Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Neler oluyor…

2071
Ülkemizin içersinde bulunduğu durumun vahameti her geçen gün derinleşiyor. Suriye ile ilişkilerimizin geldiği noktada savaşın eşiğindeyiz. Savaş politikaları içeriye baskı uygulamaları olarak yansıyor. Hükümet kendileri gibi düşünmeyenler üzerinde bir gözaltı ve tutuklama furyası başlattı. Gerekçe de hemen hazır;”KCK operasyonu” ... Bir ülkede demokratik siyaset ve muhalefetin önü böylesi entrikalar ile tutuklama ve göz altılara dönüştürülüyor ise; oturup düşünme zamanı gelmiştir. 
 
Bu ülkede gazeteciler,  tutuklanan gazeteci arkadaşlarının gazeteciliklerine tanıklık yapmak için 15 gündür sokaktalar.
 
Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP), 29 Haziran 2012 Cuma günü İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde “Zindanlar Boşalsın – Gazetecilere Özgürlük” adı altında bir yürüyüş düzenleyecek.
Basın özgürlüğünün bu şekilde olduğu bir ülkede, varın siz düşünün gerisini...
 
Gelin hafta sonu Belediye Meclis Üyesi Muharrem Erkek’in gazetemize yaptığı açıklamalara bir kulak verelim.
 
Çanakkale cezaevinin dolup taştığını dile getiren Muharrem Erkek önemli bir toplumsal yaraya parmak bastı. Cezaevi sayısının arttırılmasının çözüm olamayacağını belirten Erkek, suça neden olan toplumsal koşulların iyileştirilmesi gerçeğine dikkat çekti.
 
Gerçekler böyle iken; vaatleri arasına “daha çok cezaevi yapmayı”  alan bir hükümet AKP.  On yıllık iktidarları süresince kadına yönelik şiddeti yüzde 1400 arttırmakla kalmayıp, başka alanlarda da rekorlar kırdılar.  Örneğin 2002 yılında, yani iktidara geldiklerinde 59 bin 428 olan tutuklu ve hükümlü sayısı, 2012’de 126 bine çıktı. On yılda nüfusumuz da mı üç katına çıktı peki? Hayır? Herkes katil, hırsız, psikopat mı oldu? Hayır. Süren savaşın da etkisiyle giderek kötüleşen sosyoekonomik koşulların suçu arttırdığı doğrudur, ama sadece “sosyo ekonomik durum”la izah etmek, tabloyu açıklamaya yetmiyor.
 
Rakamlar hızla büyüyor ve cezaevleri dolup taşıyor. Çünkü AKP, başta Kürtler olmak üzere önüne geleni tutukluyor.  Görülmemiş antidemokratik uygulamalarla, puşi takan genci de, bisküvi çalan çocuğu da, seçilmiş belediye başkanını da “azılı terör suçlusu” muamelesi yaparak tutuklayınca, cezaevlerinde değil yatacak, ayakta kalacak yer bile kalmıyor.
 
İşte bu koşullarda talep eden, sorumluluk alan yurttaşlar olmak acil önem kazanmıştır.
 
Bu iklim, yani kendi menfaatleri dışında gözü hiçbir şey görmeyen, en önemli değerleri bile hiçe sayarak kendi gerçeklerine alet eden anlayış, toplumun her alanında karşılaştığımız acı bir gerçek haline geldi.
 
Bir yerel gazete haberine göre; ÇTSO Yönetimi  Yat limanı ÇED projesinin kabul edilmesi nedeniyle bu haberi üyelerine, babalar günü armağanı olarak mesaj çekmiş. Yat limanı projesine karşı olanların babalar günü değerlerine saygısızlıktan başka bir şey değil bu. Toplumun demokratik tercihleri temelindeki yönelişleri için böylesine bir tavır ÇTSO yönetimine hiç yakışmadı. Dün” siz kimsiniz” diyenlerin bu tavrı şimdi daha iyi anlaşılıyor ki kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirmek bu iklimin temel bir mantığı haline dönüşmüş durumda.
 
ÇTSO, bu kentin yasa ile üye olmak zorunda kaldıkları ticaret ve iş dünyası mensuplarının bir örgütüdür. Zorunlu olarak bir araya gelen ÇTSO üyelerinin tamamının iradesine ipotek koyarcasına bu projeyi ÇTSO projesi olarak sunmak başından beri yapılan bir yanlış idi. ÇTSO yönetiminin bu iradesi kendi üyelerinin dahi iradesini yansıtmadığı gibi bu kentin iradesini hiç yansıtmamaktadır. Kent halkı  Kent Konseyi vasıtasıyla iradesini ortaya koyduğu gibi; bu alanın özel bir kullanım alanına dönüştürülmesine karşıdır. Bu projeyi babalar günü armağanı olarak pompalayanlar makul ve mantıklı düşünmek zorundadırlar.
 
Halkın iradesi her zaman belirleyici olandır.