İyi fikir…
CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 17-25 Aralık haftasının hırsızlar haftası olmasını önerdi, gerçekten iyi fikir.
Yolsuzlukların, hırsızlıkların bu denli koruma altına alındığı bir ülkede hırsızlar haftası kutlamaktan daha doğal hiçbir şey olamaz.
17 Aralık yolsuzluk operasyonu için takipsizlik kararı verilerek üzerinin örtülmesi çabalarına karşı, CHP tarafından bugün tüm illerde “Adaletin kara günü” eylemi bu yolsuzluğun üzerinin örtülmesinin kolay olmayacağını göstermektedir; siyasi sonuçlarının etkileri bir şekilde kendisini gösterecektir.
CHP, AKP hükümetinin uygulamalarına, hukuksuzluklarına karşı bundan böyle daha etkili bir muhalefet yürütmek zorundadır.
Bugünkü eylem bu konuda bir başlangıç olarak yorumlanabilir.
Yaklaşan seçimler itibarıyla siyasi olarak artık tutunacak dalı kalmamış AKP hükümetinin uygulamalarını her fırsatta, teşhir etmek aynı zamanda CHP tabanını bu konuda harekete geçirerek yaratılacak dinamizm CHP açısından gerekli ve zorunludur.
Aynı zamanda ülkemizin her geçen gün daha da olumsuzlaşan koşulları nedeniyle; demokrasi özgürlükler, daha iyi yaşam koşulları noktasında CHP’nin toplumsal değişim için üstlenmesi gerekli sorumluğu bunu gerektirmektedir.
Siyasal reflekslerini kaybetmiş olan parti örgütleri de böylece bir dinamizm kazanabilirler.
Bunu başarabilirler mi, işte bütün mesele burada.
Bugün Çanakkale’deki eylemi bu gözle bir irdelemek gerekecek.
Kent konseyi sizsiniz!
Kent konseyi seçimleri tamamlandı.
Seçilen arkadaşlara başarılar dilerim.
Ancak şunu bir kez daha hatırlatmak isterim; kent konseyi başkanlığına kimin seçildiğinin hiçbir önemi yoktur.
Kent konseyi ancak vatandaşların sahip çıktığı, sorumluluk aldığı koşullarda anlamlıdır.
Yoksa gerisi boştur.
Ne Saim Yavuz nede bir başkasının kendi başına yapabileceği bir şey yoktur.
Bu seçim sürecinde kent konseyleri işleyişinin kavranmadığını bir kez daha gördüm.
Öylesine bir bilgi kirliliği vardı ki, başkan adayı olan arkadaşlardan bir tanesi bile işsizlik sorunun çözülmesinden, kente yatırımcıların gelmesine kadar bir çok konuda kent konseyine vizyon yükleyerek konsey sanki bir icra organıymış gibi, yanlış bir kavrayış ile hareket etmekteydi.
Kent konseyi konusundaki bu yanlış kavrayış, seçimlerinde farklı bazı hedefler üzerinden şekillenmesini gündeme getirdi.
Bu seçimlerde bazı kesimler seçimleri, Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ile hesaplaşma sürecine dönüştürmeye çalıştı.
Saim Yavuz’un seçimi kaybetmesini Ülgür Gökhan’ın yenilmesi olarak lanse eden bu çevrelerin kent konseyi vizyonu dışında üstlendikleri rol beraberinde katılımı da yoğun bir hale getirdi.
Katılımın yoğunlaşmasını, sürecin siyasallaşması üzerinden gerçekleştiğini görmek istemeyenlere benim önerim; bundan sonraki süreçteki kent konseyi faaliyetlerini izlemeleridir.
Yine eskisi gibi ilgisizlik hakim olacaktır.
Genel kurul katılımcılarının büyük bir çoğunluğu yine bir sonraki seçimlerde estirilecek rüzgâra kadar sessizliklerini koruyacaklar, seçimler geldiğinde rüzgârın yönüne göre kendilerine bir yön vereceklerdir.
Bu gerçeği görmek zorundayız.
Bu gerçeği göremezsek kent konseyini, fonksiyonel olarak kendi vizyonu temelinde etkin çalışan bir örgüte dönüştüremeyiz.
Bu bağlamda seçim öncesinde Saim Yavuz için eleştirilerde bulunanlar için söylemek istediğim bir şey var.
Sorun Saim Yavuz değildir, sorun kent konseyi çalışmalarına karşı ilgisiz kalan bizleriz.
Bu seçimleri Ülgür Gökhan üzerinden, Gökhan’ın yenilgisi kurgusu ile hareket ederek ele alanlar fena halde yanıldılar, bir o kadarda ilkesiz bazı ittifak politikaları ile kişisel konumları açısından bir farklılaşmanın adımlarını attılar.
Bu arada Ulgür Gökhan’a çok yakın olduğunu bildiğimiz bazı isimlerinde bu tezgâh içersinde yer alması bazı sonuçlar yaratacaktır.
Bundan kaçış yoktur, önümüzdeki süreçte bu gelişimin sonuçları daha görünür hale gelecektir.
Hiçbir ihanet cevapsız kalmaz.