Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Kadının yaşam ve özgürlük alanlarına yapılan saldırı nasıl gizlenir?

Geçen hafta içerisinde toplumda şiddet kültürünün özellikle kadına dönük şiddetin ne denli akıl, mantık tanımaz hale geldiğini bir anlamda toplumun cinnet halinin örneklerini yaşadık. Şort giyen kadına otobüste tekme atarak saldıran, bu saldırıyı sözde "manevi" değerleri için yaptığını belirten tacizci önce serbest bırakıldı. Ardından gelişen tepkiler nedeniyle suçun tanımı değiştirilerek tutuklanmanın gerçekleştirildiği, bu bağlamda "manevi" değerler üzerinden propagandası yapılan muhafazakâr toplum ve dinci gericilik temelinde kadının yaşam ve özgürlük alanına yapılan saldırının cezasızlığına dair bir mesajı yeniden yaşadık. Sonrasında başbakanın "Normal bir insanın yapacağı bir iş değil yaptığı. Hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın" mesajı gelince kadının yaşam tarzına müdahalenin muhafazakarlaşma noktasındaki politik bir tercih olduğunu bir kez daha anladık.

2137

 Kadının ne giyeceğinin, nasıl güleceğinin, nerede ne zaman bulunacağının, nereye gideceğinin ,ne zaman doğuracağının, kaç çocuk yapacağının, çalışmasının kontrol altında tutulmaya çalışıldığı  bir toplumda kadın cinayetleri başta olmak üzere her türlü şiddet, taciz ve baskılar; muhafazakar toplum yaratmak adına uygulanan politikaların sonucu olarak sistemsel bir gerçeklik üzerinden şekillenmektedir. 

Bu sistemsel gerçeklik; bazen Cumhurbaşkanın  ‘kadın ile erkek eşit olamaz’ anlayışıyla, bazen kürtaj yasaklarıyla yatak odalarına girerek, bazen ‘çalışma otur evinde çocuk bak’ dayatmasıyla,  bazen ‘kocandır döver’ telkinleriyle bazen ‘hamileyken sokağa çıkma ‘ fetvalarıyla bazen de ‘kızını dövmeyen dizini döver’, ‘namusunu temizlemek için öldür ‘ şeklindeki ahlaki yaklaşımla karşımıza çıkmaktadır. 

Sonuçta bu sistemsel gerçeklik, eril bir yaklaşım olarak, kadının kapitalist toplumlarda ikinci sınıf olarak değerlendirilmesinin bir sonucudur.

Başbakanın belirttiği “mırıldanırsın”  tavrı aslında tüm bunlara verilen bir onay olarak siyasal bir içerik taşımaktadır, kadının yaşam tarzına ve özgürlüklerine müdahale etmenin bir anlamda tescilidir.

Ne şekilde olursa olsun,  kadının yaşam tarzına müdahale edilemeyeceğini savunamayan muhafazakâr anlayış karşımıza “mırıldanmak” üzerinden çıkarak kadının özgürlüklerine müdahale edilmesinin yolunu AKP çizgileriyle çizmektedir.

Kadına şiddeti onaylayan bu yaklaşım nedeniyledir ki; daha olayın üzerinden 2 gün geçmeden Bursa’da metroda müzik dinleyen bir kadın “Şortlu kadına olanı biliyorsun” tehdidi ile karşılaşmıştır.

Bu süreçte gazete haberlerini takip etmişseniz kadına dönük birçok şiddet ve taciz örneklerine rastlamışsınızdır.

Siyasal iradenin kadına dönük şiddet karşısında şortlu kadına yapılan saldırı olayında olduğu gibi saldırıyı yapan tacizcinin akıl sağlığını gerekçe göstererek münferit bir olay gibi göstermesi, başbakanın “mırıldan” şeklinde vermiş olduğu mesaj muhafazakar yaşam tarzının yaratılması adına, kadının özgürlük ve yaşam alanlarına yapılan müdahalenin alt yapısını oluşturmaktadır.

Tüm bu gerekçelere bağlı olarak kadına şiddet konusu sistemsel bir sorun olarak aynı zamanda siyasal bir özü içerisinde muhafaza ederken,     AKP Çanakkale Kadın Kollarının yapmış olduğu açıklamada olduğu gibi kadına dönük şiddeti protesto edenler için “siyasi çıkarımda bulunduklarına” dair yapılan değerlendirme şiddet uygulamasının üzerinin örtülmesinde kullanılan bir başka yöntemdir.

