Nazilere karşı çıkan Alman rahip
Prof. Büşra Ersanlı ve Yazar Ragıp Zarakolu’nun tutuklanması yaratılmak istenen korku cumhuriyetinin yeni bir adımıdır. Demokratik siyasete, ifade ve basın özgürlüğüne dönük böylesi saldırılar ile demokrasi cephesi susturulmak isten-mektedir. Aydınlara ve gazetecilere dönük bu baskılar karşısında her zamankinden daha çok demokratik değerlerin savunulması gereklidir. Yaratılmak istenen korku ikliminin faturası önümüze; toplumsal muhalefetin yok edilmesi, daha çok sömürü, daha çok şiddet, daha çok ölümler olarak gelecektir. İşte bunun için; demokrasi ve özgürlüklerden yana olmak; bir insanlık görevidir ve vicdanlı olma halidir.
Prof. Büşra Ersanlı ve Yazar Ragıp Zarakolu’nun tutuklanması sonrasında aklıma Nazi Almanya’sındaki bir Rahip’in söyledikleri geldi.
Gerek içinde bulunduğumuz koşullarda saldırıların hedefinin genişleyerek sürmesi gerekse duyarlılık gösterme adına çok anlamlı Rahip’in söyledikleri:
“Almanya’da önce komünistleri yok etmek için geldiler.
Ses çıkarmadım çünkü komünist değildim.
Sonra Yahudileri yok etmeye geldiler.
Ve yine ses çıkarmadım.
Çünkü Yahudi değildim.
Ardından sendikacıları yok etmeye geldiler.
Ve ses çıkarmadım, çünkü sendikacı değildim.
Sonra Katolikleri yok etmeye geldiler.
Ve yine ses çıkarmadım.
Çünkü ben bir Protestan’dım.
Sonra beni yok etmeye geldiler.
Ve o an geldiğinde…
geriye sesimi duyacak kimse kalmamıştı…”
Alınacak çok ders var bu sözlerden...
Bürokrattan, bürokrata
Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü kapatıldı.
Bu operasyonun ne kadar siyasi olduğunu artık tüm Çanakkale biliyor.
İktidarın kontrolüne girmediği için en sonunda Orman Bölge Müdürlüğünü kapatarak Müdür Musa Akşan’ı saf dışı etme yöntemi ile hareket eden hükümet ateşten bir top ile oynamaktadır.
Nerede görülmüştür böylesi bir hukuk dışılık?…
Bölge Müdürlüğünün kapatılması şimdi hukuk sürecindedir.
Hukuk bu süreçte kendi gerçeğini ortaya koyacaktır.
Performans ve sorumlulukları itibarıyla kamuoyuna yansımış hiçbir olumsuzluğu olmamasına rağmen hukuki yollardan görevden alınamayan, görevden alındıkça her seferinde görevine iade edilen Müdür Akşan, sekiz sefer hukuk nezdinde haklılığını ispatlamış bir bürokrattır.
Gündemde böyle bir örnek var iken, bir de özellikle Milli Eğitim alanında kamuoyuna yansımış bir çok olumsuzluğa rağmen sorumluları hakkında hiçbir girişimde bulunulmayan bir başka konum ile karşı karşıyayız.
İşte bu çarpıcı gerçek, kamusal alandaki hizmet birimlerinin ne ölçüde siyasileştiği noktasında önemli bir göstergedir.
Ünal Bilir Hoca saldırılarını sürdürüyor
Çanakkale Belediyesi’nin son derece anlamlı cevabından sonra ne hikmet ise, Bilir Hoca, tartışmaların seviyesini bu seferde kişiselleştirerek sürdürme yolunu seçti.
Dün yaptığı açıklamada, “Allah`a şükür, ruh halimiz de keyfimiz de yerinde. Kamuoyuna havale edilecek bir şey varsa, o da benim ruh halim değil bu tür lafları edenlerin yakışıksız ve nezaketsiz üslubudur” gibi sözler ile tartışmanın seviyesini çok farklı bir alana taşıyarak akıllara birçok soru işaretini gündeme getirdi.
ÇOMÜ yönetimin de sahiplenmediği araştırma sonrasında hala ısrar ile bu tartışmanın sürdürülmesinden yana olmak ve bunu kişiselleştirerek sürdürmek mantığı bir stratejik yaklaşım kapsamında anlam kazanabilir.
Bunun renkleri ilerleyen günlerde netleşecektir.
Dün yaptığı açıklamanın son açıklama olacağı notu üzerine ben de bir not düşmek istiyorum.
Bu konuda amaçlanan bazı hedefler; yeniden farklı bir mecrada, farklı bir muhataplık yaratılarak gündeme getirilir ise hiç şaşırmayın.