Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Kadının adı yok!...

CHP Çanakkale merkez İlçe kongresi sonrasında bir çarpıcı gerçek ile karşılaştık. Aslında Türkiye'deki kadın sorununun, kadının uğradığı ayrımcılığın kodlarıydı karşımıza çıkan. Merkez ilçe kongresinde seçilen il delegeleri listesinde kadın ve gençlik kotasına uyulmadığına ilişkin ilçe seçim kuruluna bir şikâyette bulunuldu. İşin garibi şikâyeti yapanlarında kendi listelerinde aynı şeyi yapmış olmalarıydı. Ancak yapılan şikâyetin ret edilmesine gerekçe gösterilen tüzük maddesi olayın daha garip, garip olduğu kadar vahim boyutuna işaret ediyordu. Öyle anlaşılıyor ki CHP'nin, alacağı daha çok yol var, evinin içini düzelteceği çok işi var.

1334

 CHP tüzüğünün ilgili maddesi aynen şöyle : “CİNSİYET KOTASI MADDE–61a (26.02.2012 tarihli 16. Olağanüstü Kurultay’da kabul edilen madde) Partinin katıldığı milletvekili genel seçimlerinde merkez yoklaması yoluyla belirlenecek adayların saptanmasında, Parti Meclisi seçiminde, il, ilçe, belde yönetim organlarının seçiminde, il genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için adayların saptanmasında, kongre ve kurultay delegesi seçimlerinde en az yüzde otuz üç (33) cinsiyet kotası uygulanır. Seçimlerde kongre veya kurultay üye tam sayısının beşte birinden az oy alanlar, asıl ya da yedek üyeliğe seçilmiş sayılmazlar. Her iki cinsiyetten yeter sayıda aday çıkmazsa, katılan adaylarla seçim yapılır”

İnsanın aklı duruyor gerçekten; hem cinsiyet kotası koy, hem de “Her iki cinsiyetten yeter sayıda aday çıkmazsa, katılan adaylarla seçim yapılır” şeklindeki ifadeyle kotanın uygulanmasını devre dışı bırak.

Böyle bir yaklaşım ile böylesi bir mantık ile CHP’de kadınların temsil edilmesinin şansı yoktur.

CHP’de kadının adı yok demek yanlış olmayacaktır.

Halbuki  özellikle Çanakkale’de CHP’nin başarısı için;  en fedakar çalışan, gayret gösteren, emek harcayanlar da kadınlardır.

Bunun karşısında kota uyguluyor gibi yapmak,  böylesi lafları ağızlardan düşürmemek gerçekten samimiyetsizliktir.

Bir tüzük kurultayı sorunu olarak var olan bu duruma müdahale edilmeli, gerçek anlamda kadınların eşit temsiliyetini sağlayacak önlemler acilen alınmalıdır.

CHP önümüzdeki kurultayda bunu gerçekleştirmezse CHP’li kadınlar ayağa kalkmalı bu ayrımcılığı kabul etmeyeceklerini haykırmalıdırlar.

Günümüzde bir takım değerler içi boşaltılmış göstermelik olarak önümüze sürülmektedir.

10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü nedeniyle yine bol kepçeden atıldı, tutuldu.

Atılan Hamasi nutuklar bir yana, katliamların, yargısız infazların yapıldığı, sokak ortasında çocukların yaşlıların katledildiği öldürülen çocukların cesetlerinin buzdolaplarında saklanmak zorunda kalındığı bir ülkede 10 Aralık tarihi ancak insan hakları ihlal günü olarak bir anlam taşır.

Yaşam hakkının bu denli yok sayıldığı ayrımcılığın ayyuka çıktığı ülkemizde savaş, şiddet ve imha politikalarıyla diktatörlüklerini pekiştirmek isteyen siyasi iradenin böylesi uygulamaları neticesinde bundan 2 ay önce Ankara Garı önünde patlatılan bomba ile 102 barış taraftarı güzel insanı kaybetmenin acısını bir kez daha yüreklerimizde hissederken, bir yandan da barış için verilecek mücadele enerjimizin daha da çoğaldığı bir gün oldu, 10 Aralık.

Ankara Garı önünde patlatılan bombalarla katledilen barış taraftarlarının ailelerinin ve barış gönüllülerinin katıldığı anmada bir kez daha barış talebi haykırıldı, katliamın hesabının sorulması gündeme taşındı

Kaybettiğimiz barış taraftarlarının ailelerinin yaptığı konuşmaları televizyondan izleyince orada katledilen Ercan Adsız yoldaşımızı düşündüm.

Güler yüzü bir kez daha gözlerimin önüne geldi.

Onun yaşama, emeğe, barışa bağlı olmasının motivasyonu gülen yüzüne yansıyordu her zaman.

Düşündüm, Ercan yoldaşımızı kaybetmiştik, yaşam hakkı ihlalleri, katliamlar, yargısız infazlar aynen sürüyordu.

Ayrımcılıkta sınır tanımayan siyasi irade, Kürt halkına karşı sürdürdüğü savaş ve imha politikalarını aynen sürdürüyor, ancak bizler batıda yaşayanlar bu imha şiddet ve savaş politikalarına karşı ne yazık ki susuyorduk.

Şimdi Ercan yoldaşın anısı karşısında şunu ifade etmeliyim; senin uğrunda can verdiğin değerlerin, barış için verdiğin mücadelenin gerektiği gibi takipçisi olamadık.

Ancak tüm olumsuzluklara, baskı ve şiddet uygulamalarına rağmen, gerçekleri söylemeye, yazmaya devam edeceğiz.

“İnadına barış” demeyi sürdüreceğiz…