Memleketimden insan manzaraları
Geçen hafta Kozlu’da yine sekiz maden işçisi hayatını kaybetti. Taşeron çalışma sisteminin iş yaşamımızda geçerli bir sistem haline dönüştürülerek daha çok kazanmanın amacı olarak gündeme getirilen bu uygulama nedeniyle iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü bir ülke haline geldik.
Hal böyle iken Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri Genel Müdürü icralık olan işçilerin iş akitlerinin fesih edileceğini bildirdi. Bir yanda iş güvenliği kapsamında yeterli önlemlerin alınmadığı koşullarda yaşamları pahasına evlerine ekmek götürmek için çalışan işçiler, diğer yanda borcu olan işçilerin gerekli dikkati veremediği için iş kazalarına sebep olduğunu söyleyerek işten çıkarılmasına hükmeden bir kafa...
Geçen haftanın öznesi insan olan diğer bir önemli gelişmesi Kılıçdaroğlu’nun emekli kardeşinin bir inşaatta bekçilik yapması üzerine yansıyan gelişmelerdi. Yaygın medya bu durum nedeniyle bir çok spekülasyon yaptı. Ta ki , Kılıçdaroğlu ve kardeşinin bu konunun son derece normal ve onurlu bir durum olduğunu paylaşıncaya kadar.
Ülkemizde siyaset mekanizmasının üst düzeyinde yer alanların yakınları açısından ne yazık ki toplumsal yargı; onların geçim sıkıntısı içersinde olamayacağı, buna bağlı olarak emekleri ile onurlu bir şekilde çeşitli işlerde çalışamayacakları noktasında gelişmiş.
Böyle olmasının tabiî ki nedenleri var.
Hani şu gemicikler meselesi ...
Ben bir kez daha Kılıçdaroğlu ve kardeşini tüm emekçiler adına kutluyorum. Her ikisi de topluma ciddi bir ders vermişlerdir. Bir anlamı ile ülkemizin siyaset yapısının çıkarsal realitesinin insanlar üzerindeki etkisinin çarpıklığını kırmışlardır. Onuru ile emeklerinin karşılığında her türlü haksızlık ve sömürüye rağmen yaşam mücadelesi veren tüm emekçilere selam olsun. Gün gelir devran döner, bir gün her şey çok farklı olur.
Tüm bunları bu hafta sizler ile paylaşmak gereğini duymak noktasındaki ihtiyacım; son günlerde gazetecilik mesleğini icra ettiklerini sandıkları bazı “gazetecilerin” gerek meslek ilkeleri gerekse yaşamın değerleri karşısında bazı insani değerlerden hızla uzaklaşıyor olmaları konusunda yaşadıklarımdır.
İnsan kavramı üzerinden satırlarıma kendi gerçeklerimi yansıtmaya çalışırken; bir vatandaşımızın ulaştırdığı yat limanı projesine ilişkin, yaşama vatandaş penceresinden bakan bir anlayış ile kaleme alınmış bir mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum.
İşte o mektup:
“ÇTSO Yönetiminin yat limanı projesini Belediye İmar Komisyonundan çekip, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na taşıması belediye meclisinde tartışmalara neden olmuş. Belediye Başkanı Sayın Ülgür Gökhan “Yat limanı işletme hakkının yüzde 51’ini belediyeye hibeye kim karar vermiştir. Proje geri çekilmeseydi zaten ret kararı verecektik” açıklaması yaptığını yerel basından öğrendik. Belediye Başkanı Sayın Ülgür Gökhan’a kentli biri olarak teşekkür ederim. Kent halkının duygularına tercüman olmuş.
ÇTSO’nun sayın yöneticileri;
Yat Limanının yelken kulüp önü Sarısığlar Mevkiine yapılması konusundaki ısrarınızı anlamak mümkün değil. Hele projeyi belediye imar komisyonundan çekip bakanlık yoluyla işlerlik kazandırmak girişiminize ne demeli, yat limanı için başka yer mi yok?
Sayın ÇTSO Yöneticileri; sahil şeridi Çanakkale’nin doğal zenginliğidir.
Bu zenginlikten tüm kent halkı yararlanmalıdır.Bu nedenle Köyişleri,Akfa,Yelken Kulüp arazileri kentin açık ve yeşil alan ihtiyacı dikkate alınarak bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Hızlı şehirleşmenin doğal bir sonucu olarak spor ve eğlence alanlarına gereksinim artmıştır. Bölgede mülk sahiplerinin de çıkarları gözetilerek, eğlence merkezleri, restoran ve gazinoların yapılması, gezinti piknik, oyun ve spor sahalarının düzenlenmesi bölgeyi çekim merkezi haline getirecektir. Esenlerde Özgürlük Parkı ve piknik alanına ilgi bunun göstergesidir. Sizde yardımcı olun. Bahar ve yaz aylarında Donanma Çay Bahçesi ,Şakir’in Yeri ,Belediye Kültür Merkezi ,Golf ve Özgürlük Parkında oturacak yer bulmak çok zor.Kent nüfusu 110 bin.İleride 200-250 bin nüfus nerede eğlenecek. Bugünden önlem alınmazsa, gün gelecek halkın denizle ilişkisi kesilecek.İşte o gün geldiğinde bu halk kendisini denizden uzaklaştıranları rahmetle değil ,nefretle anacaktır.
Sayın Yöneticiler,
Kentimiz bize miras kalmadı.Büyüklerimizden ödünç aldık .Şimdi bize düşen görev çocuklarımıza daha yaşanılabilir ,daha çağdaş bir kent bırakmaktır.Bırakalım ki; bizleri lanetle değil, rahmetle ansınlar.
Biz sahildeki ahşap bir banka oturup denizin sesini duymaktan,martıları izlemekten, güneşin batışını seyretmekten, çıtır simidimizi güvercinler ile paylaşmaktan, sevdalımızla el ele sahil yolunda yürürken mehtabı seyretmekten büyük zevk alıyoruz.Bu zevkleri çocuklarımızın, torunlarımızın da tatmasını istiyoruz.
Sizler de Kaz Dağlarındaki yağma düzenine, doğal çevre tahribatına karşı çıkan kent halkının yanında yer alınız.
ÇTSO’nun Sayın Yöneticileri ,
Sizler Çanakkale’nin müteşebbislerisiniz.Bölgesel ekonomik kalkınmayı canlandırmak için projeler üretin.Yoksulluğu ve işsizliği sorun olmaktan çıkaracak toplumsal refaha katkı sağlayacak yatırımlara yönelin. İnsanlara iş ve aş sağlayın.Son otuz yıl içersinde Çanakkale’deki sanayi tesisleri bir bir kapandı.Truva Deri,Sancak Konserve,PETKİM,Tekel Kanyak Fabrikası ,Sümerbank Sentetik deri Fabrikası ilk akla gelenler.Artık bacaları tütmüyor.
Meyvecilik geniş kırsal kesim halkının geçim kaynağı ama meyve para etmiyor.
İşleme tesisleri, sanayisi kurulamaz mı?
Kazdağlarındaki tıbbi ve aromatik bitkiler altından daha kıymetli,işleme tesisi kurulamaz mı?
Yat limanı yapımına saplanıp kalmayın.Ufkunuzu ve halkın ufkunu genişletin.”