Meydanlardan gelen sesler…
Hafta sonu emek ve demokrasi güçlerinin artan baskı, gözaltı ve tutuklamalar karşısında yurdun dört bir yanında protesto gösterileri vardı.
CHP, İzmir’de AKP uygulamalarını protesto etmek için meydanlardaydı.
Diyarbakır’da BDP tarafından düzenlenen “Buradayım irademe sahip çıkıyorum” mitingi ile partisine, aydın ve gazetecilere yönelik başlatılan gözaltı ve tutuklama furyası bir kez daha protesto edildi.
Hükümet tüm bu seslere kulaklarını tıkamayı kararlı bir şekilde sürdürüyor.
Nereye kadar böyle olacak, şimdi bunun ipuçlarına biraz bakalım.
Meydanlar anti demokratik uygulamalar nedeniyle dolup taşarken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden gelen haber oldukça çarpıcı bir şekilde içinde bulunduğumuz sorunu gözler önüne seriyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tutukluluk süresine itirazla ilgili bir başvuruda, Türkiye`nin insan haklarını ihlal ettiğine hükmetti.
Türkiye, karar gereği mahkeme masrafları da içinde olmak üzere toplam 4 bin Euro maddi tazminat ödeyecek.
Mahkemenin gerekçeli kararında, ``Türkiye`de süren tutukluluğa itiraz etmek için etkili bir yasal mekanizmanın olmaması ve telafi edici başvuru yolu bulunmamasının sistematik bir sorun olarak ortaya çıktığı`` belirtildi ve ``Türkiye`nin bu sorunu aşmak için gerekli düzenlemeleri yapması`` tavsiye edildi.
Aynı durumda yüzlerce dosyanın olduğunu düşünür isek önemli bir miktarda tazminat ödemesinin de gündeme gelebileceğini söyleyebiliriz.
Hal böyle iken Adalet Bakanlığının “Halk Anayasası Taslağı`nı dağıtanlara hapis veren özel yetkili mahkemenin bir de 301`den dava açma talebine,” “bu ifade özgürlüğüdür, suç yok” gerekçesi ile izin vermemesi bir kez daha dikkatleri yeni Anayasa çalışmaları üzerine çevirdi.
Demokratik hakların rafa kaldırıldığı, AKP karşıtlarının türlü gerekçeler ile baskı altına alındığı, tutuklandığı koşullarda yeni Anayasa çalışmalarının ne kadar demokratik olacağı gerçeği de ayrı bir sorun.
Bunu belirleyecek olan yine mağdur kesimlerin kendi çabaları olacaktır.
Bu bağlamda CHP İzmir mitingi ile ortaya çıkan bazı gerçekleri irdelemek gerekmektedir.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu İzmir mitinginde demokrasi ve özgürlükler adına önemli şeyler söyledi.
Çokta kararlı bir şekilde cesaret ile bazı sorunların üzerine gitti.
Tutuklanan gazetecilerden, parasız eğitim istediği için tutuklanan öğrencilere kadar, Kılıçdaroğlu yaşanılan sorunların çözülmesi için inisiyatif alınmasını gündeme taşıdı.
İşte CHP’nin sorunu da tam da bu noktada başlıyor.
Savunduğu bu gerçeklilerin kendi politikaları içersinde gerçeklik kazanması konusu sorunlar ile yüklü.
Meydanların bu heyecan ve taleplerini ne zaman kendi politikaları kapsamında içselleştirir ise CHP halk nezdinde işte o zaman yükselişe geçer.
CHP’nin en temel sorunu budur.
Bunu aşacak olan yine CHP’nin kendisidir.
Önümüzdeki kongreler süreci bu konuda önemli bir dönemeç olacaktır.
Ya bu zorlu dönemeç dönülecek, CHP özgürlük ve demokrasi konusunda kararlı ve ilkeli bir duruş sergileyerek halk ile buluşacak yada dönemecin ardındaki uçurumdan aşağıya bir siyasi mevta olarak ömrünü tamamlayacaktır.
Ne güzel söylüyor Kılıçdaroğlu; “parasız eğitim istiyoruz, o zaman gelip bizi de tutuklasınlar”
Tutuklu gazetecilere sonuna kadar destek veriyor, kimsenin düşüncelerinden dolayı tutuklanamayacağının altını çiziyor.
Tüm bunların gerekliliklerini yapabilecek ancak yeni bir CHP olabilir.
İsim benzerliği mi?
Eğitim Fakültesi Yardımcı Doçentlik kadrosu yabancı dil sınavlarına katılan bir isim dikkatleri üzerinde topladı.
Dr. İbrahim HABACI ismi ile sınava giren başarılı not alan isim beni 2003 yıllarındaki bir gazete haberine götürdü.
2003 yılında İbrahim Habacı ile ilgili gazeteler şunları yazıyor idi:
“El Kaide terör örgütüyle bağlantılı oldukları iddiasıyla Malavi’de gözaltına alınan İbrahim Habacı, 29 günde toplam 29 saat uyumadığını ve 17 kilo zayıfladığını söyledi”
Yardımcı doçentlik sınavına giren İbrahim Habacı’nın 2003 yılında El Kaide örgütü üyesi olma iddiası ile Malivya’da gözaltına alınan kişi olup olmadığını şimdi gerçekten merak ediyorum.
Aynı zamanda böylesi bir konumdaki bir kişinin bir üniversitede öğretim üyesi olma ihtimalide beraberinde bazı soru işaretlerini ortaya çıkarıyor.
Olayın ilk tepkisi Rektör Laçiner tarafından şöyle oldu:
“Son günlerde 250 ‘ye yakın öğretim üyesi alımı için organize olduk.
Bu konuda kimin ne olduğunu veya olabileceğini bilme imkanına sahip değilim.
Bu tedarik belirli bir prosedür dahilinde yapılır.
Kuralları, şartları vardır. Şartları yerine getiren her kişi bu hakkını kullanır.
Devletin bu konuda istihbaratı vardır, güvenlik güçleri vardır.
Sakıncalı olan kişiler var ise bir şekilde engellenir.
Bunun haricinde paylaşmam gerekli bir konu olur ise kamuoyu ile paylaşırım”
Biz de merakla bekliyoruz.
Dün sarsıldık
Yetkili çevreler hissetti mi, bilmiyorum.
Çanakkale’nin deprem gerçekliği konusunda bir çok şey konuşuldu, bazı temaslarda bulunuldu.
Sarsılmayanların dahi hemen algılayacakları hassas günleri yaşıyoruz.
Van depreminin henüz acılarını saramadık.
Çadır sorunundan tutun, yangınlar nedeniyle yaşanılan ölümlere kadar acılarımız sürüyor.
Böylesi koşullarda bırakın sarsılmayı adının dahi duyulması yetkili insanlar için çok şey ifade ediyor olsa gerek.
Yarın çok geç olmasın, herkes göreve.
Pişmanlık fayda etmez.
Hiç zaman kaybetmeden gerekenler için seferber olma zamanıdır.