KADIN OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

3091

2006’nın baharı. Mardin’de bir köy okulu. Bahçede Cumali öğretmen ve dünyalar tatlısı 1. sınıf öğrencileri. Ders beden eğitimi. Birkaç öğretmen, öğretmenler odasının penceresinden çocukların koşma yarışmasını heyecanla izliyoruz. Her oyun öncesi kimin kazanacağına dair tahminler yürütüyoruz, çikolatasına bahisler açıyoruz. Çocuklar nefes nefese, yanakları al al ve yüzlerinde engelleyemedikleri gülümsemeleri, çın çın öten hoyrat kahkahaları. 

Sırada Zelal ve İlyas’ın yarışı var. Normalde erkek ve kızları birbiriyle yarıştırmamaya özen gösteren Cumali öğretmen, sınıftaki kız-erkek sayısının asimetriğinin azizliğine uğruyor. Çare yok, yarışacak Zelal ile İlyas.
 
Öğretmenler odasında bahisler kızışıyor. İlyas’ın erkek olması onu doğal favori yapıyor. Zelal’in kız olması en büyük handikabı(!).  İlyas hafif tombul Zelal’e göre, buna rağmen favori. Çünkü erkek. 
 
Derken yarış başlıyor. Öğretmenler odasında heyecanlı bir bekleyiş. Okul bahçesinde birbirine karışan tezahüratlar.  Ritmik şekilde erkekler İlyas…İlyas… kızlar ise Zelal… Zelal… diye tempo tutuyor.  Zelal daha çevik. Daha iyi koşuyor. İlyas bir adım gerisinde Zelal’in. Yarışın boş tarlalara doğru koşulan ilk turunu tamamlayıp, herkesin kendilerini izlediği, okula doğru döndükleri son turunda Zelal hiç hesaba katmadığı bir gerçeklikler yüz yüze kalıyor. Koşmaktan al al olmuş yüzünde sıkıntılı ve gergin bir ifade beliriyor. Koştukça, kalabalığa yaklaştıkça artan bir gerginlik. İlyas onu geçiyor. Zelal ağlamaklı…
 
İlyas kazanıyor. Çünkü Zelal koşarken bir yandan da havalanan,  kendisine bir beden büyük önlüğünün eteklerini tutmak zorunda kalıyor.  Çünkü Zelal bir kız çocuğu. Sadece çocuk değil, kız çocuğu aynı zamanda. Zelal yarışı kaybediyor. Çünkü yarışırken birden kız çocuğu olduğunu hatırlamak zorunda kalıyor. 
 
Erkekler İlyas’ın etrafında, onu omuzlarda taşıyıp zaferi kutluyorlar. Kızlar Zelal’i teselli etmeye çalışıyor. Çocuklar farkında değil; ama biz öğretmenler ne olup bittiğinin farkındayız. Bahisleri iptal ediyoruz. Belli, oyunda “şike” var. Cumali öğretmenin yüzünde hüzünlü bir gülümseme Zelal’i eğilip kucaklamış, teselli ediyor. 
 
Oyunun kuralları böyle konmuş. Adı da ‘Zelal koşarken eteğini toplamalı’ kuralı. İlyas’a ‘Amcalara pipini göster’ diyerek eğlenenler koymuş kuralları.  Biz koyduk kuralları. Toplum, devlet, kültürel kodları oluşturan tarih, inançlarımız koydu kuralları.
 
Henüz yedi yaşında kız çocuğu olmanın dayanılmaz ağırlığı, büyüyünce kadın olmanın daha da dayanılmaz ve yakıcı ağırlığına dönüşüyor. Kadınlar sırf kadın oldukları için mücadele etmek zorunda kalıyorlar.  Abileriyle, babalarıyla, kocalarıyla, sevgilileriyle; eğitim sistemiyle, iş hayatıyla, cami imamıyla, şirketin müdürüyle, devletle, devletin kolluk kuvvetleriyle, yargısıyla… kısaca erkekle ve erkeğin inşa ettiği her şeyle mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Örseleniyorlar, sömürülüyorlar, şiddete uğruyorlar, istismar ediliyorlar, öldürülüyorlar… Ve yine haklarındaki hükmü erkekler veriyor. Evde “paşam, koçum, aslanım…” sıfatıyla büyütülen erkekler.
 
Son bilmem kaç yılda kaç kadının öldürüldüğüyle ilgili istatistiki tablolarda oklar sürekli yukarı yönlü seyrediyor. Şiddet uyguladığı için hapis yatarken denetimli serbestlikle çıkıp ‘yarım kalan işini’ tamamlayan erkekler, mahkeme önünde iyi hal indirimi alan tecavüzcüler, caniler… kadının o saatte orda ne işi varmış, o da böyle giyinmeseymiş zihniyetindeki bir toplum ve daha da vahimi bir yargı. Bu anlayış egemen oldukça o tablodaki okun ucu arşa bile değer. 
 
Devletin “baba” alegorisiyle “devlet baba” olarak tanımlanması ve haliyle erkek olan babanın zihniyetinin devlette somutlaşarak erkek egemen bir düşünüş sisteminin oluşmasının bir tezahürü adeta. Buna karşılık her şeye hayat veren doğanın da “doğa ana” metaforu da bir o kadar ironik. 
 
Kadın imgeleminde karşılığını bulan doğanın devlet ve dolayısıyla erkek eliyle örselenmesi, tahrip edilmesi de bir hayli trajik. 
Özellikle bizim gibi az gelişmiş Doğu toplumlarında kadın olmanın, kadın olarak yaşamanın, kadın olarak hayatta kalmanın ve kendini var etmenin bedeli ağırlaştıkça, bu yolda mücadele etmenin önemi, gerekliliği, kutsallığı da aynı ölçüde artıyor.
 
Elinin hamuruyla erkek işine karışmaması öğütlenen kadınlar gelecek için örgütleniyor. Bu mücadele sonucunda sadece kadınlar değil doğa, yaşam, barış, özgürlük, eşitlik ve hatta erkekler de kazanacak. Zelal koşarken sadece kazanmayı düşünecek.
Bir erkek olarak söyleyebilirim ki “Dünyayı kadınlar kurtaracak”. Üstelik biz erkeklere rağmen.
 
Selahattin DÜZGÜN
Çanakkale Eğitim-Sen Eğitim Sekreteri