Metin Göktepe ve aradan geçen 18 yıl
Cezaevinde öldürüldüğü iddia edilen 2 tutuklunun cenazesini izlerken görevi başında gözaltına alınıp, dövülerek öldürülen Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin bir ölüm yıldönümünü daha yaşıyoruz.
Metin Göktepe gazetecilik mesleği itibarıyla örnek teşkil eden, değerini bugün çok daha net olarak anladığımız bir meslektaşımızdır.
Aradan geçen 18 yıla rağmen Metin Göktepe’nin gazetecilik çizgisi aranır nitelikteki bir gazeteciliktir.
Metin Göktepe’yi katleden zihniyet ve uygulamalar bugünde aynen sürdürülmekte, basın özgürlüğü ve gazetecilerin haklarının korunması konusunda dünyanın en saygın uluslararası basın kuruluşlarından Gazetecileri Koruma Komitesi’nin 2013 yılında gazetecileri hapse atan ülkeler sıralamasında, ülkemiz geçen yıl olduğu gibi bu yıl da listenin en tepesinde yer almıştır.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Metin Göktepe’yi anmak çok daha anlamlı bir hale gelmiş aynı zamanda Metin Göktepe nezdinde ortaya çıkan gerçekler gazetecilik mesleği adına önemli referanslar haline dönüşmüştür.
Gerçekleri halka aktardığı için dün Göktepe’yi katleden zihniyet, bugün onlarca gazeteciyi cezaevlerine doldurmuş, gerçeklerin halka ulaşmasını engellemek için her türlü yönteme başvurmaktadır.
Gerçeklerin halka ulaştırılması konusunda mesleğinin gereklerini yerine getiren gazeteciler günümüzde çok yoğun baskı ve engellemeler ile karşı karşıyadır.
Medyanın kendi yapısının getirdiği şartlar bir yana, basın mensupları direkt siyasal iradenin baskısı altındadır.
Gezi mücadelesi sırasında mesleğini icra etmek isteyen bir çok gazeteci saldırıya uğramış, yaralanmış göz altına alınmıştır.
Siyasal irade sürdürmüş olduğu baskı ve şiddet politikaları dışında, özelikle kendisi gibi düşünmeyen, olaylara ve hayata kendi penceresinden bakmayan, her koşulda gerçekleri halka ulaştırmak isteyen basın kuruluşlarına karşı onları yok kabul eden ötekileştiren politikalar ile anti demokratik uygulamalar içersindedir.
Daha dün etki alanı altındaki çeşitli noktalarda bazı gazetelerin satışının direkt olarak engellendiğine tanık olduk.
Başbakan, Japonya seyahatinde tekçi anlayışın getirdiği referans ile kendi düşüncelerini empoze edemediği basın kuruluşlarını geziye dahil etmeyerek, basın üzerindeki siyasal iradenin kontrol etme mantığını bir kez daha ortaya koymuştur.
Yaşanılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu karşısında gerçeklerin halka ulaşmasını engellemek isteyen siyasi irade halkın haber alma hakkını yok sayarak gazetecilerin emniyet birimlerine girişini yasaklamıştır.
Halkın gerçekleri öğrenmesinden rahatsız olan çevreler aynı zamanda sistemin sermaye yapısının getirmiş olduğu gerçekler bazında medya kuruluşlarının sermayenin kontrolünde faaliyetlerini sürdüren bir dönüşümü de gerçekleştirmiş bulunmaktadır.
Böylesi bir yapı içersinde gerek oto sansür gerekse işten atılma konusundaki baskılar ile gazeteciler yaygın medya olarak tanımlanan kurumlar içersinde özgürce mesleklerini icra edememektedirler.
Sistemin en küçük bir çıkarının zedelenmesi sonrasında gazeteciler hemen kapı dışı edilerek yaygın bir şekilde sürdürülen işten çıkarmalar,gazetecilerin iş güvenlikleri önünde ciddi bir engel haline gelmiştir.
Böylesi koşullarda sürdürülen gazetecilik mesleğinin ilkelerini yerine getirebilmek için, birer Metin Göktepe olmanın gerekliliği daha iyi anlaşılmaktadır.
Metin Göktepe’nin gözaltındayken katledilmesi sonrasında, gazeteci arkadaşları bu olayın peşini bırakmadılar.
