Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Köy Enstitülerinden, fabrika tuvaletlerindeki turnike dönemine 16.04.2010

2147

Cumhuriyet döneminin en ilerici ve en cesur girişimlerinden biri olan Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta bir yasa ile kurulmuştu. Ulusal kurtuluş savaşı sonrasında ‘bağımsızlık’ ve ‘muasır medeniyetler’ seviyesine çıkmak hedefi ile hareket eden Türkiye Cumhuriyeti, toplumu değiştirip dönüştürmeyi özelik ile feodalizmin oluşturduğu engelleri ortadan kaldırma hedefi ile hareket ediyor idi. 

Öte yandan sanayinin gelişmediği, üretimin yetersiz ve geri olduğu bir ülkede üretimin arttırılması, eğitimin üretim ile iç içe olduğu bir model üzerinden gelişecek atılıma ihtiyaç var idi.

Köy Enstitüleri böyle bir arayışın sonucunda ortaya çıktı.

Köy Enstitüleri sistemi başlı başına ne bir okuma yazma kampanyası, ne bir köy kalkınması sorunu, ne bir öğretmen yetiştirme çabası, ne de bir okul yapma girişimidir.

Temel amaç bakımından, tarihsel koşulların hazırladığı bir olanaktan yararlanarak iktidara katılıp elde edilecek yürütme gücüyle emekçi sınıfları bilinçlendirmek ve devrimsel süreci hızlandırmaktı.

Neydi Köy Enstitüleri eğitiminin temel ilkeleri?

İş içinde üretici eğitim; bilimsel demokratik eğitim.

Bilimsel dünya görüşünü benimseten laik bir eğitim.

Kuru bilgileri ezberleten değil, yaparak, deneyerek, yaşama hazırlayan öğretim.

Bildiğimiz gibi, enstitülerde insanlar değişiyor, üretimle eğitimin iç içe olduğu bir ortamda yeni tip insan yetişiyor, sömürülen kitlelerde sömürücü sınıflara (kırda somut olarak toprak ağaları, tefeciler ve feodal egemenler) karşı bir bilinç oluşuyordu (bu demokratik bir bilinçtir).

Üretim artıyor ve en önemlisi de iktidara karşı güçlü bir halk hareketi (demokratik köylü hareketi) kendini gösteriyordu.

Bu gelişmeler egemen sınıfların aleyhineydi ve engellenmeliydi.

Toplumsal gelişimin kendi dinamikleri temelinde egemen sınıflar Köy Enstitülerinin kendileri için ciddi bir tehlike olduğunu kavrayınca çareyi Köy Enstitülerini kapatmak ile buldular.

Demokrat Parti ile birlikte başlayan çağdaş değerlere yapılan saldırılardan Köy Enstitüleri de nasibini aldı ve 1954 yılında kapatıldı.

Bu süreç yani gericileşme, kişi hak ve özgürlüklerinin, örgütlenme özgürlüğünün engellenmesi girişimleri öyle bir hale geldi ki;  bugün işçilerin bazı iş yerlerinde tuvalete gitmeleri turnikeler ile kontrol edilir hale getirildi.

Demokrasi olmaz ise, OLMAZ!

 

Geçen hafta CHP içersindeki bir grup Truva Otelinde bir araya gelip birlikte yemek yedi.

Bunun üzerine CHP İl Örgütü ve Merkez İlçe Örgütü bu yemeği topa tuttu.

Ben kendilerinden bu konuda ‘çok normal’ bir hareket olarak değerlendirme yaparak demokrasi olgunluklarını kamuoyu ile paylaşmalarını beklerdim.

Fakat ilgilerin ifade ettiği kadarı ile bu partilerinin disiplini ile bağdaşmazmış!

Şimdi söz konusu parti ilkeleri olunca yönetim gereğini yapmalı, bu kişileri partiden uzaklaştırmalıdır.

Eğer bunu yapmazlar ise kendileri ile çelişirler, parti ilkelerine zarar vermiş olurlar.

Demokrasi zor iştir. İlkeleri ile felsefesi ile tutarlı olmayı gerektirir.

Dolayısı ile bazı noktalarda detaylı analizler yapmadan yapılan çıkışlar sıkıntılara yol açar.

Hele böylesi bir konuda; bir araya gelip yemek yeme gibi son derece insani ve sıradan bir organizasyon için yapılan bu değerlendirmeler talihsiz olmuştur.

Buradan ben şu sonucu çıkarıyorum:

Bundan böyle herhalde ‘Partililer yemeğe gider iken yönetim organlarından izin almalıdırlar’

Nede olsa işçilerimizin tuvalete gider iken turnikeler ile denetlendiği bir ülkede yaşıyoruz.

Konu yemekten açılmış iken geçen hafta Belediye Meclis toplantısını terk ettikten sonra Erenköy’de birlikte yemek yiyen AKP’li ve CHP’li Belediye Meclisi üyelerine, gecikmiş bir afiyet olsun dileklerimi iletirim.

Onlarında belirttiği gibi bunlar çağdaş şeylerdir.

Fakat işinize geldiği gibi yorumlanmadığı süreçte.

 

Sermet ATADİNÇ