Karadağ köyünün öğrettikleri
Altıncı ve termikçi şirketlerin bölgemizde yaşamsal değerlerimizi yok edici girişimleri tüm hızıyla sürmektedir.
Yaşamsal değerlerimize sahip çıkmak artık bir insan hakkı, yaşam hakkı mücadelesi olarak kalıcı hale getirilmesi gerekli bir mücadele olarak ele alınmalıdır.
Kapitalist ekonomiler yaşadıkları krizin sonucu olarak, sömürü ve yağma faaliyetlerini yeni alanlarda yeni yöntemlerle sürdürmek zorunda kalmışlardır.
Doğanın ve buna bağlı olarak yaşamsal değerlerimizin yağmasına yol açacak altın madenciliği ve termik santraller bu kapsamdaki faaliyetlerdir.
Bu koşularda mücadelenin sürekli ve kalıcı olmasını sağlayacak yegane faktör bu saldırılardan direkt etkilenen halkın mücadelenin içersinde olmaları, yaşam haklarına sahip çıkmalardır.
Karadağ köylüleri bunu başarmıştır ve örnek olmuşlardır.
Altıncı şirketin sondaj çalışmalarına başladığı günden itibaren açık bir irade koyan, yaşamsal değerlerinin olumsuz etkileneceğini bilinciyle, suyuna toprağına sahip çıkan köylüler tek vücut olarak bu yok edici girişimlere karşı durdular.
Bu mücadeleye diğer çevre köylülerini de seferber etmek için ayrıca çaba gösterdiler.
Hiçbir zaman, onlar adına birilerinin mücadele etmesi gibi bir perspektifle hareket etmeyen Karadağ köylüleri aynı zamanda yapmış oldukları etkinliklerle duyarlı insanların mücadelelerine destek olmalarının koşullarını yine kendi çabalarıyla yarattılar.
Mücadelenin asıl öznesi olarak, sürecin her noktasında bizzat yer aldılar ve her bir aşamada kazanımlar sağlayarak, idare mahkemesinin sondajı durdurma kararı ile altıncı şirketi köylerinden kovmanın gurunu yaşadılar.
Bu mücadeleden alınacak dersler var.
Daha geniş bir kapsamda değerlendirirsek ekoloji mücadelesinin, saldırıların olduğu alanlarda bizzat o alanlardaki insanların katılarak destek verdiği birleşik mücadeleler yoluyla başarıya ulaşacağı gerçeğini bir kez daha irdeledik.
Ülkemizde Karadağ gibi daha bir çok noktada böylesi mücadeleler örülmekte, geliştirilmektedir.
Tabiî ki bu mücadelelerin birleştirilmesi topyekûn bir yaşam savunmasının örülmesi gerçeği ihmal edilmelidir.
Ekoloji mücadelesi enerjisini, saldırı alanlarındaki halkın direkt mücadelenin öznesi olması noktasında kullanmalı, bu mücadeleleri kalıcı kılmak ve topyekûn bir yaşam hakkı mücadelesine dönüştürmek için çaba göstermelidir.
Bu perspektiften yoksun sürdürülen mücadelelerin başarılı olma şansı yoktur.
Sadece bazı insanların tatmin sağladığı görüntülerden öteye gidemez.
Bu arada Karadağ mücadelesinde kadınların rolünü de unutmamak gerekir.
Karadağ kadınları bu mücadelenin hep en önünde oldular ve yaşamsal değerlere sahip çıkma anlamında kadının dönüştürücü niteliği bir kez daha ortaya çıktı.
Bu mücadele içersinde Çanakkale Kadın Platformu’nun Karadağ kadınları ile kurdukları bağ, düzenledikleri etkinliklerde ayrıca değerli olup, bu dayanışmanın daha da güçlendirilerek sürdürülmesi son derece faydalı olacaktır.
Saldırı noktalarındaki yerel mücadelelerin aynı zamanda yaşam hakkı mücadelesi kapsamında bütünleştirilmesi gerçeğini ihmal etmemeliyiz.
Çünkü yaşamsal değerlere karşı saldırılar artık sistemin temel saldırıları karakterindedir. Ülkenin dört bir yanında doğanın bir rant unsuru olarak ele alındığı bir çok saldırı ile karşı karşıyayız.
Bu saldırılara karşı sürdürülen mücadelelerin ortaklaşmasını yaratacak girişimler için ayrıca çaba gösterilmelidir.
28 Aralık’ta İstanbul’da geçekleştirilecek Marmara Çevre Mitingi çalışması bu anlamda değerlidir.
Doğamızı talan etmek isteyenlere karşı hep birlikte tepkimizi göstermeliyiz.
Ülkemiz demokrasi ve haklar açısından son derece olumsuz koşular altındadır.
İktidardaki siyasal irade bu alanda gerek yasal düzenlemeler ile gerekse fiili olarak baskı ve tahakkümünü artırmakta kapitalizmin yağma ve talanı bu şekilde katmerleşerek sürdürülmektedir.
Bu saldırıları boşa çıkarmak demokrasi güçlerinin birlikteliğinden geçer.
28 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleştirilecek Marmara Bölge Mitingi tüm bölgedeki yaşamsal değerlerimize karşı sürdürülen yağmacı ve yok edici saldırılara karşı sürdürülecek mücadele açısından ortak tepkimizin örgütlenmesi adına önemlidir.
Bu miting için yapılan çağrıları değersizleştirmeye çalışan, bu kentteki yaşam hakkı mücadelesini örgütsüzlüğe ve kendi küçük dünyalarının ufuksuzluğunda hapsetmeye çalışanlara ‘gölge etmeyin’ uyarısını yapmak şimdilik son derece gerekli hale geldi.