Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Laçiner’in özgürlük anlayışı

2717
Laçiner, Star Gazetesi’nde yazmış olduğu bir yazısında Uludere’de katledilen 35 köylünün ölümü üzerine yaptığı değerlendirmeyi ibret ile okudum. Kendisinin Türkiye’nin en özgürlükçü üniversitesini yaratma amacı ile hareket eden bir rektör olduğunu düşününce hayrete düştüm.
 
Rektör Laçiner 35 köylünün öldürülmesi olayını son tahlilde savunan bir yaklaşım içersinde. Yaşanılanların vicdan sahibi herkes tarafından kabul edilemez olduğu gerçeği karşısında;  olumlamak adına yapmış olduğu bazı değerlendirmeler gerçekten düşündürücü.
Terör karşısında silah kullanma gereğinden hareket ederek yapmış olduğu değerlendirmelerin  bire bir kopyasını 30 yıldır dinleyerek bu şiddet sarmalının içinde bugünlere geldik.
 
Barışa her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu günlerde Laçiner, bakın nasıl bir yaklaşım içersinde:
“En önemlisi şunu artık anlamalıyız, silahlı veya silahsız mücadele diye bir şey yoktur. Devlet teröristle mücadele ederken silahı ‘smart’ (usta) bir şekilde kullanmak zorundadır. Başka bir deyişle silah ölçülü, yerinde ve zamanında kullanılmalıdır. Teröristle çatışmada en üstün silahlar kullanılmalıdır. Havadan ve yerden istihbarat, kurumlararası işbirliği eksiksiz olmalıdır. Güvenlik güçlerine, yani kanuna karşı silah çeken kişi veya kişiler sınırlardan rahatlıkla geçememeli, sınır içinde yüzlerce, hatta binlerce kilometre yol alamamalıdırlar. İkinci olarak devlet teröriste uyguladığı tarifeyi halka uygulamamalıdır. Kanunlar ifade özgürlüğünü sonuna kadar korumalı, ancak şiddet ortaya çıktığında da karşı konulamaz acı gücünü hissettirmelidir”
 
Bu değerlendirmeleri temel yapan Laçiner, Uludere’de yaşanılanlar konusunda  şunları ekliyor: ”Eğer eldeki veriler doğru ise ölen kişiler olmamaları gereken bir yerdeydiler. Sınırı herkes elini kolunu sallayarak geçebilir mi? Terördeki en önemli sorunumuz da bu değil mi, yani sınırların delik deşik olması. Askeri bir bölgeye girerseniz, sınırları yasalara karşı gelerek geçerseniz sonuçları çok ağır olur. Burada sorun askerin istihbarat hatasından çok, o güne kadar kaçakçılığın neredeyse serbest ve düzenli bir şekilde yapılıyor oluşudur. Böylesine kapsamlı ve yaygın bir kaçakçılıkta hangi devlet görevlileri rol almaktadır, asıl bunlara bakmak gerekir. Yoksa çatışma bölgelerinde bu tür kazalar olmaktadır. Amerikan ordusu bu tür yanlışları her yıl en az birkaç kez yapmaktadır”
 
Bu değerlendirmeler gerçekten çok üzücüdür.
Bu mantık bizi insan haklarının yok sayıldığı, isteyenin istediği gibi infazını meşru gören bir anlayışa götürür.
Hukuk yerine sadece güvenlik kaygısı ile hiçbir prosedür ve kurala dayanmayan bu imha politikasını savunmak demokrasi ve özgürlükler adına ciddi bir tehlikedir.
Bu kurgu, yarın sokak ortasında infazlara,ülkeyi götürecek kadar tehlikelidir.
Nerde görülmüştür; kaçakçılık yaptığı için insanların öldürüldüğü
Kaldı ki kaçakçılık konusu da  bu olay bazında ayrıca değerlendirilmelidir.
Hangi hukuk mantığında böylesi bir yaklaşım vardır.
Özgürlükler ve demokratik haklar çağdaş toplumların güvencesidir.
Her şeyden önce bütün bireylerin yaşam hakkı vazgeçilemez bir haktır, hiçbir gerekçe ile yok sayılamaz.
Laçiner  görüşleri ile  bu gerçekliğin dışında bir görüntü vermiştir.
Umut ederim ki; daha sağlıklı bir şekilde düşüncelerini tekrar irdeleyerek bu mantığın getireceği tehlikeli sonuçlardan kendisini arındırır.
Uludere’de yaşanılanlar ile ilgili yapılan değerlendirmeler turnusol kağıdı niteliğindedir.
Yapılan yorumları  şöyle bir değerlendiriniz…
Ortaya çıkacak tablonun gündeme getirdiği gerçekler  çok şey ifade eder.
Baskı, zulüm, savaş yanlıları Uludere katliamına destek vermekte yada bazı demagojiler  ile geçiştirmeye  çalışmaktadırlar..
Siyasi üst yapının ”Arap Baharı” ile yaptığı değerlendirmeler nezdinde bir yaklaşımda bulunursanız yorumsuz olarak çıplak gerçek ile karşı karşıya kalırsınız.
 “Kendi halkını katledenlerin meşrulukları yoktur”
Yok eğer Uludere’de katledilenleri halkımızın bir parçası olarak görmüyorsak diyecek bir şey kalmamıştır.
Sözün bittiği noktaya gelinmiştir.
 
