sermet@canakkaleolay.com
Ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsü olan ülkemizde, insan yaşamını hiçe sayan siyasi irade emekçileri çileden çıkaracak uygulamalara imza atmaya devam ediyor. Emekçilerin hayatını bu denli yok sayan bu düzen ve temsilcileri daha 1 yıl önce Soma'da yitirdiğimiz 301 emekçinin acısı yüreklerimizdeki tazeliğini korurken bu cinayetleri onaylayan bir karara imza atıldı. Bir yandan da vatan, millet, Sakarya edebiyatı ağızlardan hiç düşürülmemektedir. Bakın şu karara; sözün bittiği yerdeyiz; yine insan hayatı sermayenin daha çok kar etmesi adına yok sayılmıştır
Resmi Gazete`de 4 Ağustos’da yayınlanan karara göre, patlama olasılığı yüksek ocaklardaki teçhizat ve koruyucu sistemler 31 Aralık 2019’a kadar “Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik’e uygun hale getirilecek.
Sistemini yenilemek istemeyen madenler, sorumluluğun işverende olması kaydıyla eskimiş sistemleri kullanmaya devam edebilecek”.
Böylece, Soma’da alınması gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle bu katliamın sorumluları da aklanmış olacak.
Bu ülkede maden ve enerji lobisinin ne kadar güçlü olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Meşruiyeti olmayan AKP hükümeti giderayak sermayenin çıkarlarına hizmette kusur etmemek için her türlü vahşiliğe imza atmaktan çekinmiyor.
Ülkemizi her yönüyle tam bir felaketin eşiğine getiren AKP hükümeti vahşi sömürü düzeninin devamını sağlamak adına ülkemizi savaşın eşine getirmesinin arkasındaki gerçekleri şimdi çok daha iyi anlayabiliyoruz.
Vatan, millet , sakarya nutuklarının kamuflajında emekçiler için yaşam koşullarının her geçen gün olumsuzlaştırıldığı, sermayenin daha çok kazanması için her türlü önlemin alındığı düzenlemeler yapılmaktadır.
İzmir- Çanakkale yolunda gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle yaşamını yitiren 4 işçinin ölümü sonrasında İzmir Valisinin açıklamaları nasıl bir tezgah içersinde olduğumuzu gözler önüne koyuyor.
Olay yerine gelen vali, yaşanan iş cinayetinin bir kaza olduğunu ancak ülkede daha önemli bir ‘terör’ sorunu olduğunu belirterek, “Burada da bir kaza var, istenmeyen bir şekilde gerçekleşmiş kişiler kusurlu ya da kusursuz bilemeyiz. Ama bu ülkede beraber yaşamak için bir araya gelmiş halkımıza ihanet etmek suretiyle, birbirine düşürmek suretiyle tamamen kandan beslenenlerin ortaya koymuş olduğu sevgisizliğin ve maalesef kin ve nefretle doldurulmuş, insanlıktan bir haberlerin bağlılığı suretiyle bir saldırı sonucu bugünkü olayda şehit verdik. Biz de bir an önce bunların akıllarını başlarına almalarını diliyoruz” şeklindeki konuşmasının yorumunu sizlere bırakıyorum.
Herhalde anlamışsınızdır terör edebiyatı bakın nelere kadir,joker gibi mübarek; , nerede bir kapitalist sistemin sömürü mekanizmasının çirkinliği var hemen orada bir terör edebiyatı, sonrada kapansın gerçeklerin üstü….
Gerçekler bu kadar açık ve net iken her fırsatta bunların üzerini örtmek için çabalayan AKP zihniyeti her boyutuyla tam bir çıkmazın içersinde.
Daha dün Belediye Başkanı Gökhan’ın, “şerefsizler” olarak değerlendirdiği bir yorumu özelikle çarpıtarak, Kent Konseyinin eleştirilmesinin meşruluğu üzerinden saldırıya dönüştürüp, ahlaki olmayan bel altı vuruşlarıyla, hakaretlerle saldırıda bulunan bugüne kadar tetikçiliği meslek haline getirmiş bir sözde gazeteciyi savunmaya kalmak ve bu çirkinliğin üzerini örtmeye çalışmak AKP’nin içine düştüğü çıkmazın bir başka versiyonudur.
Başkan Ülgür Gökhan bu konuda AKP İl Başkanına gerekli cevabı vermiştir, ancak Başkan Gökhan’ın belirttiği gibi bu konuyu yeniden değerlendirmesi söz konusu olmayacaktır.
Çünkü bu çamur at izi kalsın taktiğidir, çarpıtma ve dezenformasyondur.
Köşe yazarlarının sansüre karşı tepkilerini ifade eden ortak metni bende sizler ile paylaşarak basın üzerindeki sansür uygulamalarını protesto ediyorum:
“Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkansız hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini hedef almaktadır.”