlerini bile zikretmekten imtina eden bir meclis ile nasıl bir gelişme sağlanmıştır?
Başbakan’ın, yeminin hemen sonrasında gerek mecliste gerekse grupta yaptığı CHP’yi hedef alan küçümseyen açıklamaları da cabası…
 
CHP, yıllar sonra önemli ve gerekli düzen dışı bir tavır koyması noktasındaki kararlığını sürdüremedi.
CHP’nin mücadele deneyimi yeterli olamadı ne yazık ki…
 
Neyzen Tevfik fıkrası ne güzel anlatıyor yemin olayını:
“Neyzen Tevfik bir daha rakı içmeyeceğine dair yemin etmiş. Bir süre sonra dostları onu yine meyhanede rakı içerken görmüşler ve yeminini hatırlatmışlar.
Neyzen arkadaşlarına, biz fakir adamız, rakı bulur rakı içer ant bulur ant içeriz demiş”