Turgut Çamer

turgutcamer@hotmail.com

KİMİN YAZDIĞINI BİLMİYORUM

Değerli okurlarım sevgili arkadaşım Selçuk Barlas'tan e-postama gelen iletiyi paylaşmak istiyorum. Ara sıra arkadaşımın iletilerini sizlere aktardığıma tanıksınız.

8910

 

 

İsmi bilinmeyen bir yurttaşımızın görüş ve düşüncelerini dikkate değer bulduğum için aktarıyorum.

***

            “Senelerdir mantığımın almadığı tek düşünce şu oldu; nasıl olur da bu ülkenin halkı kendisini işgalden kurtaran, kölelikten kurtaran, ona insanca, özgür bir yaşam kurmaya çalışan kurucusundan nefret eder?

- Nasıl olur da savaş alanlarında askerlerini kaybeden ülkelerin bile onu ders kitaplarına koyar, ona saygı duyarken, kendi halkı ona bu derece nankörlük eder?

- Parlamenter demokrasi bu ülkeye onunla gelmişken, onun sistemi en kifayetsiz, en vasıfsızın bile bu ülkede seçilme hakkını sağlamışken; neden onun verdiği bu haklardan bu derece nefret ederler?

- Artık öyle bir iğrenç hale geldi ki; kaMAL yazanlar (İslamcı zekası bu kadar), Kurtuluş Savaşına “tiyatro” diyecek kadar gözü dönüp, gerçek tiyatrolarda tankın namlusunu k.çına sokarak durduğunu iddia edenler, “put” diye heykellerine saldıranlar ve en kötüsü; yazılı, belgeli tarihin yalan olduğunu iddia eden cahiller... Belki cahil diyerek onları aklıyorum, aslında düpedüz hain demek lazım.

- Yarattıkları alternatiflere bakıyorsun; Abdülhamid, Vahdettin bu ülke tarihinin yüzkaraları. Saraydan çıkamayan halkı birbirine kırdırmış bir şizofren ve “bana dokunmayın da, ülkeye ne yaparsanız yapın” diyen bir korkak. Gene bakıyorsun, dünya tarihine geçmiş savaşların, destanların var ama senin seçilmişin onları silip, senden aldığı vergiyle beslediği ekranında yalan tarih kahramanları yaratıyor. Taptığı kabile reisini bile, o adamın yönetim sistemiyle başa getiren soysuzda o yalan tarihi alkışlıyor.

“Atatürk sana ne yaptı?” diye soruyorsun;

            -“Dinimi yaşayamadım” diyor.

 Ulan soysuz, Yunan’ı, İngiliz’i memleketi işgal etse mi yaşayacaktın dinini? Diye soruyorsun.

            -“Daha hayırlı olurdu” diyor.(Üstatları fesli soytarı)

            -  Kadına bakıyorsun “bak sana seçme, seçilme hakkı verdi, kimse de yokken sende vardı” diyorsun, “sen mal gibi alınıp, satılma diye kanunlar yaptı” diyorsun, “Ben çarşafla özgürüm” diyor, kocasından dayak yiyor, öldürülüyor, 12 yaşında tecavüze uğruyor! O hırsla çocuğunu da kendi gibi yetiştiriyor.

- “Bir gecede cahil kaldık” diyor. Bak o savunduğun Osmanlı’da ırgattın, senin dedenin dedesi okuma yazma bilmezdi. Osmanlı’da okuryazar bu kadar, Cumhuriyet döneminde bu kadar” diyorsun; “o iş öyle deeeel” diyor.

Örnekler uzar gider ama aslında gerçek ne biliyor musun?

Atatürk’ü sevmiyor!

* Sevmiyor çünkü halk olmayı sevmiyor, ümmet olsun biri onu gütsün istiyor.

* Sevmiyor çünkü derdi vatan, millet, birlik falan değil. Kendisi gibi olmayan ölsün istiyor.

* Sevmiyor çünkü “Allah, kitap” deyip hırsızlık yapsın, kimse hesap sormasın istiyor.

* Sevmiyor çünkü medeni kanun, hukuk falan işine gelmiyor. İstediğine tecavüz etsin, sıkıldığı kadını sorgusuz sualsiz kapının önüne koyabilsin istiyor.

* Sevmiyor çünkü yaşadığı yerin içine s.çıp, içine s.çamadığı bir cennetin hayaliyle yaşıyor.

* Sevmiyor çünkü sanat, doğa bilim falan işine gelmiyor. O istiyor ki beyni hiç çalışmasın, o.urana gülsün, küfredeni sevsin, ağaç keseni baş tacı etsin.

* Sevmiyor çünkü onun yaşayamadığı hayatı Atatürkçüler yaşıyor, onun giyemediği kıyafetleri Atatürkçüler giyiyor, onun anlamadığı insanca sohbetleri Atatürkçüler yapıyor. Hayalini kurduğu hayatı Atatürkçüler yaşıyor.

- Eline ilk para geçtiğinde de, o Atatürkçülerin yaşadığı yere taşınıyor, çocuğunu onların okullarına yolluyor.

- İçten içe biliyor kendisi gibi olanların sapkınlığını, içten içe biliyor insanca yaşamın Ata’sının yolundan geçtiğini. İtiraf edemiyor sadece.

- Biliyor kendisi gibi olanların insanlıkla alakası olmadığını. Korkuyor yutarlar onu diye. Gene de; ilk k.çı sıkıştığında “iki ayyaş” dediğinin gölgesine sığınıyor, afişlerini asıyor partisinin binasına yıllar sonra.

* Bizler? Bizler hiç kandırılmadık. Biz hiç o kadar salak olmadık. Biz hiç o kadar güzel salak ayağına yatmadık. Neysek oyuz.

Özlemle, saygıyla, sevgiyle, belki biraz buruklukla…

Ne “ona dokunmak ibadettir” dedik, ne de peygamber ilan ettik. Biz onu bizim gibi olduğu için, bir baba gibi sevdik. Ömrünü kendi evlatlarının cebini doldurmak için değil, milletine adadığı için sevdik.

*En nihayetinde; yaşımız kaç olursa olsun “Ey Türk Gençliği!”nin gençleriyiz. SON NEFESE KADAR…”

*