Nasıl Bir Hukuk Düzeni?
DEĞERLİ okurlarım, bu haftaki yazımın başlığını bir konferansın konusu oluşturuyor. Ulusal Eğitim Derneği’nin “Cumartesi Konferansları” yaklaşık yedi yıldır sürüyor. Ben de mümkün olduğunca bu konferansları izlerim. 8 Ocak 2011- Cumartesi günü, Derneğin Necatibey Caddesi No: 13 Kızılay- Ankara adresindeki konferans salonundaydım.
Konu :
Nasıl Bir Hukuk Düzeni?
Konuşmacı :
Ali Rıza AYDIN (Anayasa Mahkemesi Eski Raportörü)
Sn. AYDIN “- Çok iddialı bir başlık (konu) seçtiğimin farkındayım. Ben bugün ;
“insandan hukuka doğru bakmak istiyorum” diyerek sunuşuna başladı.
- Hukuku toplum mu yaratır?
- Hukuku toplum mu değiştiriyor?
- Kural koyucu kimlerdir? Sorularının irdelenmesi konferansın ana temasını oluşturuyordu.
Sayın AYDIN; 1920’deki Meclisin 1921 Anayasasını yaptığından söz ederek,
“insanın hukuku yarattığına” kanıt olarak ta, 29 Ekim1923’te Cumhuriyet kurulduğunu ve kurucu iradenin 1924 Anayasasını yaptığını, 1961 Anayasasının da böyle olduğunu, H.V.VELİDEDEOĞLU’nun Başkanlığındaki komisyonun 1961 Anayasasını yaptığından söz etti.
- Her başımız ağrıdığında
“hukuk” diyoruz. Ama,
“demokratik laik hukuk” dememiz gerekiyor dedi ki, bu çok önemli bir saptama idi.
- Birde
“hukukun üstünlüğü” sözü var ki; bunu da “Liberal Hukukçuların” icat ettiğini söyledi ki oldukça ilginçti!
* Gerçekten, hangi hukukun üstünlüğü savunulabilir?
Üstünlerin hukuku mu? Demokratik laik hukukun üstünlüğü mü?
Ben, kendi adıma oldukça yararlandım konferanstan.
Değerli hemşerilerim, yolunuz Ankara’ya düştüğünde günlerden de Cumartesi ise; Ulusal Eğitim Derneği’nin saat
14:00-16:00 arasındaki konferanslarına gitmelisiniz. Eminim ki çok yararlanacaksınız.
***
Ülkemizde son günlerde, başta hukuk alanı olmak üzere her alanda bir “Deli Dumrul!” havası esmiyor mu? Bu hava hiç kuşkusuz, ülkemizin geleceğiyle ilgili kaygılar taşıyan insanlarımızı çok rahatsız ediyor. Öyle bir iklim oluşuyor ki, umutsuzluk- çaresizlik karışımı…
· Söz konusu kişilerin, dosyaları temyiz incelemesinde olan Ceza Muhakemeleri Yasası (CMY) nin 102.maddesine göre tahliye edilmesinin kamu-toplum vicdanını nasıl kanattığını; adalete, hukuka- olması gereken- güvenin nasıl ortadan kalkmasına yol açıldığına tanık oluyoruz.
· Nasıl yol açılmasın ki???.. 188 kişiyi domuz bağıyla öldürenlerin bugün dışarıda olması toplumu tabii ki huzursuz edecektir.
· Abdullah Öcalan’ın yargılanmasını 6 ay gibi bir sürede bitiren bir siyasi iradeyi gördü bu ülke. Ancak, Ergenekon olarak tanımlanan, eline silah almayanlara, Silivri’de görülen dava için mahkeme oluşturan siyasi irade, nasıl oluyor da Hizbullah davasına ilişkin, sadece bu davayı görmek üzere mahkeme oluşturmamıştır? Katiller sistemden yararlanarak salıverilmişlerdir. Bunların salıverilmesinde AKP’nin korkunç bir sorumsuzluğu, kusuru yok mudur?..
· Siz iktidar olarak, 5 yıl uyuyun! Hiçbir önlem almayın, sonrada kendi suçunuzu Yargıtay’a-başkalarına yıkmaya çalışın!.. Bu Yargıtay’la “adalet yerini bulamaz!” kanaatini toplumun zihnine yerleştirin!..
· Amaçlanan; Yargıtay’ı da ele geçirmek! Bir taşla iki kuş vurmak peşinde olmak!.. Seçim yatırımı yapmak!.. AKP, BDP’nin önünü kesebilmek için Hizbullah’ı bir denge unsuru olarak kullanmayı arzuluyor olabilir! Yargıtay Başkanı Hasan GERÇEKER, Hizbullah dosyasının 5 yıl Adli Tıp’ta bekletildiğini, 26 Ekim 2010’da kendilerine gönderildiğini açıkladı.
***
Bu açıklama da yukarıdaki öngörülerde bulunmama neden oldu. Amacım “niyet okuyuculuğu!” yapmak değil, ama; siz isterseniz “öyle yapmışsın!”diyebilirsiniz.
Bu haftaki mektubumu Albert Camus’un sözüyle sonlandırmak istiyorum:
“ - Adalet olmadan düzen olmaz…”