Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Memleketin Yönetsel Halleri

2355

CHP konusuna geçmeden önce başbakanın iki konuda yaptığı açıklamalara ve çelişkilere dikkat çekmek istiyorum.
KCK davasında topu yargıya atan ve yargı bağımsızlığını ileri süren başbakan; Profesör Haberal’ın avukatları tarafından davanın hakimleri hakkında açtıkları tazminat davasının, Yargıtay genel kurulunca Haberal’ın lehine sonuçlanmasını şiddetle eleştirdi.
Konu KCK olunca veya yargı kararları başbakanı memnun edince, top yargının…Yok, hayır; başbakanın beğenmediği bir karar çıkmışsa, vur abalıya…
Çelişki mi diyelim, yoksa çifte standart mı!?...
Bir diğer açıklama ise; DTP(BDP)’nin seçimlerde aldığı oylara ilişkin…
Başbakan diyor ki: ”DTP aldığı oyları baskı ve şiddet kullanarak alıyor.”
Yani bu oyları ‘muteber’ saymıyor.
Peki başbakana sormazlar mı; eğer yurttaşlar, oylarını özgürce kullanamıyorlarsa, sandık başında ‘baskı ve şiddete’ maruz kalıyorlarsa, bunun sorumlusu siyasi iktidar değilse kimdir?
Bu durum, yönetici sınıfların sürekli ‘kutsadığı’ genel oy hakkını yok saymak anlamına gelmiyorsa, ‘şecaatin söylerken sirkatin arz etmek’ olmuyor mu?
Eh, başbakanın bu türden çelişkili açıklamalarına alışkın olduğumuzu söyleyerek bu konuyu geçelim.
Dönelim geçtiğimiz hafta CHP’de yaşanılan gelişmelere ve çekilen kılıçlara.
Baykal’ın gidişi ile yaşanılan depremin ardından ve belki de en az onun kadar şiddetli bir parti içi depreme tanık olduk.
Kılıçdaroğlu ile Önder Sav arasındaki çatışma, geri dönülmez bir noktaya geldi.
CHP içi statükonun temsilcisi Önder Sav, Kılıçdaroğlu’nun hamleleri ile şimdilik mevzilerini kaybetti görünüyor.
Çatışma ve tartışmalar yalnızca merkezle sınırlı kalmadı. Örgütler de tutumlarını belirlemek zorunda kaldılar.
Bu arada CHP İstanbul il başkanı Berhan Şimşek, “Önder Sav, örgütün hafızasıdır, bu hafızaya saygı duymak gerekir” erken açıklaması ile ofsayta düştü.
Doğru, Önder Sav belki örgütün hafızasıdır. Ancak halkın da bir hafızası olduğunu Berhan Şimşek unutmuş yada atlamış görünüyor.
Şimdi CHP açısından yeni bir süreç başlamış gibi görünüyor. Daha açıkçası CHP’yi bekleyen iki yol…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle ‘yeni’ CHP; burjuvazinin genel ve dönemsel çıkarlarına uygun bir politik-pratik hat mı izleyecek, yoksa geniş emekçi yığınların taleplerine uygun bir yörüngeye mi girecek.
CHP’nin ideolojik, politik kulvarı; onun yüzünü halka dönmesine, halkçılaşmasına uygun mu değil mi, bunu ihtiyatla beklemek gerekecek.
Örgüt içi demokrasinin gerçekleşmesi mümkün olacak mı, bunu da bekleyip göreceğiz.
Kılıçdaroğlu, CHP’de korku imparatorluğunu yıktığını ve sıranın Türkiye’deki korku imparatorluğunu yıkmaya geldiğini beyan etti.
Peki, Türkiye’deki ‘korku imparatorluğunu yıkmak’, hangi güçlere dayanarak, hangi dinamikleri harekete geçirerek, hangi politik-pratik ekseni izleyerek gerçekleşecek?
Sorun buradadır.
Statükonun egemenlerine dayanarak mı, onların arasındaki çelişki ve çatışmalardan medet umarak mı, yoksa gerçekten halkın taleplerine sahip çıkıp, ve yine halkın yaratıcı gücüne dayanarak mı!?...
Yine soyut bir cumhuriyet söylemi ile ömür mü tüketecek, yoksa demokrasi taleplerini öne mi çıkaracak?
CHP’nin tarihsel çizgisi, güncel sorunlar karşısında aldığı pozisyon değerlendirildiğinde en fazla ihtiyatlı bir bekleyişin, birçok sorunu açığa çıkaracağını söylemek, bugüne en uygun düşen ifade olur sanıyorum.