Lafın tamamını anlatmak!
Malum üniversite olayları son günlerin gözde konusu!
Ama gözde olmasının sebebi olayların sevindirici, mutlu edici özelliğe sahip olması değil, her zaman övünülen “Huzurlu kent”ve “Barış içinde yaşam”gibi söylemleri taca çıkarmasıdır.
Sanıyorum bu tür olayların üniversitede, sokakta veya aklınıza gelebilecek herhangi bir yerde cereyan etmesi, kimseyi sevindirmeyeceği, mutlu etmeyeceği gibi olaylar ve olayları çıkaranlar tepki ile karşılanır. En azından Çanakkale’de karşılanması gerekir. Çünkü bu tür olaylar, Çanakkale gibi küçük ve huzuru ile kent idarecilerinin de rahat görev yapmalarını sağlayan kentlerde sadece olayların taraflarını değil toplumun tüm kesimlerini etkiler, etkiliyor da.
Ancak bu olayların bir daha yaşanmamasını dilemenin ötesinde bu tür olayların konuşulması, tartışılması, sorumlularının teşhir edilmesi, en önemli önlemlerden de biridir.
Kentte yaşanan öğrenci gurupları arasındaki kavgalar, hem ÇOMÜ’nün hem de kentin iç huzurunu bozmaktadır. Yalnız bu kavgalar yaşanırken, kavgaların nedenleri, kavgaların önümüzdeki süreçte ulaşabileceği boyutu tartışmak dururken, birilerinin çıkıp, “bu konuları yazmak kışkırtıcılıktır” şeklindeki tutumları ise üzerinde durulması gereken ayrı bir psikolojik durumdur.
Çünkü sorunu çözmek veya çözümünü tartışmak yerine, örtbas etmek, geçiştirmek, görmezden gelmek de sorun çıkarmak kadar ciddi bir tehlikedir. Hatta söylenenin aksine, yazmak, eleştirmek, tartışmak ve konuşmaktan daha tehlikeli bir durumdur.
Bu anlamda bu tür öğrenci olaylarının, her yönüyle incelenmesi, tartışılması sorumluların deşifre edilmesi, sorunu büyütmeyeceği gibi önlem alınması konusunda bir adım olarak da değerlendirilmelidir.
“Bizden uzak olsunlar da ne yaparlarsa yapsınlar” mantığı ile hareket etmek, ne insani ne de vicdani bir durumdur. Olaylar kim tarafından ve ne için çıkarılırsa çıkarılsın, sorumluların her şeyden önce kent huzurunu bozmaları kabul edilemez/edilmemelidir.
O nedenle, olaylar karşısında Çanakkale basınını görmezden gelmeleri, yetkililerin sessiz kalmaları, inanın bu konuların yazılmasından daha tehlikelidir.
Ayrıca bu olayları, tartıştırmak, konuşulmasını sağlamak mesleki bir reaksiyon ve görevdir. Bir olayın sadece olmuş olmasının ötesinde olayların başlamamasını, yaşanmamasını, tekrar etmemesini sağlamaya dönük olarak kamuoyu oluşturmanın da mesleki bir görev olduğunu düşünüyorum.
Sözlerimin, ahkam kesmek ve ukalalık etmek gibi algılanmamasını dileyerek; haberciliğin sadece olmuşu görmekten öte bir meslek olduğunu düşünüyorum, en azından bize öğretilen de budur. Gazetecilik mesleğinin, toplumu bilgilendirmenin yanında doğrunun bulunması, gerçeklerin ortaya çıkarılması konusunda tartıştırıcı bir platform olduğunu da kabul etmek gerekir.
Hal böyle iken birilerinin çıkıp, “Yazdıklarınızla tahrik ediyorsunuz”şeklindeki bağrışmalar bana anlamsız geliyor. Konunun üzerine giden gazetelere ve gazetecilere bağırmanın ötesinde yetkilileri bir kez olsun uyarma ihtiyacı duymayan bu güruh, maalesef ki olayları önlemeye değil, olayların sessiz sedasız devam etmesine hizmet ettiğinin farkına varmalıdır.
Kim ne derse, desin; ben bir kez daha yetkilileri uyarma ihtiyacı hissediyorum;
Sayın valim, sayın emniyet müdürüm, sayın belediye başkanım, sayın rektörüm, Üniversitede yaşanan olayları basit bir sağ-sol ya da iki grup öğrenci kavgasının ötesinde ülkenin içinde bulunduğu siyasi atmosferi de göz önüne alarak bu tür olaylara daha duyarlı olmalıyız. Sadece yukarıda görevlerini saydığım bürokratlar değil hepimiz, herkes bu konuda daha duyarlı ve tepkili olmalıdır.
Bundan sonra, bundan önce olduğu gibi her fikre saygı duyan, bir başkasına zarar vermediği süreci herkesin fikrini özgürce ifade edebildiği bir kent, bu tür olayların bir daha yaşanmadığı günler dilerim…