İş cinayetleri
Yaşamsal gerçeklerin gündeme taşınması, bu gerçeklerin topluma aktarılması, nedenlerinin çözüm yollarının tartışılması, toplumsal muhalefetin geliştirilmesi açısından son derece önem kazanmıştır.
Mevcut sistemin teşhirinin bu gerçekler üzerinden özellikle emekçi sınıfların kendi belirledikleri zeminde sürdürülmesi sistemin halk kitleleri üzerindeki etkilerinin kırılması açısından gerekli hale gelmiştir.
30 Mart seçimlerinden çıkarılması gerekli sonuçlardan biri de budur.
Yolsuzluklar rüşvet, hırsızlık bu düzenin ayrılmaz bir parçasıdır.
Kapitalist sistemin bu hastalıklarını, çeşitli vesilelerle halkı kutuplaştırarak bunun üzerinden kendi etki alanına sokan AKP hükümetine karşı, sistemin direkt sonuçlarını ve alternatiflerini görünür kılmak bundan sonraki siyasal hattın temel bir gerçeği haline dönüştürülmelidir.
Onca yolsuzluk rüşvet ve hırsızlığa rağmen 30 Mart seçimindeki sonuçlar alınmışsa mücadele açısından alınması gerekli daha çok yol var demektir.
Sistemin halk kitleri üzerindeki etkilerini yine halk kitlelerine açık ve net şekilde aktararak çözümleri konusunda ikna edip, birlikte hareket etmenin gönüllü katılımını yaratacak bir performansın yaratılacağı bir çalışma ihtiyacı kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Yaşamın bizzat kendisi bunu gerekli kılmaktadır, yeter ki gelişmeleri bir devinim aracı olarak doğru analiz edelim.
Toplumdaki her gerçekleşme sınıfsal bir karakter taşır.
Bu bakış açısı bizi kapitalist sistemin çürümüşlüğüne karşı başarıya götürecektir.
Bu bağlamda iş kazaları sonucu yaşamını yitiren emekçilerin durumu gösterilmeye çalışıldığı gibi kader değildir, hatta geçmişte göçük altında kalan maden işçilerinin ölümünü “güzel ölüm” diye sunarak düzenin işçi düşmanı yüzünü örtme gibi çabalara karşı; şiddetle tavır alınmalı, kapitalist sistemin bu cinayetlerine karşı duyarlılığın geliştirmesi için seferber olunmalıdır.
Daha dün 3. boğaz köprüsü yapımında çalışan 3 işçi iş cinayetlerinin kurbanı olmuştur.
Ülkemiz iş cinayetleri açısından Avrupa’da birinci dünyada ikinci ülke konumundaki iken sistemin ne kadar vahşi bir şekilde işlediği net olarak ortadadır.
2014 yılının ilk 3 ayında 276 kişi iş cinayetleri nedeniyle yaşamını yitirdi.
İnsan hayatının bu kadar hiçe sayıldığı bir ülkede, atılan nutukların sahteliğini varın siz düşünün.
Her şeyin kar etmek üzerinden kurgulandığı bir ülkede, kim düşünür işçi sağlığını iş güvenliğini, işçinin canını.
İşte sorunun esası budur.
Ortalama günde 3-4 kişinin iş kazaları(cinayetleri) nedeniyle yaşamını yitirdiği koşullarda bu konuya ilişkin herhangi bir önlemin alınmaması, iş sağlığı ve iş güvenliği için gerekli kontrollerin yapılmıyor olması, taşeron çalışma sistemi ile daha ucuz işçi çalıştırma siteminin teşvik edildiği kontrolsüz ve kayıt dışı çalışma şartlarının iş hayatına damgasını vurduğu günümüzde insan hayatına verilen değerin ölçütü ortadadır.
Doğayı yok etmek pahasına inşaatına başlanan 3. köprünün yapımı için sözde başarı adına en kısa zamanda gerçekleştirme amacıyla yola çıkanlar yaşanan bu ölümlerin sorumlularıdır.
Bir yandan 3 yıllık bir sürede yapılacak işi 2 yıla sıkıştırıp, diğer yandan taşeron çalışma sisteminin ucuz işgücü imkanından faydalanarak karlarını arttırmak isteyen ve bu uygulamalara göz yuman sistemin temsilcileri bu cinayetin failleridir.
İnsanda biraz yüz olur, bir yandan her türlü yolsuzluğa bulaşacaksın, yaşanan bu cinayetlerin nedeni olan koşullara karşı herhangi bir önlem almayacaksın sonra çıkıp, insan, adalet, hak, din, gibi nutuklar atacaksın.
Doğayı katledenler aynı zamanda yitirilen bu yaşamlarında sorumlularıdır.
Bir kez daha şunu gördük, kapitalist sistemin mağdurları sistemin kendileri için oluşturduğu her türlü olumsuzluğa karşı birlik ve dayanışma içersinde olmalıdırlar.
Çevre mücadelesi, aynı zamanda bir emek mücadelesidir.
Her alanda güçlerimizi birleştirip, emek, demokrasi ve barış mücadelesinin kazanımlarını geliştirmekten başka bir alternatif kalmamıştır.