Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

İnsanlık yıkılmayacak!

1474
Van’da yaşadığımız deprem felaketi sonrasında yaşamını yitiren vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza şifalar dilerim. Ülkemizi acıya boğan böylesi felaketlerin bir daha yaşanmaması dileklerimi paylaşırım.
 
Van depremi sonrasında ülkemiz deprem konusunda bir kez daha sınıfta kalmıştır. Ülkemizde insana verilen değer kapitalist toplumun vahşi sömürü çarkı altında her geçen gün daha da yoğun olarak ezilmektedir. Yapı kalitesi konusundaki gerek düzenleme gerekse denetim boşlukları konusunda gerekli tedbirler bir an önce alınmaz ise deprem başta olmak üzere diğer doğa olayları da her zaman doğal bir felakete dönüşecektir.
 
Bu gerçeklik dışlında bu sefer bir başka gerçekliği daha yaşadık ki; adeta insanlık yıkıldı.
 
Bir televizyon kanalında canlı yayında spiker “Her ne kadar ülkenin doğusundan, Van`dan gelmiş olsa da haber, hepimizi gerçekten derinden sarstı ve üzdü” gibi bir ifade kullanarak insanlığımızdan ne denli uzaklaştığımızın örneğini sergiledi.
 
Daha sonra internet üzerinden yapılan yorumlar ile insanlık , merhamet ve vicdan noktasında bu denli bir adileşmenin olabileceğini görünce yaşadığımız bu acıyı aynı zamanda insanlığın kazanması konusunda bir dayanışmaya dönüştürmenin önemini bir kez daha anladım.
 
Şimdi düşünüyorum:
“Allah bile Kürtleri vuruyor! Lanet olsun!, Vandaki depreme hiç üzülmedim gebersin Kürtler” gibi yorumlar ile bu olaya yaklaşan bir zihniyete sahip olanlar nasıl bir mahlukattır acaba?
İnsan olamayacaklarını biliyorum…
Merhametin vicdanın böylesine yok olduğu bu günlerde, şimdi insanlık adına bu zihniyete bir ders verme zamanıdır.
Van’da insanlık yıkılmayacaktır.
Acılarımızı dayanışmaya, yaşanılan sorunların çözümü için ortaklaşmaya, dönüştürerek  bir insanlık dersi verelim böylesi çağdışı kafalara.
 
Gördüğünüz gibi her vesile ile karşımıza bir Kürt sorunu gerçeği çıkmaktadır.
Bu sorunun barışçı ve demokratik çözümü için adım atılması artık ertelenemez bir sorumluluk haline dönüşmüştür.
Bunun çözüm alanı siyaset mekanizması ve parlamentodur.
 
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun Parti Meclisine sunmuş olduğu çözüm önerilerini içeren rapor bu konuda son derece önemli bir girişimdir.
Kılıçdaroğlu ile başlayan  fakat bir ivme kazanamayan  değişim hareketi sonrasında CHP’nin demokrasi ve özgürlüklerden yana gerçekten sosyal demokrat bir parti haline dönüşmesinin de önemli bir adımı olacaktır, bu rapor. 
 
“Kürt kimlikli vatandaşların siyasal ve kültürel konularda ortaklaştığı talepleri” formüle eden bu raporun ilkesel yaklaşımı şöyle ifade ediliyor:
1- Eşit anayasal vatandaşlık /Yeni ve demokratik bir Anayasa
2- Hakikatlerin araştırılması / Faili meçhullerin açığa çıkarılması
3- Temsilde adalet ve siyasal yaşama (kendi kimliği ile) katılım /Seçim barajı ve siyasi partiler yasası
4- Ana dil sorunu / Ana dilin öğretilmesi ve eğitimi / Ana dilde eğitim
5- Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü
6- Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yetki ve sorumluluklarında karar alma iradelerinin/özerkliklerinin genişletilmesi
7- Köy Koruculuğunun kaldırılması
8- Şiddet, terör ve çatışma ortamının sona erdirilmesi.
 
CHP’nin bu temelde Kürt soruna getireceği ivme ülkemizin geleceği açısından olduğu kadar CHP’nin de kendi kabuğunu kırıp demokrasi ve özgürlükleri savunan bir dönüşüm için oldukça önemli bir adım olacaktır.
CHP kendi içinde bu dönüşümü nasıl gerçekleştirir, bu ayrı bir sorundur.
CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan’ın  dünkü gazetemizde konu hakkındaki yaklaşımındaki  tekçi ve güvenlik kaygısı dışında özgürlükler anlamında en küçük bir kavrayışının olmadığını görünce bu dönüşümün hiç de kolay olmayacağını söyleyebilirim.