Bu güne kadar katledilen onlarca gazeteci olayından farklı olarak ilk defa Metin Göktepe’yi katledenlerin cezalandırılması için gazeteciler ve onlara destek olan aydınlar, sanatçılar ve halk güçlerinin sürdürmüş olduğu mücadele sonrasında Göktepe’nin katilleri yargı önüne çıkarıldı.
Katillerin himayesi için sürdürülen bir çok çaba boşa çıkarıldı.
Günümüzde bu denli yoğun baskı ve engellemelerin olduğu koşullarda, tutuklu gazeteci şampiyonu haline gelmiş olan ülkemizde, her türlü oto sansür ve işsizlik tehdidi ile sürdürülen bir o kadar da olumsuz çalışma şatları altında ve ekonomik koşullarda gazetecilerin örgütlü mücadelesini geliştirmekten başka bir alternatif yoktur.
Örgütlenerek, demokrasi ve emek mücadelesinin parçası olmadan gazetecilerin gerçek anlamda gazetecilik mesleğini yerine getirme imkanı kalmamıştır.
Bu tespit çok temel bir gerçeklik haline dönüşmüştür.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü nedeniyle yine bir çok hamasi söylev ve sahte yaklaşımları hep birlikte yaşayacağız.
Şunu unutmayalım ki; bugün gazetecilerin en önemli görevlerinden biri mesleklerine sahip çıkmak olmalıdır.
Tetikçilik yaparak ,sistemin devamından yana olan sermaye çevrelerine yedeklenmiş sözde gazetecilik anlayışına karşı durmak gerekmektedir.
Bugün gazetecilik yapmak isteyen herkesin önünde tek bir yol vardır.
Gerçekleri halka ulaştırmak için mağdurun, ezilenin ,yok sayılanın, ötekileştirilenin haksızlığa uğrayanın yanında olmadan aynı zamanda gerçeklerin halka ulaşmasını engelleyen her türlü girişime karşı örgütlü bir karşı duruş göstermeden gazetecilik yapma imkanı kalmamıştır.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününün günümüz koşullarındaki anlamı işte budur.
Güç odaklarının yanında olup,onların çıkarlarına uygun,entrikal ve komplo içerikli operasyonların parçası olarak sürdürülen gazetecilik maskesini hep birlikte indirelim.
Özellikle kentimizde bilim insanı kılıklı, üstlenmiş oldukları gizli gündemler ile organize olmuş bazı kesimlerin gazetecilik faaliyetlerine önemli bir müdahalesi söz konusudur.
Bu çevreler kimin tarafından kurulduğu belli olmayan künyelerini gizleyerek yayın yaptıkları bazı internet sitelerinde müstear isimler aracılığıyla, aynı zamanda bazı gazeteleri de kendilerine yedekleyerek yoğun bir manipülasyon içersindedirler.
Sorumlulukları altındaki kamusal alanlara daha dün haber peşinde olan gazetecileri içeri almayarak haber alma haklarını gasp eden bu çevreler aynı zamanda Çanakkale basını ayrıştırma konusunda da çok özel çabalar içersinde olup,kontrol altındaki kamu olanaklarını kendi çıkarları temelinde kullanarak bir ötekileştirme çabası içersindedirler.
Aynı çevreler öyle bir tertip ve tezgah içersindedirler ki , kentin birlik ve dayanışmasını da kendi ayrımcılık politikalarına alet edecek şekilde dönüştürmeye çalışmakta aynı zamanda ötekileştirdikleri basın kuruluşlarını ekonomik olarak yok etmek için çeşitli provakatif tertiplere başvurmaktadırlar.
Sonuçta halkın haber alma hakkının engellemesi genelde nasıl sürdürülüyorsa Çanakkale’de de aynı yöntemler kullanılmaktadır
Bir fark vardır ki; bu görevi üstlenmiş olan kesimlerin Çanakkale’deki konumları farklıdır; Çanakkale için özel görev üstlenmiş bazı kesimler gizli amaçlarına ulaşmak için önce Çanakkale basınını dönüştürmeyi hedeflemiş durumdalar.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü mesleğimize sahip çıkma günüdür.
Enerjimizi bu temelde kanalize etmezsek, yarın gazetecilik yapma imkanının bu kentte ortadan kalacağını tarihe not düşmek istiyorum.