Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

KİMİN SAVAŞI?...

1989
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL, Harp Akademileri Komutanlığı’nda dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmeler, bu gelişmelerin Türkiye’ye etkileri ve yansımaları ekseninde bir konferans verdi.
Kuşkusuz Cumhurbaşkanı’nın belirlemeleri, devletin resmi görüşlerini ifade etmektedir.
Bu değerlendirmeler, politik/pratik açısından neyi ifade ediyor?
 
Öncelikle İran’a ilişkin söylenen; "İran`ın nükleer programı çerçevesinde odaklanan gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimali bulunmaktadır." sözleri büyük önem taşımaktadır.
 
Öncelikle şunu söyleyelim: bütün dünyada nükleer silahlar; yalnızca insanlık için değil, canlı hayatın ve doğanın tümü için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.
 
Ancak, başta ABD olmak üzere kimi emperyalist devletler, nükleer silah tekelini ellerinde bulundurmak istemektedirler.
 
Dünyanın nükleer silahlardan arındırılmasına yönelik, yarım asırdır uluslararası düzeyde sürdürülen diplomasi, yapılan anlaşmalar ve görüşmeler, nükleer silahlardan arınmayı ve nükleer silah üretimini sonlandıramamıştır.
 
İran’ın nükleer çalışmaları konusunda koparılan fırtınalar, söz konusu İsrail olunca yerini derin bir sessizliğe bırakmaktadır.
 
Sayın Cumhurbaşkanı, İran’ın nükleer programının yarattığı gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimalinden söz etmektedir.
 
Bu sıcak çatışmanın anlamı; bölgesel bir savaşın, pratik bir sorun olarak ortaya çıkabilecek olmasıdır.
Bu çatışmanın ya da savaşın tarafları kimler olacaktır?
 
Ve yine İran’a yapılacak bir saldırının, saldırgan devletle İran arasındaki bir savaş olarak kalmayacağı açıktır.
 
Ve böylesi bir savaşın, halkların çıkarına olmayacağı kesindir. Nerede biteceği, hangi sonuçları doğuracağı, hangi ülkeleri etkileyeceğini ise şimdiden öngörmek pek mümkün görünmemektedir.
Yine Sayın Cumhurbaşkanı, bu gelişmeler karşısında askeri hazırlıklardan söz ediyor ve “taşların yerinden oynadığı, kıtalar ve ülkeler arasındaki güç dengelerinin değiştiği, tarihin akışının hızlandığı bir süreçte; ciddi risklerin olduğu kadar, muazzam fırsatların da doğduğu dönemler” diyor.
Kuşkusuz, “riskler” az çok belirlenebilir, ancak “muazzam fırsatlar” dan neyin kastedildiği karanlıkta kalıyor.
 
Umarız Sayın Gül’ün söyledikleri, merhum Turgut Özal’ın ABD’nin bölge projelerine eklemlenmek için söylediği “bir koyup üç almak” faydacılığının yeni ve güncellenmiş ifadesi değildir.
 
Savaşlardan ve çatışmalardan çıkar sağlama politikaları, bataklıkta balık avlama hayali kurmak gibidir.
Bu savaş, asla bizim çıkarımıza, asla halkın çıkarına bir savaş olmayacaktır!...
 
Komşu ülke halkları açısından “en muazzam fırsat”;barış içinde, içişlerine karışmadan karşılıklı yarar ilkesi gözetilerek dostça yaşama durumudur.
 
Savaşın doğrudan ya da dolaylı olarak sunduğu hiçbir fırsat ve kirli ganimet, halkların barış içersinde dostça yaşamasından asla daha değerli olamaz.
 
Yine aynı günlerde ve Cumhurbaşkanı Gül’ün ifadelerini destekleyen açıklamalar, Sayın Başbakan tarafından Suriye odaklı olarak dillendirildi.
 
Anlaşılan odur ki, Türkiye halkı olası bir bölgesel sıcak çatışmaya ikna edilmek isteniyor.
Bu politikalar, tehlikeli bir oyuna soyunmak değilse, sonu belirsiz bir serüvenciliktir.
Bölgesel gelişmelere ve çatışmalara karşı duyarlı ve hazırlıklı olmak başka bir şeydir, haksız bir savaşın ve çatışmanın tarafı hatta figüranı olmak daha başka bir şeydir.
 
Son birkaç cümlemizi büyüme rakamlarına ve zamlara ayıralım.
Çin’den sonra büyüme rakamlarında dünya 2. olmuşuz.
Peki, bu büyümeden halkın; emekçiden küçük esnafa, memurdan çiftçiye, emekliden asgari ücretliye, bu geniş kesimlerin payına düşen ne oldu?
Benzine, elektriğe, doğalgaza yapılan zamlar…
Hani insanın neredeyse büyümesek daha mı iyi olurdu diyesi geliyor.
Biz böyle düşünüyoruz ama Sayın Başbakan ekonomik büyümedeki dünya ikinciliğinden aldığı motivasyonla “3 çocuk yetmez, 5 yapın” çağrılarını dile getirdi.
Eh! Ekmek elden, su gölden…
Belki bu hızla, bin yıl sonra Çin’i geride bırakır 1. oluruz!...
Bu açıklamalardan sonra; bize dair, bizim çıkarlarımıza dair sözlere, uzun süre hasret kalacağız gibi görünüyor!…