Şort giydiği için saldırıya uğrayan kadına sahip çıkmak, bu saldırıyı kınamak öncelikle tüm kadınların bir sorumluluğu olmalıdır.

Zaten kadına dönük şiddete karşı verilecek mücadelenin lokomotifi kadın dayanışmasıdır.

Bu saldırıyı kınayanları “politik manipülasyon yapıyor” şeklinde eleştirmek, ardından da saldırganın akıl dengesinin bozukluğunu bahane ederek  münferit bir olaymış gibi göstermeye çalışmak; kadının yaşam ve özgürlük alanına yapılan saldırının gizlenmesinden başka bir şeye hizmet etmediği gibi, aslında  gerçek politik manipülasyon tam da budur.

Ne yazık ki AKP Çanakkale Kadın Kolları Başkanlığı bu saldırı kınayan kadınlara açık ve net bir destek verememiştir.

Çünkü temsil ettikleri siyasi irade “mırıldan “anlayışı ile kadına dönük şiddetin savunuculuğunu yapmaktadır.

Belki gönüllerinden geçen, kendi vicdanlarının sorumluğu ile kadının özgürlük alanlarına ve yaşam tarzına müdahale edilmemesini düşünseler de; muhafazakâr toplum yaratmanın siyasal zemini olan dinci gericiliğin politik çizgisi bağlamındaki aidiyet duygusu buna engel olmuş olabilir!

Bu bağlamda yapmış oldukları açıklama aslında, kendilerinin siyasal rant devşirme halleri içerisinde olduklarını göstermektedir.

Sözün özü şudur; AKP Çanakkale Kadın kolları şimdi çıkıp demelidir ki, kadının hiçbir şekilde yaşam tarzına karışılamaz ve de MIRILDANILAMAZ.

İşte o zaman kadın üzerindeki baskı ve şiddete karşı samimi bir duruş sergilenmiş olacaktır.

Şiddet kültürü toplumsal yaşamda, kadın üzerinde çok daha yoğun olarak kendisini gösterirken diğer yandan en küçük bir olayda bile artık tahammülsüzlükle, mantıksızlıkla akılsızlıkla birleşen şiddet uygulamalarının acı sonuçlarını yaşar hale geldik.

Metrobüs şoförüne yapılan şemsiyeli saldırı sonrasında 11 kişi yaralandı, 2 araç metrobüs altında kalmak suretiyle dört araç hasar gördü.

Şimdi bu olay nasıl açıklanabilir ki, hareket halindeki bir aracın şoförüne şemsiyeyle saldırmak nasıl bir şeydir!

Toplumdaki şiddet kültürünün yaratmış olduğu travmanın sonuçlarını görmek açısından son derece çarpıcı bir olaydır yaşanılanlar …

İçerde ve dışarda yaşanılan savaş halinin ne yazık ki toplumdaki etkileri bu şekilde olmaktadır.

Bu şiddet hali ve kültürü daha işin başında eğitim sistemi ile şekillendirilmektedir.

Değil mi ki ülkedeki eğitim sistemi “dindar ve kindar nesil yetiştirme” hedefiyle kurgulanmaktadır; sonuçları da işte bu şekilde kendisini göstermektedir.

Daha dün okulların açıldığı gün küçük çocukların eline tahta tüfekler vererek sözde demokrasi bilincini yerleştirmeye çalışanlar aslında o küçük çocuklara ne denli kötülük yaptıklarının farkında olmamaları söz konusu değildir.

Ancak hedeflenen budur; kindarlık şiddet ve öfke ile demokrasi ve barış değerleri çökertilmek istenmekte çocuklarımızın da bu şekilde gelişmeleri sağlanarak otokratik düzenin zemin taşları döşenmektedir.

Onun için laik bilimsel eğitim mücadelesi tüm demokrasi ve emek güçlerinin birincil hedefleri arasında olmalıdır.

Bunun için bu mücadele içerisinde olan öğretmenler yalnız bırakılmamalıdır.

Darbe girişimi bahane edilerek, gündemdeki ilerici devrimci çağdaş öğretmenlerin görevden uzaklaştırılmalarına karşı dayanışma güçlendirilmeli, laik bilimsel eğitim mücadelesi yükseltilmelidir.