havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

İnsanlık kimin umrunda?

1632
Ülkemizde insana ne kadar değer verildiği konusunu hep tartıştık. Ortaya çıkan sonuç; insandan daha değerli kriterler var. Kapitalist toplumun kar etmek üzerine kurulu mantığı insan kavramını bütünlükle ret ediyor.  
 
Kapitalistlerin bu kriteri öyle kutsaldır ki; gözleri hiçbir şey görmez.
İnsan, doğa, yaşam hepsi boş şeylerdir onlar için.
Onun için Kazdağlarında altın şirketleri, siyanür uygulamaları ile  yaşamınızı zehirleyecek  girişimleri hayata  geçirmeye hazırlanırken tam bir aldırmazlık içersindeler.
Ne için yapıyorlar bunu; kökü dışarıda, 3-5 patronun kazanacağı dolarlar için.
Bölgenin tarım alanlarının, su kaynaklarının, havasının yok olması onların umurunda değil
Onlar, zaten 15-20 yıl sonra bize harap edilmiş, suyu toprağı havası zehirlenmiş bir çevreyi bırakarak çekip gidecekler.
 
Bu kabul edilebilecek bir durum değildir.
Sistemimiz, onların ekonomi politikalarının üzerine kurulmuş kanun ve prosedürler üzerine kurulu olduğundan; bizler karşı durmaz, engellemez isek yaşamımız yok olacaktır.
Hepimizin mücadele etmekten, bu saldırıları durdurmaktan başka bir çaremiz yoktur.
Ya doğamıza yaşamımıza sahip çıkacağız, ya da gelecek nesillere yaşanmaz bir çevre bırakacağız, bunun orta yolu yok.
24 Ocak’ta Muratlar köyünde yapılacak ÇED toplantısına katılarak tepkimizi koyalım.
Çanakkale Çevre Platformu ile iletişime geçip, desteklerimizi arttıralım.
 
Kazdağlarında yaşamı yok etmek isteyenler başka alanlarda ne yapıyorlar sanıyorsunuz.
Aynı mantık ile bir takım süt üreticileri halkımızı kanser, siroz ve sarılık riskine götürecek içinde antibiyotik kalıntısı ve Aflatoksin adlı maddenin bulunduğu süt üretimleri yapıyorlar.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, sadece binde bir oranında sorun olduğunu belirtiyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun kesin olmayan rakamlarına göre 2010 yılı itibariyle  ülkemizde 13.513.674 ton ( onüçmilyon beşyüzonüçbin altıyüzyetmişdört ton)  süt üretildiği belirtilmektedir.
 Bu miktarda sütün binde biri 13.513.6 ton yani  ( onüçmilyon beşyüzonüçbin altıyüzyetmişdört kilogram) dolayındadır.
Yani Bakanın açıklaması dikkate alındığında 13.513.6 ton riskli süt tüketilmiş bulunmaktadır.
Bu rakam dahi riskin ne kadar büyük olduğunu ortaya koymaktadır.
 
Böylesi önemli bir risk karşısında ne yapılmıştır?
Sorumlu firmalar ortaya çıkarılıp gerekli işlem yapılmış mıdır?
Kamuoyuna bu firmalar açıklanmış mıdır?
Tabi ki hayır.
Çünkü bu sistem ‘kar elde etmek için her şey mübahdır’ kutsalı üzerine kurulmuştur.
Sistem bu mantığı ile özel yaşamımızı bile tacizde bulunmaktan geri durmuyor.
Cep telefonlarımızdan ev telefonlarımıza kadar günün herhangi bir saatinde onların reklamlarını dinlemekten bıktık.
Hangi hak ile, benim telefonumu arayarak bana reklamlarını dinletmek hukukunu kendilerinde buluyor bu firmalar.
Pardon,” her şey kar için mübahtır “ ya,  unuttum.
 
Büyük süper marketler için şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyor.
Etiket usulsüzlüğüne şimdi bir yeni uygulama daha eklendi.
Sebze reyonlarındaki etiketleme tam bir kandırmacaya dönüşmüş durumda.
Çeşitli sebzeler için satış reyonunda kilogram fiyatı yazılmasına rağmen kasaya geldiğinde adet fiyatı üzerinden ödeme yapıp, 5 adet taze soğandan oluşan bir demete 5 TL ödediğiniz zaman gözleriniz açılıyor.
Etiketteki TL/kg fiyat, kasada AD/TL oluveriyor.
 
Peki tüm bunlar karşısında hiçbir şey olmamış gibi devam eden bir sistem sizi hiç düşündürmüyor mu?.
Düşünün; tüm bunlar  tesadüflerden mi ibaret?.
 
Hrant’ı andık...
Çanakkale’de Hrant dostları, ölümünün 5. yılında Hrant Dink’i andı.
Bu yılki anma,  mahkemenin sonuçlandığı Hrant  nezdinde düzenin gerçeklerinin bir kez daha ortaya çıktığı koşullarda yapıldı.
Parasız eğitim isteyen gençlerden örgüt yaratan zihniyet, Hrant’ın katledilmesini kahvede oyun oynarken bir araya gelen iki kişinin yaptığına hükmetti.
Böylece ülkemizde ötekileştirilen, yok sayılan çeşitli milliyetlerden halkımız üzerindeki oynanan oyunlara bir kez daha şahit olduk.
Bundan dolayı İstanbul’da onbinlerce kişi bu gericiliğe sessiz bir çığlık olup ses verdiler
Çanakkale’de Hrant’ın anıldığı basın açıklamasında gözlerim bir çok insanı aradı .
Ne yazık ki göremedim.
Demokrasi ve özgürlükler adına üzüldüm.
Bir başka şeye daha üzüldüm.
Gazetemiz dışında hiçbir yerel gazete bu etkinliğe sayfalarında yer vermedi.
Hrant Dink’in gazeteci kimliğine rağmen…
 
Yine basın açıklaması metninde 10 yıldır uygulamaları ile Hrant Dink’in öldürülmesinde ve sonrasında gerçek sorumlularının gizlenip korunmasında olduğu gibi bir çok demokrasi özgürlük alanındaki uygulamaları ile birinci dereceden sorumlu AKP hükümetine ilişkin bir tek cümlenin olmamasına üzüldüm.
 
Çok mu hassas düşünüyorum dersiniz?