sermet@canakkaleolay.com
Başbakan “çılgın” projesini açıkladıktan sonra; mimarlar, şehir plancıları, ekonomistler, çeşitli bilim insanları bu projenin “çılgın” değil, olsa olsa Başbakanın deyimi ile “ucube” olduğu noktasında görüş bildirdiler. Sonrasında bu projenin tam bir fiyasko olduğu algısı ağırlık kazanmaya başladı. Siyaseten gündeme taşınan bu projenin temel mantığının yeni rant alanları yaratmak olduğu görüşü kabul gördü. Dikkat ederseniz proje sahipleri de bugünlerde, bu konuda çok ısrarcı bir propaganda gündemi içersinde değiller. Durum böyle iken Çanakkale’den öyle bir çıkış oldu ki; gerçekten iyi analiz edilmelidir. “Bölge şehri İstanbul ve mahallesi Çanakkale” gibi bir düşüncenin Kanal İstanbul projesine bağlı olarak seslendirilmesinin amacı; Çanakkale’nin siyasal dönüşümünün planlamasının ilk adımıdır.
Daha kanal İstanbul projesi gündem de değil iken, çok kısa bir süre önce Çanakkale’de kent vizyonuna bağlı olarak gelişim modeli yeniden tartışılmaya başlanmış, bir şekilde Çanakkale gündemine sokulmaya çalışılan 2. İstanbul olma hedefleri konusunda kentin çeşitli kesimlerinden önemli tepkiler gelmiş idi.
Çanakkale, kendi vizyonuna uygun olarak bir büyüme ve gelişme modelinin takipçisi olacağını belirtiyor, yaşam kalitesi ile, güvenlik, trafik sorunları ile, ortaya çıkacak bir kaosun hakim olacağı bir kent modeline karşı çıkıyor idi.
Bu yaklaşım temelinde kendi iç dinamikleri ile gelişecek sürece, dışarıdan müdahale etmenin zeminleri yaratılamayacak idi.
Kentin nüfus yapısı değiştirilemeyecek, vahşi göçün getireceği sorunlar üzerinden yeni bir sosyolojik boyut yaratılamayacak idi.
Böyle olunca da kentin siyasal yapısının değişimine zemin oluşturacak şartların oluşturulması hayata geçirilemeyecekti.
Kanal İstanbul projesi gündeme gelince, bu proje üzerinden Çanakkale’nin yandaş siyasal değişimi için nasıl uygun koşullar yaratabiliriz temel mantığı ile düğmeye basıldı.
İstanbul için bile akademisyenlerin bilim insanlarının ucube olduğunu belirttikleri bu proje için, İstanbul’un kurtuluşunu sağlayacağı iddiaları her neden ise Çanakkale’den birileri tarafından ısıtılmaya başlandı.
Beraberinde “Çanakkale’nin İstanbul’un bir mahallesi” görüşleri ile desteklenince durum anlaşıldı.
Üzerine vazife olmayan bazı kişiler, şimdiden Çanakkale’nin siyasal kimliğinin değişimi için teorik zemin yaratmak için düğmeye basmış idi.
Bu girişim içersinde olan kişileri önümüzdeki günlerde bu planın diğer aşamalarında da yeni roller ile göreceğiz.
Bu girişimler yoğunlaştıkça kurgulanan planı daha iyi anlayabileceğiz.
Kanal İstanbul projesi gündeme getirildiğinde temel dayanaklarından biri olarak ta İstanbul Boğazı’nın güvenlik sorunu olarak açıklanmıştı.
Böylesi bir gerekçelendirme bile, hükümetin Çanakkale için hiç de iyi şeyler düşünmediğinin göstergesi.
Daha açıkçası Çanakkaleliler olarak hiçbir itibarımız yok onlar nezdinde.
İstanbul’un güvenlik sorununu gündeme getirenlerin Çanakkale’ye gelince bizleri yok saymasının bir anlamı olmalı herhalde.
İşte bunun içindir ki; önümüzdeki süreç içersinde bu düşünce içersinde olanların Çanakkale’yi dönüştürmek için, birçok olumsuzluk pahasına yeni girişimler içersinde olacaklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu konuya ilişkin bir plan yapılmış ve düğmeye basılmıştır.
Gelecek kaygısı Çanakkale’nin bir sorunu olmalıdır, Çanakkaleliler de bunun için bir şeyler yapmalıdırlar.
Bir adım ileri, iki adım geri…
AKP hükümetin 2 dönemlik icraatlarında en karakteristik özelliklerinden biri; bir karar alıp, arkadan dolaştıktan sonra herhangi bir tepki oluşmaz ise bu kararı kesinleştirmek, gelişen bir tepki olur ise geri adım atmak şeklinde bir yöntemselliği esas almak olmuştur.
Yine en son, internette filtre uygulaması ile ilgili olarak alınan karar ile ilgili olarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu`nun (BTK) Başkanı yaptığı açıklama ile “yeni düzenlemenin alternatif bir uygulama olduğunu, mevcut uygulamanın aynen devam edeceğini” söyleyerek bu konudaki tepkilere bağlı olarak yine bir geri adım atmıştır.
Bu noktada bir tepki olmasa idi; internette yeni bir sansürün adımı atılmış olacak idi.
İşte bunun içindir ki her zaman uyanık ve duyarlı olmak gerekmektedir.
Deniz’lerin sevgisi
Deniz’lerin idamının 39. yılında yine gençler, emekçiler, kadınlar işsizler, emekliler, Deniz’lere duydukları sevgi ve özlemi bir arada yaşayarak onları unutmadıklarını yurdun dört bir yanında dile getirdiler.
Bu sevgi ve özlem artık daha bir anlam kazanmış, Deniz’lerin devrimci ruhu, bugün mücadelenin önünde yol gösterici bir niteliğe bürünmüştür.
Deniz’leri anmak tamda bu kapsamdaki bir olgudur.
Onların uzlaşmaz, mücadeleci kimlikleri özellik ile bugünkü gençlik mücadelesinde örnek olarak alınmaktadır.
Deniz’lerin uğrunda mücadele ettiği değerler bugünde aynen geçerliğini korumaktadır.
Bundan dolayıdır ki; antiemperyalist, halkçı, özgürlük ve barış değerleri ile halkın daha güzel günler için kendi iktidar mücadelesi sürdükçe Deniz’lerin sevgisi kitleler nezdinde sel olup akacaktır.
2011 yılının 6 Mayısında bu duygular kendisini hissettirmiştir.
Deniz’lerin mücadelesinin savunucusu, Deniz’lerin avukatı olarak bilinen hukukçu, sosyalist aydın Halit Çelenk, Deniz’lerinin ölümünün yıl dönümünde sanki özel olarak seçmiş gibi aramızdan ayrıldı.
Devrimci sosyalist aydın Halit Çelenk’i 6 Mayısta toprağa vermek; 3 fidanın başına dikilen bir çınar gibi 6 Mayıslara yeni bir anlam yüklemiştir.
Sermet ATADİNÇ