Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Nerede kalmıştık….

Uzun bir zamandır yazılarıma ara verdim. Bu arada yazılarımı okuyamayıp, meraklanan özelikle iletişime geçerek sağlığımı soran dostlarıma, okuyucularıma teşekkür ederim. Ülkemizde gündem çok hareketli, dolayısıyla onun hızına ayak uydurmak verilen uzunca bir aradan sonra biraz zor olsa da, aslında günlük gelişmelerin dışına çıkma fırsatı bularak , genel bir değerlendirme yaptığımızda ortaya çıkan gerçek; ülkenin bir uçurumun kıyısında hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik girdabında ,demokratik olmayan ,özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, savaş şiddet ve imha politikalarının tam gaz hayata geçirildiği bir kaos içerisinde olmasıdır.

1776

 Son olarak söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim; 7 Haziran seçimlerinden sonra savaş ve şiddet politikalarıyla halkın iradesine müdahale ederek 1 Kasım seçimlerinde AKP`nin yeniden tek başına hükümet olmasından sonra  "parlamenter sistem rafa kaldırılmıştır" diyen saray son olarak da anayasa mahkemesinin kararını tanımadığını ifade ederek bu ülkede hukukun olmadığına, artık tek adam iradesiyle; `dediğim dedik astığım astık` modelinin geçerliliğine hükmetmiştir.

Hukukun olmadığı diktatörlük uygulamalarının geçerli bir hale getirildiği bir ülkede durumun  vahametini anlatmaya gerek yok, her şey ortada, ayan beyan gerçekleşiyor.

Kentler kuşatılıyor, aylarca süren sokağa çıkma yasaklarıyla aç susuz en temel yaşam haklarından mahrum bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye mahkum edilen halk, bunlarla da yetinmeyen siyasi irade  tanklarla toplarla evleri vatandaşın başına yıkıyor ,insanlar evlerin bodrumlarında ölüme terk ediliyor, vahşet bodrumları yaratılıyor, imha edilen kişilerin cesetleri yakılıyor, parçalanıyor, tanınmaz hale getiriliyor, ölen insanların yakınları ölülerini bile bulamıyor, sokaklardan parçalanmış insan cesetleri toplanıyor, bu acılarla birlikte  bir çok genç asker polis, baskı zulüm imha politikalarının kurbanı olarak yaşamlarını yitiriyorlar, analar ve babaların gözyaşları bütün yurtta sel olup akıyor, ocaklar sönüyor, tam bir dram yaşanıyor.

Peki neden?

Başkan olmayı kafaya takmış bir iradenin tek adam diktatörlüğü için!

Böylesi bir durumda hukukun yok sayılmasından daha doğal bir şey olamaz.

Peki, buna nasıl dur denecek?

Savaş, şiddet, imha, yok etme politikalarına karşı halkların kardeşçe bir arada barış içerisinde demokratik bir şekilde yaşaması nasıl sağlanacak işte bütün mesele burada!

Bu sorun bir demokrasi, özgürlük ve barış sorunu olarak halkların birlikte dayanışma içerisinde verecekleri mücadele ile demokratik bir cumhuriyete ulaşma konusunda verecekleri mücadelenin kazanımlarına göre şekillenecektir.

Ancak demokratik siyasetin tıkanması içinde her şey yapılmakta, meclis çalıştırılmamakta, seçilmiş milletvekilleri hakkında düzenlenen provokasyonlarla milletvekilliklerine son verilmeye çalışılmakta, böylece siyasi partilerin kapatılması için muhtelif tezgahların hayata geçirilmeye çalışıldığı gözlenmektedir.

Tüm bu gerçeklerin kamuoyundan gizlenmesi için; besleme basın dışındaki medya kuruluşları engellenmekte, kapatılmakta, yayınlarına son verilmektedir.

Gazeteciler cezaevlerine doldurulmakta, Can Dündar ve Erdem Gül olayında olduğu gibi hukuksuzluk hiçbir şekilde savunulamaz duruma geldikten sonra Dündar ve Gül`ün tahliyelerine bile  sevinemeden, bizzat kendilerinin yayında oldukları bir zamanda IMC  TV karartılmıştır.

Son yazımda Cerattepe`de maden işletmek adına Artvin halkının yaşam damarlarını yok etmek isteyen, halka küfrederek karakterini ortaya koyan, siyasi iradenin beslemesi ve koruyuculuğu altında halkın iradesini yok sayan, kar elde etmek adına yaşamsal değerlerimize saldırmayı bir politika haline getiren  sermayenin Artvin halkına saldırı hazırlıkları içerisinde olduğunu yazmıştım. (http://blog.radikal.com.tr/cevre/yok-edicilerden-tezgah-uzerine-tezgah-126612)

Nitekim bu politikaların aracısı, baskı aracı haline getirilmiş güvenlik güçleri aracılığıyla saldırıldı.

Onlarca kişi yaralandı, ancak Artvin halkı direnişini sürdürdü.

Böylece yaşamsal değerlerimizi yok etmek isteyenlerin niteliklerini bir kez daha gördük.

Artvin halkı yaşam savunucularının desteği ile kitlesel bir şekilde sermayenin bu saldırılarına karşı direndi.

Sonunda başbakan kendileriyle bir görüşme yaparak, madencilik faaliyetlerinin mahkeme sonuçlanıncaya kadar durdurulduğunu belirtse de maden şirketine ormanda yer tahsisi bu süreçte yapıldı, iş makineleri katliam için hala maden sahasında bekletilmektedir.

Başbakan`ın direnişin önünü almak, direnişin yayılmasını engellemek için böylesine bir taktik hamle içerisinde olduğu gelişmeler nedeniyle son derece açıktır.

Nitekim; bu mücadeleyi karalamak adına siyasi irade  "yavru gezicilerden" "alman casusluğuna" varıncaya kadar, bir dizi dezenformasyon faaliyetini sürdürerek bu direnişi yok etmek adına bir hazırlık içerisindedir.

Siyasal erk kendi düzenlerini sürdürmek, hedeflerine ulaşmak adına her alanda azgınca saldırılarını sürdürmektedir.

Bursa`da Renault işçilerinin, işten atılan arkadaşlarının işe iadesini sağlamak adına yapmış oldukları eyleme yine devletin güvenlik güçleri acımasızca saldırdı.

İşçilerin muhtelif fabrikalarda, talepleri için sürdürdükleri mücadeleler aynı şekilde yoğun saldırılara maruz kalmaktadır.

Tüm bu baskı ve şiddet politikalarına karşı işçilerin, kadınların emekçilerin, gençlerin, yaşam savunucularının bir bütün olarak mücadele içerinde olmaları kaçınılmaz bir gereklilik haline dönüşmüştür.

Cizre`den, Surdan, Cerattepe`den Kazdağlarına, işçi havzalarından okullara kadar her alanda siyasi erkin faşist saldırılarına karşı durmak bu saldırıları boşa çıkarmak demokrasi mücadelesinin temel görevi haline gelmiştir.

Şimdi birlik, dayanışma ve mücadele zamanı.

Halklar kazanacak, emek kazanacak, barış kazanacak.

Tarih, yok edilmiş diktatörlük deneyimleriyle doludur.

http://blog.radikal.com.tr/politika/nerede-kalmistik-126729