Kazdağ insanını kandıramazsınız!
Birleşmiş Milletler Ormancılık Forumu 10. Toplantısı`nın açılışında yapılan konuşmada bakın neler kaydedilmiş: “Dünyanın, bu şekilde hızla ve hırsla tüketilmeye devam edilmesi halinde, nefes alacak atmosfer, içecek bir damla su kalmayacaktır.
Kızıldereli sözü olan ‘Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün hayvanlar avlandığında, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hale geldiğinde, işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız’.
Önümüzde böyle bir felaket dururken, adeta kıyamet denilebilecek bir akıbet dururken, adım adım buna ilerlemek yerine, adım adım bundan kaçınacak tedbirleri mutlaka geliştirmek zorundayız”
Bu sözlerin Başbakan Erdoğan tarafından söylendiğini muhakkak okumuşsunuz.
Aynı Başbakan daha önce ne demişti?
“Su akar Türk bakar sözümüz var. Bizim hep sularımız akmış gitmiş biz bakmışız… Dünyanın değişik yerlerinde çevreciler var Ele avuca gelecek hiçbir işleri yoktur. Sadece boş vakitlerini değerlendirmek için yaptıkları iş budur. Ben çevrecinin daniskasıyım.”
Bu durum olsa olsa, takiyeciliğin daniskası olabilir…
Takiyenin bu kadarı gerçekten olmuyor.
Siz bu takiyeyi, ancak böylesi salon toplantılarında yapabilirsiniz.
Daha arama aşamasında suları kirlenmiş, her gün yeni bir altıncı şirketin Kazdağlarını yok etmek için üşüştüğü, değerlerine sahip çıkan vatandaşın dağlarında dolaşmama cezasına maruz kaldığı Kazdağ insanları bu sözlere inanmaz.
Termik santral cehennemine dönüştürülmeye çalışılan bölge insanının bu sözler karşısındaki bilinci gayet açık.
"Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün hayvanlar avlandığında, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hale geldiğinde, işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız" deyip, arkasından çevreye zarar vereceği rapor ile belirlenen projeleri ÇED raporundan muaf tutacaksınız.
Çevre Mühendisleri Odasının AKP hükümetinin uygulamaları için hazırlamış olduğu raporu bir gözden geçirelim de; nasıl takiye yapılıyormuş daha net kavrayalım.
• Hükümet Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikle, 23 Haziran 1997’den önce yatırım programına alınan ve 5 Nisan 2013 itibarıyla planlama aşaması geçmiş, ihalesi yapılmış ya da üretim veya işletmeye başlamış olan projeler için ÇED raporu zorunluluğunu kaldırdı. Yani ÇED raporu almadan ya da çevreye zarar vereceği rapor ile belirlenen projeler ÇED raporundan muaf tutuldu.
• Maden aramalarında izin süreçleri çevresel değerlere sahip çıkılarak yürütülmedi. ÇED muafiyetleri getirildi. Mevcut ve yeni maden sahalarının çevresel sorunlarının denetlenmesi ve izin-lisans süreçleri sağlıklı şekilde işletilmedi. Madenlerdeki atıklar doğrudan doğaya salındı. Sorumlularla ilgili hiçbir işlem yapılmadı.
• Başbakan’ın yağmur ormanlarına kadar gitmesine gerek yok. Türkiye’deki orman tahribatına ilişkin af niteliğinde 2B yasası çıkarıldı. Böylece orman talanı yasal zemine kavuşturuldu.
• Yeryüzü suları bir borunun içine sokularak elektrik üretme yoluna gidildi. Bu projelerle Türkiye “can suyu” kavramıyla tanıştı. Suları alınan derelerde yaşayan canlıların ne kadar suya ihtiyaçları olduğu düşünülmeden bir miktar can suyu bırakılarak bununla yetinmeleri istendi. Onlarca dere kuruma noktasına geldi.
• Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’na ek olarak çıkarılan KHK’ler ile, koruma kurullarının özerkliği kaldırıldı. Türkiye’nin doğal ve kültürel mirası, üyeleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından atanan kurulların keyfi kararlarına bırakıldı.
• Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı ile ülkenin doğal zenginliklerinin yok edilmesinin önü açıldı.
• Türkiye’nin cennet köşelerine halkın ve bilim çevrelerinin görüşlerini yok sayarak termik santral yapılma çalışmaları başlatıldı”.
Ne demişler; “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”, Kazdağlılar da bu sözleri yutmaz.
Başbakan yanlış ekrana bakarak mı konuştu dersiniz?