Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Kalkınma ve çevre

1874
Şiddetli yağışlar bir gerçeği ortaya çıkardı.Şiddetli yağışlar sonrası Bayramiç Barajında biriken zirai ilaç ambalaj atıkları bir kez daha çevremizin korunması gerçeğini gündeme getirdi. Hem de öyle bir getirdi ki; birçok gerçeği yeniden irdelemek gerektiği zorunlu hale geldi.
 
Öncelik ile Çanakkale Tabipler Odası’nın duyarlılığını bir kez daha kutluyorum.
 
Sözde bilim insanları tarafından siyasal davranmak ile suçlansalar, bunun üzerinden itibarsızlaştırılmaya tabi tutulsalar da halk sağlığı ve sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı konusunda son derece önemli bir duyarlılık içersindeler.
 
“Yağmurla gelen uyarı” başlığı ile yaptıkları basın açıklamasında konunun önemini çok net bir şekilde kamuoyunun dikkatine sundular.
 
Şimdi bu uyarı karşısında neler yapılmalıdır, biraz bunu irdelemek gerekecek; böylece toplumsal hayatımızın bazı gerçekleri ile yüzleşmek zorunda kalacağız.
 
Tam da bu aşamada, şu Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın bu konudaki tavrını bir irdelememiz gerekecek.
 
Bölgelerin kalkınması için kurulmuş bu ajanslar ile bir kez daha şunu anladık ki, zaten kendileri de deklere ettiler;onların kalkınma dedikleri şeyin insan sağlığı ile ilgisi bu kitapta yazmıyor.
 
Yazmış olsa idi Bayramiç Ziraat Odası’nın bu konudaki başvurusunu bu şekilde büyük bir vurdum duyamazlık ile geçiştirmiş olamazlardı.
 
Demek ki bu ajansların kalkınma anlayışı farklı, zaten biz biliyoruz; bu kalkınmanın nasıl bir şey olduğunu.
 
Altıncıların , termik santralcilerin, doğayı tamamen yok edecek şekilde kirli sanayinin insan sağlığı pahasına gerçekleştireceği bir kalkınma bu.
 
Yani yaşamsal değerlerimizin hiçe sayıldığı, suyumuzun, toprağımızın , havamızın ve son tahlilde insan sağlığının yok sayıldığı bir kalkınma bu.
 
Peki bu kalkınma kime ne getirecek, uluslararası tekeller ve onların taşeronluğunu yapan şirketlerin kasalarına daha çok dolar, halka ise sağlıksız koşullar; hastalıklar, kanser ve ölüm.
 
Bakın hafta sonu Çanakkale Çevre platformunun düzenlediği çok önemli bir konferans var. 9 Şubat saat 14.00 de Türkan Saylan Sosyal Tesislerinde Prof.Dr.Onur Hamzaoğlu’nun konuşmacı olarak katılacağı konferansta kirletici etmenlerin çevre ve insan sağlığı üzerindeki korkunç etkileri, Dilovası gerçeği ve deneyimleri bazında irdelenecek.
 
Bir termik santral cehennemine dönüştürülmeye çalışılan bölgemizde yaşanabilecek riskler konusunda bilinçlenelim, bilinçlenelim ki geleceğimizi karartan bu tehditlere karşı mücadele edelim. Bir olalım, birlik olalım, geleceğimize sahip çıkalım.
 
Dilovası’nda kontrolsüz sanayinin yol açtığı kirliliğin insan vücudunda ne düzeyde biriktiğini, ne gibi sağlık sorunlarına yol açtığını araştıran, elde ettiği bulguları örtbas etmek yerine toplumla paylaşan Prof.Dr Onur Hamzaoğlu adeta bir linçe tabii tutuldu, hakkında davalar açıldı, cezalandırılmaya çalışıldı.
 
“Onurumuzu savunuyoruz” ilkesi ile bir araya gelen yaşam savunucuları buna karşı direndiler, direniyorlar.
 
Neden direnmeliyiz ;çünkü bu bölgede kanser oranı % 32 seviyelerinde...
 
İşte yeni Dilovası gerçeğini yaşamamak için; şimdi termik santrallere karşı mücadele etme sorumluğuna sahip olmalıyız, bizlerde onurumuza, geleceğimize ,çocuklarımıza sahip çıkmamalıyız.
 
9 Şubatta konferansta buluşalım, bu irademizi gösterelim.