sermet@canakkaleolay.com
Bu düzende koruyucu önlemler dahi masraf olarak görüldüğü için önlenebilecek kazalar birer cinayete dönüşüyor. En son geçtiğimiz Aralık ayında Bursa`da 19 işçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan iş cinayetinin ardından maden ocaklarındaki çalışma koşulları gündeme gelmişti. Bugün ise Balıkesir`de 13 işçi’yi kaybettik.
Bugün bir kez daha anlamalıyız ki; güvenceli iş koşulları ve iş güvenliği talebi ne kadar yaşamsal bir öneme sahiptir.
Bir kez daha anlamalıyız ki; Tekel işçilerinin mücadelesi ne kadar haklıdır
Bir kez daha anlamalıyız ki; bu düzende sahte söylevler eşliğinde sahte gözyaşları dökenler, güvenceli iş koşulları noktasında işçilerin ve sendikaların taleplerine kulaklarını tıkayanlar bu yitirdiğimiz canların gerçek sorumlularıdır.
Bir kez daha anlamalıyız ki; bu ülkenin esas sorunu başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi sınıfların yaşam sorunlarıdır.
Bu satırları yazarken Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanının televizyondaki sözleri ile irkildim.
Başkan şunları söyledi; “Oda olarak yapılan bir çalışmada ilgili madenin güvenlik riski itibarıyla son derece hassas bir maden olduğunu tespit ettik ve ilgililere bildirdik. Buna rağmen, hatta 20 gün önce yapıldığı söylenen denetime rağmen bunlar yaşandı”
Ne kadar korkunç bir gerçek, işçilerin bu toplumda hiçbir değerinin olmadığı bir değerler sistemi yaşamımıza yön veriyor.
Faciada yitirdiğimiz maden mühendisinin cenazesini memleketine götüren Maden Mühendisleri Odası Başkanının cenazenin götürülmesi için bir ambulans dahi bulamayıp, bir taksinin arkasında götürmek zorunda kaldığını televizyonda duyunca çılgına döndüm.
NERDE İNSANLIK, NERDE DİNİ DUYGULARI HER FIRSATTA KULLANANLAR, OLMAZ OLSUN BÖYLE DÜZEN…
Çanakkale’de sivil toplum örgütleri ve ziyaret
Sivil toplum örgütü kavramının çok tartışıldığı günümüzde Çanakkale olarak bizler de bu literatüre bir katkı yapıyoruz kanısındayım.
Nedir bu katkı diye sorarsanız?
‘Sivil toplum örgütleri iyi ziyaret programları yapmalıdır’ şeklinde okuyabilirsiniz.
Sivil toplum örgütlerimiz her ne kadar gerçek fonksiyonlarına uygun bir performans sağlayamıyorlarsa da yinede literatüre bir katkı yapma başarısını gösteriyorlar.
İşte kentimizin kendisine has bir özelliği, nede olsa Çanakkaleliyiz.
Yerel basını takip eden kentliler, bu gerçeği hemen kavrayabileceklerdir.
Bizim STK’larımız bir gayret hep ziyaret yaparlar.
Bu turlar önce yeni seçilen yöneticilerin çeşitli kuruluşlara yaptığı ziyaretler ile başlar, sonra kente yeni gelen bürokratların ziyaretleri ile devam eder, bir de buna özel günlerimizde yapılan ziyaretler eklenir.
Özel günler konusunda ülkemizin ne kadar verimli olduğunu düşünürsek STK’larımızın ziyaret yükünün oldukça yoğun olacağını kestirmek hiç de zor olmayacak.
Bu kadar yoğun bir zaman ve enerji kullandıktan sonra herhalde esas faaliyetlerine ilişkin şartlar doğal olarak olumsuzlaşmakta ki; onları bu alanda pek görmek bu bakımdan pek mümkün olamamakta.
Ayrıca bizim sivil toplum örgütlerimizin bir hastalığı daha vardır, nedense sivil alanlardan çok resmi alanlarda paslaşmayı daha çok severler.
Nede olsa Çanakkaleliyiz dedik ya.
Hal böyle olunca kentimizde STK’lar tarafından amaçları noktasında organize edilen faaliyetler de cılız ve etkisiz olarak gerçekleşmektedir.
Bu işin biraz karikatürize edilmiş hali olsa da, önemli bir gerçek payını da bünyesinde taşımakta.
İşin özü; gerçek anlamda faaliyetini sürdürecek bir sivil toplum anlayışından mahrum olmak.
STK kavramı bizim gibi az gelişmiş, çarpık kapitalist ülkelerin nesnel koşullarına bağlı olarak, gelişimi noktasında zor olan bazı koşulları bağrında taşımaktadır.
STK kavramında temel yaklaşım ‘birlikte üretme ve paylaşma ve toplumsal bir değer yaratma ’ kavramları üzerine oturmaz ise sosyal kulüp olma özelliğinden öteye gidilemez.
Özetle STK kavramı bireysel çıkarlar ile taban tabana zıt bir içerik taşır.
Bireysel çıkar ve kaygılardan arınmayan bir STK performansı STK faaliyeti özelliği taşımaz.
STK faaliyeti için mutlak olarak, her koşulda, kişisel kaygılardan arınmış katılımcıların üretimleri söz konusudur.
STK’ların belirlemiş olduğu hedeflere bağlı ortak bir fayda yaratmalarının dışında bir başka gerçekliği olmaz.
Kişisel kaygılar ile sivil toplum hareketi içersinde olanların, son tahlilde varacağı yer; ziyaretler ile vakit geçiren, kendilerinin çalıp, kendilerinin söylediği bir sosyal kulüp dışında bir nokta olmayacağıdır.
Gününüz dünyasında bireylerin en zor olan evrimi, kişisel ve faydacı yönlerinden arınması olduğu için; önümüzde gerçek STK faaliyetleri yaratabilmek noktasında daha çok zaman var.
Her ne kadar kentimizde ÇOMÜ önderliğinde STK kongrelerini hayata geçiyorsak da…
Sermet ATADİNÇ