Ahmet Hakan, sanki Laçiner için yazmış.
Ahmet Hakan’ın hafta sonu kaleme aldığı yazısı, Sanki laçiner’in görüşlerine cevap niteliğinde.
Bakın Ahmet Hakan yaşanılanlara nasıl bir yaklaşım sergiliyor:
“İKİ gündür gayet “insansız” yorumlar işitiyorum.
Tıpkı “insansız hava araçları” gibi yorumlar:
-“Ama onlar da kaçakçılık yapıyormuş” diyorlar.
-“Ne yani? Kaçakçıya Noel Baba muamelesi mi yapılacaktı?” diyorlar.
-“Ne işleri vardı terör bölgesinde?” diyorlar.
 
Kısacası...
Hayatları boyunca “Güneydoğu ve kaçakçılık” meselesine dair iki dakika düşünmemiş, iki satır okumamış tipler, “kayıt dışı ekonomi” üzerine konuşan ekonomi profesörlerine özgü ödünsüzlük ve soğuklukla yaklaşıyorlar meseleye...
- “Kaçakçı” diyerek F-16`lardan yağdırılan bombaların yol açtığı vahşeti hafifleteceklerini sanıyorlar.
- “Kaçakçı” diyerek çocuk yaştaki insanların bombalarla paramparça edilmesine mazeret bulduklarını sanıyorlar.
-“Kaçakçı” diyerek gönül ferahlatmaya, yürek soğutmaya çalışıyorlar.
-“Kaçakçı” diyerek bombalara meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar.
Oysa “kaçakçı” denilip geçilemez.
“Kaçakçılık”, o toprakların tarihi yazgısıdır.
Ne yazgısı?
Şiiridir, türküsüdür, filmidir, öyküsüdür.
-Ülkü Tamer`in yazıp Zülfü Livaneli`nin bestelediği “Memikoğlan” adlı kaçakçı ağıdını dinlemeden...
-Ahmed Arif`in “33 Kurşun” şiirinde “pasaporta ısınmamış içimiz / budur katlimize sebep suçumuz” diye yaptığı “kaçakçı” tarifini bilmeden...
-Ahmet Kaya`nın “Kaçakçı Kurban” türküsündeki feryada ve isyana kulak vermeden...
-Bekir Yıldız`ın “Kaçakçı Şahan” adlı kitabında anlattığı yalın gerçekle yüzleşmeden...
-Mayın tarlalarında geçen 70`li yılların kaçakçı filmlerini seyretmeden...
“Kaçakçılık” olgusu anlaşılamaz, kavranamaz.
Kaba gerçekliğin aşıladığı vicdansızlıktan ancak şiirlerin, türkülerin, filmlerin, öykülerin sesine kulak vererek kurtulabiliriz.
Aksi takdirde yitip giden 35 canımız karşısında pis bir hissizlik girdabına kapılırız”.
 
Laçiner’in,  Şiiler ilgili söyledikleri konusunda yapılan eleştiriler haksız.
ÇOMÜ Rektörü Sedat Laçiner  TRT ‘de katıldığı bir program da Şiiler konusunda söyledikleri için  Türkiye Caferiler Lideri Selahattin Özgündüz`ün ithamları gündeme gelince kayıtlardan Laçiner’in konuşmasını bir  kaç kez dinledim.
Benim de yorumum Laçiner’in sözlerinin Şiileri hedeflemediği noktasında.
Ortadoğu’daki mezheplerin birbiri ile ilgili algılamalarının ifadesi olarak söylenmiş cümleler olarak algıladım.
Bu anlamda  Laçiner nezdinde yapılan eleştiriler haksızdır.
Laçiner’in bu konudaki savunması doğrudur.
Gündemdeki bu konu üzerindeki görüşlerimi  paylaşmak istedim.