sermet@canakkaleolay.com
Yazılarımı takip eden dostlarımdan son günlerde yazılarımın zaman aralığının uzadığına dair bazı eleştiriler alıyorum. Sonunda söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim. Sözün bittiği, yazının anlamını yitirdiği, karşılığının olmadığı, bildiğim bildik ben ne dersem o olur koşullarında yazsan ne olur, yazmasan ne olur diyerek durumu özetlemiş olayım Hukukun ayaklar altına alındığı halkın iradesinin yok sayıldığı, basın özgürlüğünün rafa kaldırıldığı demokratik siyasetin önünün alındığı meclisin çalıştırılmadığı ,tek adam iradesinin tesis edildiği, savaş ve şiddet politikalarının belirleyici olduğu koşullarda ne yazayım ki? Güzellikleri, barışı, onuru, dostlukları, iyilikleri, dayanışmayı yazmayı o kadar özledim ki
15 Temmuz akşamı meclisi bombalayanlar gibi, kendi düşüncelerinin dışındaki her türlü düşünceyi tamamıyla önyargı, niyet okuma yöntemleriyle ve tabii ki kendi hedeflerine ulaşmak için topa tutan her türlü baskı ve şiddet uygulamasıyla yok etmeye çalışılan bir dönemden geçiyoruz.
Hiç uzağa gitmeye, derin analizler yapmaya gerek yok.
Sözün özü şu; benden değilsen, teröristsin, vatan hainisin!
Demokrasinin rafa kaldırıldığı şu günlerde siyasal erk artık hiçbir muhalif sese tahammül edemiyor.
Hemen bir karalama ve linç kampanyası, diğer yandan bir cadı avı operasyonu
“Cadı avı başladı diye, avı mı bırakacağız?” diyen bir anlayıştan başka ne beklenebilir ki?
Siyaseti niyet okumak düzeyinde alarak farklı düşünceleri karalayarak, mahkûm etmek adına çarpıtma sanatını kendisine rehber edinenlerle neyi konuşup, neyi yazacağız ki?
CHP Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki OHAL uygulamaları başta olmak üzere Kanun hükmündeki kararnameler (KHK) ile oluşan demokrasi adına olumsuzlukları değerlendirdiği açıklamasındaki “Demokrasisi zarar gören ve iyi yönetilemeyen ülkeler darbeye maruz kalır` cümlesi üzerinden “darbe sanki masum bir olguymuş,olması gerekli bir şeymiş gibi lanse etmiştir ”şeklinde bir sonuç çıkarmak neyin kafasıdır!
Demokrasiyi yok sayan bu kafa artık kabul edilemez şeyler üretmeye başladı.
AKP ilçe başkanı Kepez Belediye Başkanı Ömer Faruk Mutan’dan sonra şimdi de Çanakkale Belediye Başkanı “Ülgür Gökhan istifa etmelidir” diye demeçler vermeye başladı.
Halkın iradesini yok sayan bu anlayışın vardığı nokta olarak son derece tehlikeli bir noktaya gelinmiştir.
“Ülgür Gökhan istifa etsin” demek her şeyden önce Çanakkale halkına saygısızlıktır, Siyasi karşılığı da darbeciliktir; 12 eylül askeri faşist darbesi sonrasında bile görmediğimiz uygulamaların fikirleri kafalarda beliriyorsa, ayrıca kayyum uygulamaları ile halkın seçtiği temsilciler KHK ile yargısız infaz yoluyla görevlerinden alınıyorsa, darbeye ne gerek var diye sormadan geçemiyor insan…
Bu anlayışın halkların kardeşliğini anlamaması kadar doğal bir şey olmaz.
Sur Belediyesi ile yapılan kardeşlik protokolü Sur ve Çanakkale halkının kardeşliğidir.
Sur’da yaşayan AKP’ye oy vermiş vatandaşlarla da kardeşliğin ifadesidir.
Halkların kardeşliği o bölgedeki kriminal olaylara kurban edilemeyecek kadar değerlidir, bu olaylardan hareket ederek terörizm destekçiliği noktasında yaratılmak istenen algı bir bütün olarak Sur halkını da terörist olarak yaftalamaktır.
Bu ülkenin huzur barışı istikrarı için; siyaseten prim yapmak adına halkları kutuplaştıracak böylesi girişimlerden uzak durmak gerekir.
Biraz empati yapın; Surda yaşayan bir vatandaş yapılan bu kardeşlik protokolünü terörizme destek veriyor diyerek bozan Çanakkale halkı için ne düşünecektir?
Ben size söyleyeyim; Çanakkaleliler beni de terörist olarak görüyor diyecektir.
İşte yapılmak istenen de budur; bir taşla iki kuş vurmak yani…
Bir taraftan siyasi rakipleri olarak gördükleri Ülgür Gökhan yıpratılacak diğer yandan halkların arasındaki barış ve sevgi köprüleri yıkılarak vatan millet sakarya hamaseti ile milliyetçilik üzerinden vatandaşın desteği alınmaya çalışılacak.
Ancak tüm bu provokasyonlara rağmen barışı savunan, halkların kardeşliğine sadık kalanlar bu ülkenin çimentosu olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Halkların kardeşliğine zarar vermek adına Ülgür Gökhan hakkında “istifa etsin” talebine kadar varan bu saldırganlık artık halkın iradesinin tamamen devre dışında bırakıldığının göstergesidir.
Pazartesi günkü yazımda, Cerattepe davasının ülkemizdeki hukuk sistemi, yargı bağımsızlığı noktasında belirleyici bir öneme sahip olduğunu belirtmiştim.
Nitekim yok edicilerin, siyasal erk tarafından korunup hukukun bu noktada işletildiği bir süreci yaşıyoruz.
Çeyrek asırdır çeşitli defalar Cerattepe maden işletmeciliğinin Artvin’in yok edilmesine neden olacağına hükmeden hukuk, bu sefer halkın ÇED olumlu raporuna yaptığı itiraz hakkında aynı tavrı göstermedi.
Yaşam savunucularının ortaya koyduğu gerçekler görmezden gelinince reddi hakim talebinde bulunuldu.
Ancak işaretler, Cerattepe’de maden işletmeciliğinin yolunun açılmasının sağlanması noktasındadır.
İşte halkın iradesinin her alanda yok sayıldığı bir dönemde benim yazdıklarım suya yazılanlar gibidir.
Esas olan demokrasi güçlerinin dayanışması ve mücadelesidir.
Sevgili okurlar, dostlar herhalde size kendimi anlatabildim.
Ancak bir şey eksik kaldı; İnadına barış, mücadeleye devam…
Bu arada köprü altından Çanakkale’ye bakan, gözlemlerini Çanakkalememleket internet sitesinde paylaşan Deli Ziya kardeşimin ayarlarını bazı kendini bilmezlerin kaçırdığını okudum.
Deli Ziya kardeşimiz köprü altı çocuğu olarak, köprü altı olacak bir kentin gerçeklerini çok iyi kavrayabilecek bir algıya sahiptir.
Ayarlarına dokunmayın, hele fabrika, şirket, gemi, restoran ayarlarına dönerse hiç iyi olmaz, benden size hatırlatması…